büyüyünce mimar kızı olmak istiyorum, annem beynimi yıkadı.
var di mi böyle bi şi? milletvekili eşi olmak gibi, bi tür sıfat tamlaması. kimliksizlik kimliği.
mimar kızıyım ben.
ve benim sevgili annem ısrarla aynı şeyi söyler:
-restore edemiyosanız bırakın dağınık kalsın, kızkulesini bile batırdınız bi durun!
kız kulesi kısmında tartışmalar bir derya deniz (cümle içindeyim fiyu). o başka...
... ama batırılması muhtemel yerler arasında ankara kalesi civarı da yer almakta. mimarlar odası her ay haykırsa da i.melih'in (3 dönemdir kutsanmış sultanın, "rüzgar nerden eserse essin yelken şişir, oğlunu yağla" imparatorunun) o dergiyi okuduğunu sanmıyorum. odtü mimarlık ekolüne 1980'den sonra ne oldu bilmiyorum (ki o dönemi de annemin arkadaşlarından biliyorum); ama ankara genelinde bi "elleşmeyin yürüyüşü" yapabilirler. gerçi o hilkat garibesi tiftik keçilerinden sonra bi şi yapmasalar da olur... ya da harikalar diyarı... ya da atatürk kültür merkezi. felaket bi bina, felaket. keçiler kadar olamaz. ama odtü mimarlık nerde? şehir planlama nerde? amca öğrencilerini örgütlemeyi niye hiç düşünmedin?
bi de dış cephe boyası düzenlemesi olsa artık şehirlerde. nil yeşilinden patlıcan moruna, bok renginden bebek pembesine her renk bina mevcut. yok kafam kadar nazar boncukları, zıplayan yunus tasvirleri falan... ne bu yahu? şehir bölge planlama öğrencilerini işe alsa belediyeler? hani değişiklik olsun diye. kişiliksizlik abideleri. kırmızı binaya pembe balkon sıvası. yeşil binaya kiremit rengi kolon. n'oluyoruz?
istanbul'u istanbullu öğrencilere emanet ettim. anladınız siz. annem de dahil.
sanırım en fenası kapadokya gezisinde gördüğümüz pimapenle kaplanmış eski rum şaraphanesiydi. annem ve arkadaşı ufak bi krizin eşiğinden döndüler... aa yok, nevşehir'in göbeğinde, peribacalarına komşu o TURUNCU (ki o kadar cart bi turuncu seçeneklerde yok) kolej binası ve sevgili rehberimizin "ve sağda 1980'lerden fırlamış kaçak bi bina görüyoruz, yuhalıyoruz, biz bıktık; ama onlar yıkmadı" cümlesi daha ağır etkilemişti.
yok yok şimdi hatırladım... başa sarıcaz biraz ama... bkz şekil 1-A: tamamı kırmızı; ama balkonları sarı olan binayla onun yanındaki tamamı sarı; balkonları lacivert bina... GS ve FB komşuluğu. nevşehir'den yine.
annemin arkadaşı otobüs camından
- biri dış cephe boyası satışını durdursun!!! diye bağırmıştı.
sahi belediye diye bi şi var di mi? yönetmelik tüzük faso fiso.
ankaradakinin tek fonksiyonu havaifişek. yani ben öyle biliyorum son 11 yıldır. her gece fişek fişek sağolsunlar.bi de en son bi kuğu girişimi olmuş sanırım. gerçi ankaranın sembolünü nasıl camidendönmeatakule yaparız çabasını anmamak olmaz-- belediye meclisi hayır dediği halde mührünü kağıda vuran ve meclisle mahkemelik olan bir i.melih.
istanbul desen... niyeyse aklımda "güleryüzlü temiz şişli" yazısı altında dizime kadar çamura bulandığım günler, "büyükşehir çalışıyor" yazısına karşı ana avrat söven amcalar var. hoş istanbul belediye başkanvekili'yle tanışmıştım, çok çalışkan, çabalayan bi insandı; ama mesele bu zaten... çaba bilgi demek değil. çaba bazen yetmiyor. bazen bir bilene sormak gerekiyor.
yani kimse "bu şehri batıralım" diye başlamıyo ki. işin fenası onlar "güzelleştiriyo".
mine kırıkkanat'ın bi yazısı vardı, izmir belediye başkanı Ahmet Piriştina'nın ölümünden sonra...
"estetik kaygısı olan başkan" demişti. "o yüzden yeri zor dolacak"...
adam izmir'i güzelleştiren belediye başkanı diye tarihe geçti yahu. ne acı. van end onli.
bu zor işte.
dökme betonda yapılmış zıplayan tiftik keçisi heykeline bakınca müthiş bi güzellik görüp kuğulu park'taki heykelden tahrik olan bi zihniyet rica edicem bi başkentin estetiğine karar vermesin. ahmet haşim'den çıkıp gaudi'ye doğru savruluyorum.
bu arada, o ankara ki başkent.
ankara kalesi civarını gezmek, sulu han'da dolaşmak güzeldir. kalede yürümek en güzeli. i.melih'in doğalgazda tekel ilan edip acımasızca zam yaptığı, bi yandan da el altından kaçak kömür satıp şehri kahverengi bi buluta boğduğu günlerde tek güzel şey seğmenler parkı'ydı. el attı tabii; çankaya belediyesi direndi. yoksa eminim yeni bi kültür sıçmığı kondururdu oraya.
ironiye gel, koşarak gel... adam kültür kompleksleri inşa etmekte. "faaliyet nedir?" derseniz, kaput. binalar ölü doğuma adanmış anıt mezarlar gibi. atatürk kültür merkezi ankaralı için "akköprü'den önceki metro durağı" değil midir? arada bi hediyelik eşya fuarı... daha ne.
mimarkızı.
restore edemiyosak hakikaten bırakalım dağınık kalsın yahu. evla.
var di mi böyle bi şi? milletvekili eşi olmak gibi, bi tür sıfat tamlaması. kimliksizlik kimliği.
mimar kızıyım ben.
ve benim sevgili annem ısrarla aynı şeyi söyler:
-restore edemiyosanız bırakın dağınık kalsın, kızkulesini bile batırdınız bi durun!
kız kulesi kısmında tartışmalar bir derya deniz (cümle içindeyim fiyu). o başka...
... ama batırılması muhtemel yerler arasında ankara kalesi civarı da yer almakta. mimarlar odası her ay haykırsa da i.melih'in (3 dönemdir kutsanmış sultanın, "rüzgar nerden eserse essin yelken şişir, oğlunu yağla" imparatorunun) o dergiyi okuduğunu sanmıyorum. odtü mimarlık ekolüne 1980'den sonra ne oldu bilmiyorum (ki o dönemi de annemin arkadaşlarından biliyorum); ama ankara genelinde bi "elleşmeyin yürüyüşü" yapabilirler. gerçi o hilkat garibesi tiftik keçilerinden sonra bi şi yapmasalar da olur... ya da harikalar diyarı... ya da atatürk kültür merkezi. felaket bi bina, felaket. keçiler kadar olamaz. ama odtü mimarlık nerde? şehir planlama nerde? amca öğrencilerini örgütlemeyi niye hiç düşünmedin?
bi de dış cephe boyası düzenlemesi olsa artık şehirlerde. nil yeşilinden patlıcan moruna, bok renginden bebek pembesine her renk bina mevcut. yok kafam kadar nazar boncukları, zıplayan yunus tasvirleri falan... ne bu yahu? şehir bölge planlama öğrencilerini işe alsa belediyeler? hani değişiklik olsun diye. kişiliksizlik abideleri. kırmızı binaya pembe balkon sıvası. yeşil binaya kiremit rengi kolon. n'oluyoruz?
istanbul'u istanbullu öğrencilere emanet ettim. anladınız siz. annem de dahil.
sanırım en fenası kapadokya gezisinde gördüğümüz pimapenle kaplanmış eski rum şaraphanesiydi. annem ve arkadaşı ufak bi krizin eşiğinden döndüler... aa yok, nevşehir'in göbeğinde, peribacalarına komşu o TURUNCU (ki o kadar cart bi turuncu seçeneklerde yok) kolej binası ve sevgili rehberimizin "ve sağda 1980'lerden fırlamış kaçak bi bina görüyoruz, yuhalıyoruz, biz bıktık; ama onlar yıkmadı" cümlesi daha ağır etkilemişti.
yok yok şimdi hatırladım... başa sarıcaz biraz ama... bkz şekil 1-A: tamamı kırmızı; ama balkonları sarı olan binayla onun yanındaki tamamı sarı; balkonları lacivert bina... GS ve FB komşuluğu. nevşehir'den yine.
annemin arkadaşı otobüs camından
- biri dış cephe boyası satışını durdursun!!! diye bağırmıştı.
sahi belediye diye bi şi var di mi? yönetmelik tüzük faso fiso.
ankaradakinin tek fonksiyonu havaifişek. yani ben öyle biliyorum son 11 yıldır. her gece fişek fişek sağolsunlar.bi de en son bi kuğu girişimi olmuş sanırım. gerçi ankaranın sembolünü nasıl camidendönmeatakule yaparız çabasını anmamak olmaz-- belediye meclisi hayır dediği halde mührünü kağıda vuran ve meclisle mahkemelik olan bir i.melih.
istanbul desen... niyeyse aklımda "güleryüzlü temiz şişli" yazısı altında dizime kadar çamura bulandığım günler, "büyükşehir çalışıyor" yazısına karşı ana avrat söven amcalar var. hoş istanbul belediye başkanvekili'yle tanışmıştım, çok çalışkan, çabalayan bi insandı; ama mesele bu zaten... çaba bilgi demek değil. çaba bazen yetmiyor. bazen bir bilene sormak gerekiyor.
yani kimse "bu şehri batıralım" diye başlamıyo ki. işin fenası onlar "güzelleştiriyo".
mine kırıkkanat'ın bi yazısı vardı, izmir belediye başkanı Ahmet Piriştina'nın ölümünden sonra...
"estetik kaygısı olan başkan" demişti. "o yüzden yeri zor dolacak"...
adam izmir'i güzelleştiren belediye başkanı diye tarihe geçti yahu. ne acı. van end onli.
bu zor işte.
dökme betonda yapılmış zıplayan tiftik keçisi heykeline bakınca müthiş bi güzellik görüp kuğulu park'taki heykelden tahrik olan bi zihniyet rica edicem bi başkentin estetiğine karar vermesin. ahmet haşim'den çıkıp gaudi'ye doğru savruluyorum.
bu arada, o ankara ki başkent.
ankara kalesi civarını gezmek, sulu han'da dolaşmak güzeldir. kalede yürümek en güzeli. i.melih'in doğalgazda tekel ilan edip acımasızca zam yaptığı, bi yandan da el altından kaçak kömür satıp şehri kahverengi bi buluta boğduğu günlerde tek güzel şey seğmenler parkı'ydı. el attı tabii; çankaya belediyesi direndi. yoksa eminim yeni bi kültür sıçmığı kondururdu oraya.
ironiye gel, koşarak gel... adam kültür kompleksleri inşa etmekte. "faaliyet nedir?" derseniz, kaput. binalar ölü doğuma adanmış anıt mezarlar gibi. atatürk kültür merkezi ankaralı için "akköprü'den önceki metro durağı" değil midir? arada bi hediyelik eşya fuarı... daha ne.
mimarkızı.
restore edemiyosak hakikaten bırakalım dağınık kalsın yahu. evla.
13 yorum:
Evet vet dağınık kalsıın!
Geçenlerde Eskişehir'de Odunpazarı mahallesine gittim. Orada Kurşunlu Külliyesi vardır ve bu külliyede "Çilehane" adı verilen taş hücreler, 3 adımlık, küçük pencereli... Harkulade restore etme anlayışıyla bu çilehanelerin taş duvarlarına sıva çekip sarıya boyamış, pencereleri genişletip pimapenle değiştirmişler. Bir sonraki adım plazma tv koymak sanırım. Çilehane adı üstündeinsanların zamanında gün ışığını bile kendilerine fazla görüp ibadete kapandıkları hücreler...Şimdi ise sarı boyalı odacıklar.
Durum vahim ötesi...
Merhaba bu arada.:)
E.
Geldiğinde meşhuuur Kuğulu kavşağındaki kuğuları, fayansları bir gör.. İçler acısı. Bir de kutladılar davullu zurnalı. Yazık bize.
mimarlık dedin de, iki sene önce miydi istanbulda uluslararası bi kongre mi olmuştu öyle bişidi.. avrupalı mimarlar istanbula bayılmışlar, ağızları açık kalmış. "burası muhteşem! istanbullular harika! burda herkes mimar! herkes kendi evini yapıyo!" demişler. bi şahit olan anlattıydı da güldüydüm. böyle.
i.melih yazınca yanılmıyorsam hakaret oluyordu. Ama dur bir daha yazayım hoşuma gitti. i.melih. hehe :)).
Annen duymadiysa duymasin oyleyse, 48 yillik restorasyon calismasinin ardindan Ishak Pasa Sarayi'nin yanlis restore edildiginin farkina varilmis. Yarim yuzyil... Oha.
ben diyorum zaten mimarlık eğitimi 6 ay olmalı. geri kalan zaman boşa gidiyor hep.
sen asıl istanbulun avrupa yakası varoşlarını göreceksin. o gecekondu ile başlayıp apartmayazan binaların dış cepheleri ilkokul öğrencisi resim defterleri gibi.
iki dağ arasından doğan güneş, onun hemen altından akan dereler, o bahsettiğin yunuslar. offff çok feci. hiç olmazsa boğaza cephesi olanları bir elden geçirseler.
ne kadar bıcır bıcır bişeysin ya...
Şaşarak izliyorum sizi...
Boşversene sen
Aslında boş vermesende olur...
ezgi: aya sofya'da da bi sarı sıvalar vardı ama geçicidir, gidecektir diye umuyorum. teknik bi şidir, bazdır vs...
ayşe: duydum duydum... görmüş kadar oldum. ben yine yokmuş gibi yapıcam umarım.
elckish: "maşallah adlı kamyon firması sektörde tekel galiba" gibi olmuş bu :)
darth buraky: valla imzası öyle ben napiym :D
narsis7ekho: biliyorum biliyorum... annem zaten restorasyonun r'sini duyunca diken diken oluyor artık. 48 yıl da yuh ama yani cidden.
ferhatt: bilmez miyim, az biraz komşu sayılır idim... dış cephe sıvasıyla grafitti denemesi.
ene davud: bi sen-siz karmaşası olmuş ama teşekkürler :)
derin deli& tavşan: şimdi size bi soru: eğer ben derin deli'nin yorumunu onaylamadan tavşan ona cevap niteliğinde bi yorum bırakmışsa, bu iki blogger arasındaki ilgi alaka nedir?
ayrıca, boş vermek tabiatıma aykırı; denedim olmuyo.
Sarının yanına, lacivert koyduk. Yıllardır, biz senin, esirin olduk,
Yağmurlarda çamurlarda yanında olduuk,
FENERBAHÇEM sen bizim HERŞEYİMİZSİN..
Kusura bakma sarı ile laciverdi bi arada görünce içimden bu şarkı geçer:=)
Ayasofya'daki sari sivalarin baz olmadigi gercegini bunu gizlemeye calisan tum kalplerin yuzune yuzune vurmayi; bunun sadece alttaki mozaikleri ortmeye calisan zamanin sevilesi zihniyetlerinin bir eseri oldugunu, sonra artik nasil akillari baslarina geldiyse mozaikleri tekrar aciga cikarmalari gerektigini fark etmeleri ile restorasyona tekrar farkli bir boyut kazandirdiklarini soylemeeyi kendi icimi de acitan bir borc bilir; en azindan Ayasofya'nin icinde ucusan guvercinleri dusunerek hafiflemeyi tavsiye ederim.
guno: tamamen bi refleks olduğunu varsayıp esas yorumunu bekliyorum :P
narsis7ekho: kanarya sarısının altın tozuyla bir olmadığını söylemiştir biri belki. ya da istiklal granitleri gibi, iki kere iş yapıp iki kez adam kayırma tekniğinden kaynaklanıyodur.
Yorum Gönder