17 Eylül 2006 Pazar

Delft

efendim gelelim vaad edilen "yediğin içtiğin senin olsun, gördüklerini anlat" kısmınaaa... Delft dediğiniz güzide şehre ben burdan tramvayla yarım saatte gitmekteyim, trenle heralde 5 dakika falan sürüyo. ayrı bi şehir değil yani aslında, ama bozmadık. simgecimle gezdik ve çok sevdik.



küçücük fıçıcık içi dolu turşucuk bi şehir. bengerçekten çok sevdim. burdaki ve amsterdam'daki kanalların aksine daha bi venedik havası hakim, ev kapıları kanala açılıyo. Meydanların kendine has bir yanı var. bolca yunan ve italyan lokantası vardı, "belki de ondan sevdik" bile dedik.



meşhuur "delft blue" denen bi mavi rengi var, bizim iznik çinisi mavisi gibi diym yani. kendine has bi şi, yer gök delft blue hediyelik dolu bütün ülkede. ziyadesiyle el boyaması vardı. Neyse, den haag'a göre daha "sevimli" kalan bi şehir. belki de tasarım öğrencilerinin varlığı ve korunan tarihi yapıdandır. sık sık gidilecektir, D.Arık taciz edilecektir, şehir keşfedilecektir.

yeni kilise

ve eski kilise

Ana meydanda bi yeni bi de eski kilise var. Yeni diyosam yani, göreceli tabii. William the Orange'ın naaşı Delft'te. Yeni kilisenin o upuuzuunn kulesine çıkılıyomuş, sevinçle turist olduk.. allahım o ne öyle!!! Tüm zangoçları burdan bir kez daha takdir ettim. ben yükseklik korkusu olan ve kapalı alan fobisinin de eşiğinde yaşayan biriyim. daracık, dönerek yükselen ve araları geniş ahşap basamaklardan çıktık yukarıya (simgecim gülmekte, zira artık siniri bozulmuştu)



Yaklaşık bi 250 basamak falan, gittiğiniz yer de görünmüyo. arada tam kafa hizasına gelen kalaslar da cabası, evet aynen öyle, vurdum başımı. Yukarı çıkarken de inerken de ölüp ölüp dirildim, simge şahit. zira arada karşı yönden gelenler oluyo. yüzsüzüm allahtan, yol falan vermedim.

ama yukarı çıktığınızda(bkz. yeni kilisenin saati)....



naman nallahım... değil delft, zorlasanız amsterdam'ı bile görüyosunuz. harikaydı. Düz ülkenin hali başka tabii... Bi de tam çanın altındaydık, öyle çınnn çınnn değil, resmen yeni bestesini çaldı bize zangoç. zaten bi başlayınca bitmiyo çan sesleri, müzik kutusu gibi. Gelip de çıkmazsanız küserim. içerdeki vitraylara da bakıcaktık ama aşağı indiğimizde ben yeri öpmekle meşgul olduğumdan vaktimiz kalmadı.Sonra ben ders var diye koşturdum, Simgecim tek başına biraz daha gezdi. tekrar gidilecektir.



Mimari açıdan bence Den Haag'dan çok daha hoş. Meydanda karakalem eskiz yapan gençler var. kilisenin hemen yanına lunapark kurmuşlar. daha yaşanılası sanki. Gerçi evet, benim gibi kraliçe Beatrix'e komşu değiller (kendisi üst sokakta oturuyo)... Netice: Delft'e yakın olmak güzel bi şi. Şimdi orda gizli jazz barlar bulucam ben. mişın impasıbıl yapıcam. Den Haag'da buldum bile. Los Argentinos. ama o sonra anlatılıcak.

5 yorum:

Tugc dedi ki...

ben galiba kuzey ulkelerinin cogunda kendinden birsey bulanlardanim..hepsi norveci mi hatirlatiyor ne..

deryik dedi ki...

valla mümkün, norveçe gitmedim ama kuzeylilerin tuğla renginden pencere pervazına kadar her detayda benzer tercihler yapabileceğini düşünüyorum.

Emir Bey dedi ki...

oh kilise büyük olsaymış keşke :)

deryik dedi ki...

valla ben de duvara yapışmış manzarayı seyrederken "yüksek olsaymış" demiş idim. fezaya ermişler.

deryik dedi ki...

lavendercim valla yakışırdın da delft'e. benim tasarım okumak isteyen ama mühendis oluvermiş arkadaşım kaçtı delfte şimdi, master'a. çok memnun halinden...

ve şehir planı konusunda tek geçerim barselonayı. daha bunların 40 fırın ekmek yemesi gerek :P ama hakikaten müthiş bi düzen. her yer ve her konuda.

Powered by Blogger

eXTReMe Tracker