bi sınıf arkadaşım vardı, Dijle. Dijle kadar kibar, kimseyi kırmayan, her daim gülümseyen kaç kişi oldu bizim bölümde bilmem. kızsa da kızamaz, öyle biri Dijle. Dijla deprem için yardım toplar. Çalışkandır da. Dijle rica eder, teşekkür eder, özür diler. İnsandır Dijle. Dijle'yi severim, o da sağolsun beni sever. Şimdi nerden aklıma geldi, bilmiyorum....
Bir gün bir hoca (bu göreceli bi kavram aslında; ama herkese hoca diyoruz saygıdan. bence akademik bir vasfı olmayan bir kaypaktır, o ayrı) yoklama alıyor. "dijle"yi okuyor. "dicle mi dijle mi" diyor. "dijle". "kürt adı mı?" "evet". diyalog kalkan bi kaşla bitiyor. sonra, bir zaman sonra, dijle diyor ki bana "bu adama sinir oluyorum ben. taktı bana". farkındayız zaten o gerilimin. çaktırmadan manevi şiddet diye bi şi var mı acaba? düşük ölçekli gerilim. dijle'nin hep bi "kürt kızı dijle" olduğunu hatırlatma gerilimi. ve bunu o koca sınıfta aslında hocadan başka kimse takmıyor. Gülüp geçiyoruz Dijle'yle, çabuk gülüyor zaten. sonra bir gün başlıyor anlatmaya hocamız, geniş ve ukala bir sırıtmayla...
Doğu Anadolu niye geri kalmışmış?
çünkü insanlar hep kahvede oturuyormuş. okey oynuyolarmış anca. yatırım yokmuş hiç. tembellermiş tembel. tembel adam nasıl kalkınsınmış. ööle kahvede hatır hatır kaşınınca tarla mı sürülüyomuş... Zaten onlar bi şi istemiyomuş ki, ortaçağ zihniyetiyle odun gibi yaşıyolarmış işte, ne kadar ekmek o kadar köfteymiş...
Dijle kızardı. Dijle çok kızdı; ama sustu. biz de itiraz ettik. "devlet politikası"nı Çin'de bi şehir sanan hocamız anlamadı itirazları. ders sonuydu zaten, kapıya yöneliverdi. Sonra Dijle sakince kalktı yanına gitti, tam kaçar gibi giderken yakaladı hocayı...
"siz bunu nasıl dersiniz? nasıl tembellikten dersiniz? ne hakla dersiniz? Siz doğuyu ne kadar biliyosunuz ki hocam?" diye başladı, gözleri çakmak çakmak...
Ve geri adım attı hoca bu sakin, kırgın; ama saygılı cümlelerle. özür diledi. diletti dijle. o pişkinliği yedirdi hocaya. Yanar-dönek bir hoca derhal "ay yok yanlış anlaşılmış" der hemen. Dedi.
Ve ben Dijle'yi bi daha sevdim o an. susmadığı için; bağırıp çağırmak yerine o sakin "bunu nasıl dersiniz" sorusu için. o atıp tutan meydan maşasını sakinlikle adam ettiği için.
2 yorum:
Haddini aşanlara haddini bildirmek bir ödev olmalı Dijle'ye de helal valla.. ;)
xprodoksit: akademik sıfatlar kahvehane sohbetlerini aşmayı gerektirmiyor sanırım, bunun örneği. helal valla, evet :)
Yorum Gönder