28 Mart 2007 Çarşamba

iki miki

saat 1 buçukta uyanmak artık abartmak demek... insaf yahu. dün "karaciğerimi böbreklerimden daha mı çok seviyorum acaba?" diye düşündüm. nedense bira böbrek, şarap karaciğer demek benim için. sakın bana uzun uzun anlatmayın, biz de aldık o protein sentezine kadar biyoloji derslerini, bu hissiyat tamamen duygusal. his zaten, duygusal olsun yani. komik cümle. placebo etkisine inancım tam. neyse, "tek böbrekle yaşanır, karaciğerden vazgeçilmez" mantığıyla biraya abandım. çok da abanmadım aslında. bilmem. yandaki foto da görece eskidir, ona göre yani.

ben bira sevmem. her bira içişimde söylüyorum. bira sevmem; ama bu "bira içmem" demek değil. alışılır. ucuz oluşu artık bi etken değil, zira bana "şarap mı istiyosun bu bizden olsun" diyen şeker bi barım var biliyosunuz. bira sadece diş ve dudak karartmayan, insanı aniden çarpmayan yapısıyla aramızda. faydacı zihniyet. yoksa şarabı seviyoruz tabii. aa, votka başka. o bizim kıymetlimis.

dün o kadar çok saçmalayacaktım ki kendi kendime gülüp "yok artık" deyip vazgeçtim. saçmalamış kadar oldum yani.

çok kayıp bi gün, çok ayıp bi hal.
ders çalışılacak.
hava güneşli ışıyo galiba. saat iki buçuk. ders kim ben kim. kahvaltı: çarliston biber, zeytin, peynir. acilen yemek yemeliyim. sınavım var. Hem daha bir sürü şey yazılacak, metin analizi falan yapıcam yahu... bi de sanırım tanzanya'daki bi çevre sorununu yazıcakmışım. bi de çocuk işçiler ya da mikrokredi. karar vermedim. toprak reformunu seçmiycem, o kesin... üç etti mi? etti. uff. oku. tez lafı etmedim henüz, farkındasınız. vahiy bekliyorum.

sokakta sallanan sandalye bulmuş olmayı seviyorum. kahvaltıdan sonra uzun uzun saç yıkayıp duştan çıktığım anda yine acıkmış olmayı hiç sevmiyorum. mor ve kırmızıyı birlikte çok seviyorum, patlıcan moru ve kan kırmızısı... bıçaklanmış bi kral gibi. sarı ve turuncuyu görmeyi seviyorum, giymeyi değil; güneş rengi ama iyice soluyorum. yeşili teknik olarak sevmem gerek aslında; bi sorun var çözemediğim, bi türlü giymiyorum. aa: cami yeşili ve yaprak yeşilini sevmiyorum, kopkoyu olsun. defnegözüyeşili. bi tek mavi var her zaman hoş gelen, her tonuna tavım. bi de şey, begonvil rengi keza, kimi fuşya da diyo; ama değil... siyah yahu esas, gerçi mevsimi değil. beyaz da işte... neden olmasın. gri de güzel bi rengimizdir, bazı gri çok kişiliksizdir bazısı koyudur, sevilir. kahverengi ise ceket ya da güneş gözlüğü rengi bi renktir. pembe arada bi, yazın olabilir. bej kibar bi sarıdır, bana hiiiç yakışmaz. bordo muhteşemdir. bu paragraftaki renk isimlerini farklı renkte yazma dürtüsünü gereksiz bulup savdım. hem renk seçenekleri arasında begonvil rengi yoktur kesin.

bu ne saçma, ne gereksiz bi yazı oldu yahu.

5 yorum:

Emir Bey dedi ki...

kahverengi giyen herkesi sevip saymakla kalmam ceketim de kahverengidir =)

Adsız dedi ki...

ben de bira sevmem ama içilesi durumlar oluyor. votka kıymetlimis, tekila lanetlimis :)

deryik dedi ki...

emir bey: "iş görüşmesine kahverengi giymeyin" efsanesi vardı, noldu ona?:P

gülin: hahahah tekila lanetlimis, evet doğru :D

enne dedi ki...

Renkleri ne güzel yazmışsın, rengarenk bir yazı olmuş diye iğrenç bir espri de yapmadan duramiycem. Ben yeşili, siyahı ve beyazı çok severim. Yazın hep beyaz giymek isterim. Bira arada bir içerim, kırmızı şarabı da severim. Gordon cin ve portakal suyu acayip uykumu getirir. Caipirinha'ya bayılırımm. Diğer yarışmacılara başarılar... (biri beni durdursun, iğrenç ötesiyim bugün)

deryik dedi ki...

enne: :D yok yok yahu nesi iğrenç..

Powered by Blogger

eXTReMe Tracker