29 Eylül 2010 Çarşamba

kum havuzu, evet.

ceylan 14'ünde öldürüldü, bugün bir yıl geçmiş. geçebilmiş. ceylanın ailesiyle yapılan röportajla, kocaman gözlerini hatırladık. ceylan vazgeçilmiş bir çocuk, ailesi de vazgeçilmiş bir aile.

şehirli hayatlara bakıyorum. mesela arkadaşı çimdik attı ve kolu morardı diye çocuğunu acile koşturanlar, kum havuzunun sterilizasyonu ve göz sağlığına etkileri konusunda saatler harcayanlar, ne bileyim, ortopedik ayakkabı, kuş tüyü yastık, polar kazak ve diğer bir sürü şeye özenen aileler. özel derslere giden çocukların anneleri, her gün bir müzik aleti, bir spor dalıyla uğraşan çocukların babaları, kutu kutu pense oynayan miniklerin öğretmenleri, ceylana karşı ne hissediyor? bir gün el kadar bir çocuğun öldürülmesi ve bunun gayet olağan karşılanması, en temel bireysel hakları bile hiçe sayarak otopsinin de tutanağın da insanca bir şekilde yerine getirilmemesi, ne hissettiriyor?

hiçbir şey. kısa bir içlenme, bir his değildir çünkü.
ceylanla ilgili bildiklerimiz neler? o kocaman gözleri,  makarnayı sevmesi, etrafa dağılan parçalarını eteğine toplayan annesi, 6 kardeşli fakirhanesi, uzaklarda, tozlu topraklı köylerde, mayınlara alışık bir diyarda yaşaması. bu kadar. ceylan bizim çocuklarımız gibi değil. ceylan hatta, çocuk bile değil. bunca yıldır öldüğünde üzülmediğimiz, isimsiz, sadece sayı olanlardan.. berkcanın gözüne kaçan kum ve ceylanın dağılan bağırsakları, başka diyarlara ait. bilmem anlatabiliyor muyum? ceylan birçok aile için hiç gerçek değil. ceylan, olayın ağırlığı sebebiyle gazetenin 3. sayfasından manşetine taşınmış, münferit bir "vah yazık" hikayesi. belki de ceylanla berkcanı yakınlaştıran tek şey, makarna sevmeleri. ne acı di mi? aileler, özellikle çocuklu aileler, özellikle o yatırım gibi, biricik proje gibi ele alınan çocukların aileleri nerdeler? meydanlarda değiller. hesap sormuyorlar.

okul taksitleri, yeni bir gömlek, güzel yazı defteri veya organik sebzeyle sağlıklı nesiller yetişirken, yaşıtları bir yerlerde ölüveriyor. uğur da 12 yaşındaydı kapı önünde vurulduğunda. uğurun ayağında terlikleri vardı, tek hatırladığımız. ceylanın kocaman gözleri, uğurun terlikleri. işte şehirdeki sterilizasyon düşkünü aileler, bunu çocuklarına anlatmıyorlar. çünkü şehirde yaşayan çocuklar güzel masallarla büyüyüp pedogojik harikalar olmalılar. beden sağlığı kadar, ruh sağlığı da steril ortamlarda gelişmeli. ah çocuklar böyle kötü şeyleri bilmemeli, "güzel, rengarenk dünyaları yetişkinlerin acılarıyla bulutlanmamalı". yokmuş ceylan, bitmiş uğur, kalmamışlar. oysa o dünyayı bulandıran şey ceylanın ve uğurun varlığı değil, ceylanın ve uğurun ölümü ve ceylanın da uğurun da bunda bir suçu yok. bilinmeyi hak ediyorlar.

ceylanı zaten kendileri de yok sayan aileler, ceylanı çocuklarından  gizliyor: öyle bir şey olmadı. bu ülke, senin yaşıtını yok etmedi. bak babacık ve ben ne güzel unuttuk, sen de duymamış ol berkcan. onlar uzak yerler, kötü yerler, tü kaka yerler. hayır berkcan, kapıcının oğluyla oynayamazsın, bitlenirsin. dağda hayvanlara bakmaya giden ceylancık, at binmeye giden berkcanla bir olamaz, olamaz, unutma bunu, ağlama sakın. o anneler babalar, çocuklarına sahip çıkmaları gereken cahillerden yavrum. yapamadılar, kader utansın, bizim ellerimiz tertemiz. ben sana ne fanus hayatlar sunuyorum oysa yavrum, sakın terli terli soğuk su içme canım.

ah hatta tam yerine uygun şarkımız gelsin: kurban- anneni hatırla.

ceylan bir daha hiç büyümeyecek, uğur da. ceylan hukuk okumak istiyor diye, başarılı bir öğrenciydi diye sevilmek zorunda değil. çirkin ve başarısız bir çocuk da olabilirdi. kavgacı, nemrut bir velet olabilirdi. o fotoğrafta gözleri kapalı çıkabilirdi. ceylan öldürüldü. 6 çocuklu bir aileye ait olduğu için, anne babasına diğer 5 tanesiyle teselli bulmaları söylenmese de düşünüldüğü için, fakir ve çok çocuklu ailelerin o çocukları tek tek, hepsini kendine has bir sevgiyle sevebilmesine ihtimal verilmediği için, kalabalık aileler için bir klişe olan "çocuklarının adını biliyo mu acaba" burun kıvırması sebebiyle, ceylan her gün ölüyor. değil öldüğü köyü, şehri bile haritada gösteremeyen aileler ceylanı unutmaya yetkili görüyor kendini, hayır, öyle bir yetkileri yok. her gece rüyalarına girmeli. "kirlenmek güzeldir" reklamlarıyla kirlendiği gibi hemencecik temizlenen veletlerin, velileri tarafından izin verilen sınırlar içinde gerçekleşen, "çılgın" çamur coşkusu, elbette temizlenemeyen bluzunda, çıkmayan çamur lekesi olan çocuklara tepeden bakıyor. haksızlık burda.

ceylanı anmaya bütün çocuklu aileler gitmeli. başbakan da gitmeli. üçer tane doğurun derken, doğan çocukların yaşamasını sağlamak onun baş görevi olduğu için. kendi kızına bakıp "aç bakayım gözünü kocaman, ciddi dur" deyip bi an için ceylanı görmesi gerektiği için.

bence unutulmaması gereken şey, 2009'daki jandarma fezlekesi. okuyun, hatırlayın.
varsa, çocuğunuzun, kardeşinizin gözünün içine bakın. içinize sinerse unutun, siz bilirsiniz.
uğur ve ceylan, o aptal kum havuzlarında debelenemediler diye değersiz olamazlar.

1 yorum:

hep dedi ki...

yüreğine sağlık Deryik. yine...
ne çok acı var bu ülkede :(

Powered by Blogger

eXTReMe Tracker