21 Ekim 2007 Pazar

632 yazılar

505 sayfalık bi rapor var elimde. AB adayı ülkeler AB cevre müktesebatına tam uyum gösterirse ne kazanırlar konulu bi rapor. Raporun yıldızıyız şimdilik. her bi dipnot "türkiyeden veri eksik ama olsun" diyo. desin. sonra mesela diyo ki "şu düzenlemelere uysa en yüksek ekonomik çıkarı türkiye sağlar" diyo. ekonomik bakmış adamlar tabii, henüz kimse "denizden bok kokusu duymamanın mutluluğu"nu ölçemedi. olsun. ekon ekon kazançlı olurmuşuz yani. hani maksat parra parra parra ise. buyrun. gerçi yıllardan 2001 rapor yazıldığında. olsun. bakınız özetleme:

mesela linyite bağlı bronşit miktarı azalırmış ülkemde. borminerallerilinyitmermer. coğrafya dersi.

içme suyu kalitesi yükselirmiş. temiz suyu olmayan yüzde 29luk nüfus su içermiş.

kimyasal ve evsel atık bir arada gömülmezmiş artık. bu "çöp istemiyosak toprağa gömeriz" mantığının ürünü olan kurşuna bağlı zehirlenmeler azalırmış. Ankara'da bu yığınların yıkılması sonucu ölen 39 kişinin ruhu huzura kavuşurmuş belki. bi daha olmazmış. bu atıklar mesela artık yeraltı sularından çeşmelere kuyulara karışmazmış.

ufak çocukların becerdiği geridönüşüm işini belki yetişkinler de üşenmeden yaparmış. paketleme poşetleme fetişimizin bi sonu gelirmiş. petrol ürünlerinin geri dönüşümünü beceren firmalar varmış ülkemde, aferinmiş, sayıları keşke artsaymış.

doğu ve batı karadeniz bi de akdenizin flora-fauna çeşitliliği dillere destanmış da ülkede korunma altına alınmış doğal alan tüm toprağın %1'i imiş (burda hemen hop açıklıyoruz: korumak etrafına çit çekmek diildiir).

Dicle'deki barajlar biyolojik çeşitliliğe tehdit imiş. türkiyedeki bitki türlerinin %31'i endemik imiş. bu aday ülkeler arasında en yüksek oran imiş. AB böyle bi oranı rüyasında bile göremezmiş. tehlike altındaki bitki türü oranımız da %20 imiş.kuşların da %33'ü endemik miş.

kontrolsüz büyüme ve şehirleşme sebebiyle Kuzeydoğu Anadolu ormanların %88'ini kaybetmişiz.

***

falaan filaan... kendi adıma "30 yıl sonra hepimiz küresel ısınıp ölüceezz" senaryolarını fazla fantastik, "bilinçlenmenin iyisi kötüsü olmaz" bazlı, "korkmadan iş görmez bunlar" yollu denemeler olarak görüyorum. biraz güvenin bana: sorun o değil. 30 yıl sonra küresel ısınıp ölmiycez dostlar. merak etmeyin. zaten dünyanın kıymeti de insanoğlunun yeryüzünden silinmesiyle ölçülmemeli. bu nası bi insansever fetiştir yahu. neredeyse yüzyıllarca yaşayacak teknolojiye ulaşmış bi canlıya "naniikk bak 50 yıla kalmadan ölücen" dersen panik olur tabii. çok komiğiz çok. "nası yaniiii... ben ölümsüzlüğü buldum bu sefer de üstünde yaşayacak gezegen mi yoookkk...ay ne fenaaa... Nuriii bi şiler yaaaappp!!! musluğu kapa Nuriii!!!"

şimdi o AL Gore denen canlının bir ABD başkan adayı olduğunu hatırlayalım. "ah kutup ayılarına baaak buz kalıbına sıkışıp kalmış" romantizmini yapmak için teeee buzullara kendi şahsi jetinden bol bol kloroflorokarbon saçarak gittiğini de bilelim. "ampulünüzü değiştirin. muslukları kapayın" demek kolay, yiyosa amerikalılara "hepinizin petrol ve yan ürünleri tüketimini kısıtliycam" desin, o zaman göreyim ben onu. kutup ayıları kovalayasıca. çevre felaketlerinde yanlış çevre politikalarının ve kaynak sömürüsünün yerini izah etsin bi. öyle içli içli kameraya bakarak olmuyo Al. yani bu bi tür "afrikalı bebeğe baak ne kadar aaaç, en iyisi mi bi kap yemek göndereyiiiim" vicdan titremesi. çözüm değil. kim dedi o ampullerin yeteceğini? harlı harlı yanan kaloriferlerinizden uzak kalmanız gerekse mesela... o da kabul mü?

hani derler ya "balık verme, tutmayı öğret". kardeşim balığı tutmak sorun değil, balığı kimin yediği mühim. yoksa evvelallah bu gezegenin bazı kulları icabında balığı sana tutturur, kılçığını ayıklatır sonra bi lokmada yutar gözünün önünde. sen de romantik romantik balık tutma becerine sevinir kalırsın. icabında.

misal... "organik giysiler giyelim" kampanyaları. onu üreten bir ingiliz firma. ya da hintli. neyse. siparişi veriyoruz, taşıma-kargo hizmetinin klorofloro klorofloro bize ulaştırdığı o güzide etek şimdi çevre dostu mu oluyo yani?! reca ediciim recaa...

ha nedir bunlar arasında en mantıklısı tükettiğiniz maddelerin yerel olmasına özen göstermek. bi sonraki emre kadar avokado yememek mesela, şart değil. onlar da can erik yemiyo. ulaşım sektörünün har har harcadığı emek ve kaynakları biraz kısmak ya da "ben istemiyorum kardeşim" demek, dedirtmek. bakkalınızı migrostan daha çok sevmek.

bi de... aşırı derecede sinirime dokunan "sınırsızca ürüyoruz, fareler gibi yok olucaazz" senaryolarına daha önce değindim. şahsen ben bi fareden daha zekiyim. bundaki o gizli, sempatik kafatasçılığı bi görmek lazım. "afrika aç çünkü kalabalık" derseniz adama sorarlar "e hani o tuttukları balıklar, kim yedi onları?" diye. niye bütün bi kıta "hani bana hani bana" diyo diye. neden en düşük doğum oranına sahipö en ufak kıta ordulara yeticek yemeği yutuyo diye...
neyse, anladınız siz. bu dünya bize yeter vaziyette. yeter ki yettirmeyi bilelim. gazetelerin arka sayfalarındaki felaket çığırtkanlığıyla bilinçlenmek yetmez. zira çevre kutup ayısı demek değil, allah aşkına burda kutup ayısı yok!!! sizin şehir çöplüğünüz de onun bi parçası. "korunması gereken doğa" diye bi şi yok- doğanın dışında değil tam içinde yaşıyosunuz. yatağan termik santrali de, kaz dağları da, çöplerinizi toplamayı geciktiren belediye de... hepsi hepsi. musluktaki suyunu içemeyip galon galon suya para akıtan bir memba suyu cennetiyiz. lütfen yani.

"en azından ampulüm doğa dostu" avuntularını unutun. artık en azını yapmak yetmiyor. en çoğunu yapmak lazım. en azı gerçekten yetmiyor. aldığınız ürünlerin arkasını çevirip teeek teeek kim nerde nasıl üretmiş okumak lazım. üşenmemek lazım. kutup ayıları çöle iner de peşinize düşer valla. demedi demeyin. bunlar biraz "benim adım hıdır, rahatımı kaçırmadan elimden gelen budur" önerileri. iyi niyetli belki; ama esas meseleyi atlıyo. sonra işte 8000 km yol tepmiş organik eteğinize bakıp kendinizle gurur duymanız an meselesi. komik olabiloor. onu diyorum.

eti azaltın bi de. hani vegan olmayı herkes istemiyo ya da beceremiyo tamam... misal ben de et yiyen biriyim. ama et ticaretinin zarar ziyanını bi bilseniz... sırf bu et uğruna dönen sermayenin haddi hesabı yok. arjantinden gelen bifteği yemek isteyen ingiliz köylüsü diye dehşet verici bi şi var. o eti kes, işle, paketle, gönder... allahım allahım... eti azlatın. bizimkiler illa ki kekik kokulu Anadolu otlaklardan çıkma Sarıkız değil, bolca ithal et var, aklınızda olsun. buğday ithal ediyoruz malum, et mi etmiycez.

bi de nolur mısır ve soya filizi yemeyin, gerçekten hepsi genetik değişime uğramış tohumlardan üretiliyo türkiyede. azaltın ya da, ne biliym. kuyruğunuz çıkarsa karışmam.


ay deja vu oldu. sanki yazmıştım ben böyle bi şi.

4 yorum:

Emir Bey dedi ki...

böyle bilinçlendirici yazılarınıza hakikaten hayranım deryik !! rica ediyorum aklınıza geldikçe sakınmayın hatta her yazının altında bir cümle de olsa bilinçlendirin bizi !

Ezgi dedi ki...

Bu et endüstrisi ile ilgili bir ekleme de benden: www.meat.org

Ve hatta bu konuda benim yazdığım bir yazı:.br/>A>

divadeiwob dedi ki...

bunu deja vu hissiyle yazmak herhalde jamais vu hissiyle okumaktan bin kat daha evladır.

deryik dedi ki...

emir bey: estagfurullah efenim, herkes bilincli zaten. benimki hatirlatma notu.

ezgi: tesekkurler.

Powered by Blogger

eXTReMe Tracker