22 Mart 2010 Pazartesi

griotte

insan büyüdüğünü yiyeceklerle barıştıkça anlıyo. yine klişe bi tespit; ama öyle. patlıcan yemeye başlamak, onu geçtim, fava görünce canımın istemesine şaşırmak filan, bunlardandı. bi diğeri de alkollü çikolata. çocuk aklı tabii, yiyodum, acı bu diyodum, iyk ekşi. velakin vişne likörlü çikolata bambaşka bi şi. misal, şu an üst komşum bangır bangır ismail y.k dinliyodu, şimdi ergen r&b'sine geçti ve başım çatlıyo benim, çekemiycem. ama ben onun bi motosikletli kurye olduğunu düşünüp 5 şarkılık hak verdim kendisine, haberi bile yok. henüz gidip "neden her gece saat 10, grafikle çizsem anlar mısın, kulaklık alsan takar mısın" filan demiyorum. bu iyi niyetin sebebi vişne likörlü çikolata. biter korkusuyla tane tane yemekten bayatlamasına sebep olucam ama olsun. öyle bi değiştim.

salkım saçak hissediyorum bazen. tarifi zor. hani böyle inci gibi giyinip gezenler vardır, küpeleri miniktir, çantaları başkalarına çarpmaz, cuk insanlardır. tokaları olması gerektiği yerde, tırnakları mis, ayakkabıları tıkır. hatta bence ideal toplantı/ mülakat görüntüsü insanlarıdır çoğu. imrenirim. bi gece öncesinde sürdükleri bebek mavisi, dyo kataloğundan fırlamış ojenin hala parmaklarında olduğunu toplantıya girince fark etmek mesela- onlara olmaz. "ne güzel olmuşsun" denir onlara, "ne eğlenceli olmuşsun"/ "ne renklisin"/ "hahah bu ne böyle, iyiymiş" filan denmez. kötü bi şi diil yani bu. aksi duruma da dağınık demiyorum bakınız: salkım saçaklık.

bana bakınca ilk görünen şeyler mesela, bence yani, üstümden sarkan şeyler: atkı, fular, kolye, bi şiler. ne derdi lisedeki o hoca: dilek ağacı. çanta mı var, çantadan da bi şiler. hele ki üstüne bol bulamaç günlerimden birindeysem, hollandadayken üniforma haline getirdiğim "1930ların başındaki mali krizle işsiz kalmış yaşlı bar şarkıcısı" kostümümle geziyorum; bi ötrişim eksik, tante rosanın emeklilik günleri gibiyim. öyle işte. iki dirhem bir çekirdek giyinenlere içim gitse de, bi cart renk, bi abuk takı, bi saçma bi detay olmadan olmuyo gibi sanki. tornadan çıkmasın, eğlenelim. kendimde canım, sizi bilmem. diyorum ya başkasında ne güzel duruyo. neyse, bu salkım saçak saçma detaylar sebebiyle küçük gösteriyorum belki de. yani jilet giyinince de "annecilik" oynuyo gibi duruyorum, o da bi komik. annesinin takımını giymiş kızcağız.

cık, rüküşlük de değil (rüküş derseniz ağlarım bak), salkım salkım bi hal. eğlenceli olmak ama leydi olamamak. olmasak da olur. neyse, anlatamadım. sabuşun gözleri az görür olduğundan beri daha kocaman ve parlak şeyler takmak istiyo, onun gibi. ama benim yaş 25, fark o. öyle işte. nar çiçeği ve füme çok güzel bi ikili. bi yandan da yani, sahiden, yaş 25. mavi oje için son demlerim sanki.

*
"Bir kimse için normal ve doğru olan bir şey herkes için normal ve doğru ise, bir an için herkesin bu normal tercihte bulunduğunu varsayalım; o takdirde yeryüzünde hayat mümkün olabilir mi?" diye bi soru sorulmuş. bu normal tercih, eşcinsellik. kendilerine yanıt vermeden geçemiycem: hayat mümkün olabilir. yani hayvanlara bi şi olduğu yok. tabii onların kastı insanlar. üzülmesinler, eşcinsel çiftlerin çocukları oluyor. bi sperm/ yumurta bankasına müracaata bakar. eşcinsellik demek, örneğin bi kadın için, doğurmak istememek anlamına gelmez ya da bir erkekte babalık isteğini öldürmez. hatta yani: ne alakası var? soruya dönersek, mümkün mü, al, mümkün. insan neslinin devamına engel teşkil etmediğini örnekle görmüş olduk, kabul edecekler mi? hayır. e madem öyle, konuyu varoluşsal teknik meselelermiş gibi aksettirmeye ne gerek var? ha herkes aynı şeyi mi seçmeli, tek doğru ne, normal kim, bu bi seçim midir, o konuya girmiyorum, sinir yapıyo. griotte mis, nokta.

anayasa paketi nihayet açılmış ama içinden ne saçılmış, bilemiyorum. bilmek gerek, o ayrı. üst katımda gülşen çalıyo galiba şu an. süpürgeyle tavana vuran rosa, ağlak adamlar ordusuna karşı.

2 yorum:

mz dedi ki...

Yas 31, mavi ojeden de, salkim sacak hallerden de vazgecmem, vazgecirtemezler! :)

deryik dedi ki...

:) hep destek tam destek!

Powered by Blogger

eXTReMe Tracker