21 Mart 2010 Pazar

chapeau!

bebek yokuşundaki devasa manolya yine açmış. kafam kadar çiçekleri olan, yapraksız, kutsal ağaç. bahar denen şeyin vücuda geldiği ağaç. bkz. örnek foto. bir güzel filmimiz hem. hem de o yokuştaki kaldırımsız daracık yerlerde vınn vınn gelen arabalara söylenmenin sonrasında, hop, meraba manolya. kendine yük, yerlere kadar, çiçek açıcam diye çıldırmış bir adet ağaç. ağaç olma şansım olsa manolya olurdum, karar verdim. şarkısı da var hem. liseden de bir hoş seda, manolya pastanesinin çirkin ürünleri ve güzel limonatası.

bebek'e de baylan açılıyor imiş. avrupa yakasına kup griye geliyor şenlikleri, nasıl olur ki acaba çekincesi. bebekli olmak bir marka malum, dekor filan nasıl olacak? özsüt'ün cafe hali gibi bi şi bekliyorum, kokoş kokoş, beklentimden korkuyorum. ben yine kadıköyde yerim gibi geliyo. eskiden beyoğlunda varmış bi tane, onun gibi, şanındandır açmak. neyse benim için sevindirici yanı, kapanmıyor aksine zincirleşiyor olması. markiz hüznü yaşayamam bi daha, zararda değiller anlaşılan, falan filan. ay bi de bu açılıyo diye kadıköy kapanırmış?! yok yok.

kadıköy değil kadiköy diyorum, burcu çok gülüyo. kadiköy kadiköy, incelikten kırılıyorum.

okulum, mis kokulum. çimler ve güneş. ben o çimleri o kadar seviyorum ki sayfiye yerim kampüs. kimlik sordular ilk kez. bariyer vardı ilk kez. nevruzdan mı korktun? ne tuhafsın sen boğaziçi, aklına esince bi anda, sonra yine eskisi gibi. gelgitlisin. olsun. ne var sanki ateşin isi külü kalmış yerde, kime ne oldu bundan? neyse, çimler mis. orda onunla öylece olmak, rötarlı mı rötarsız mı şöyle bir an için düşünüp yeşil elma yemek filan, güzel hisler. dergi, gazete, kitap. güneş kedileri ayakkabınıza veya üstünüzdeki siyah şeye yatar hem. çimler de kuruydu. öyle işte, çim mevsimi açıldı. hala öğrenci olanlara kıskançlıkla müjdelerim. sonradan bok gibi özleniyor.

bir+bir bulamıyorum, halbuki çıkmış. ömer uluçlu bir kapağı varmış hatta. en güzel dergici meydandaki, bilmiyodu bile. nerelere dağıtıyosunuz, ben d&r'dan dergi almak istemiyorum, isyandayım. şalala'ya kardeş gerek.

şişelerce şarabı kalabalık bi sofrada içmek ne güzel. bu da bitti, hadi bi daha turları.

odtü mezunlar derneği'nin tavrını kaç üniversitede görebiliriz bilmiyorum. "pis anarşik gomunis" demekten öteye geçilememesi de işte, ne bileyim, hayatta tek bi kitabı bile sonuna kadar okumamış olmakla da açıklanabilir tabii; ama bana kolaycılık gibi geliyor.

eski nazan öncel şarkıları duman'a emanet edilsin. eskiler ama, ikilemelere gark olmadan önceki hali. demin bunu düşündüm de, çok aklıma yattı. hatta ben seçiym şarkıları. yaşı "gidelim burdan"a tutanlar ve tutmayanlar. kardeşim beni geçirmeye gelmedi hiç sanırım, öyle gittim gittiğim seferlerde. eski şeyler buldum ankarada.

onun dışında, iyilik güzellik. günler uzuyor, çiçekler yarışta ve hal durum gidişat gayet iyi. bi sonraki yağmura çamura kadar, bot çizme filan gerekmiyo, ayak bilekleri hava alıyo. iki gram güneşle çillendim bile denebilir, beneklerim uyanışta. kırpış kırpış bi hal işte.

5 yorum:

Dilara dedi ki...

birlikte de yemistik kup griye! fotograflarla belgeli. ben taksimdeki bufeden aldim bu arada bir+bir. for you dear infi. <3

mermaid dedi ki...

ben bugün kup griye yedim, benim biricik sevgilim ilk kez yiyormuş hem de:) pek gururluydum, şarjım bitmiş olmasa sana mesaj atacaktım:) kup griyeyi seviyoruz.

Emir Bey dedi ki...

ben de kadiköy diyeceğim bundan sonra

divadeiwob dedi ki...

name droping'den sonra bir de event droping mi çıktı başımıza

deryik dedi ki...

la: yes yes, belgeli filan. taksim'e gidemem ama arayıp bulucam. demek ki var!

mermaid: kaybolduğuna emindim.

emir bey: a'yı da incelticem, üzerinde çalışıyorum henüz.

divad: hangi birinden bahsediyoruz kuzum?

Powered by Blogger

eXTReMe Tracker