28 Mart 2010 Pazar

mavi

"mükemmel düz saç". ya biri bana anlatsın, düz saç zaten yeterince mükemmel bi şi diil mi? hacimsiz olsa güzel, hacimli olsa da güzel. düz işte. ister kestir her bi katı süper dursun, ister uzat, rapunzel ol. numune bi şi yani düz saç, az öz. e madem öyle kuaför alemi neden "düz saçlılar için yenilikler, düz saçta trendler" filan diye debeleniyo? onlar bence öyle zaten kutlu azınlık. hem canım memleketimde dümdüz saçlı kaç kadın var reca edicem yani, elfiz sanki. misal azo vardı güzel saçlı canım, e o da amerikaya gitti, eksi 1. benimse düz müz değil kardeşim, yün taşıyorum kafamda, 7-8 numara şişe uygun hem, bana menünüzde ne var? tahmin edeyim: saç düzleştirici. fön makinesi.  yaa yaa. aksi taraftan bakınca, boink boink buklem de yok hem. düz de değil. çirkin uyuz tipte benim saçım. biriniz de oturup türkiyedeki kadın saçını çalışın, şu kataloglara üç beş model de bizden katın, törkiş dilayt saç modeli o ye, havanız olsun. bukleliler de aynı şekilde kategori üstü olmalı bence. kuaföre ihtiyacı olmayan kadınlara kuaför hizmeti. cık cık.

yine geliyo kırpılma günlerim. sinirim sebebim bundan.

*
haftasonu ordaaan orayaaa. ara sokakların denize çıkması çok güzel, bi anda hop, istanbul haşmetini gözünüze sokuyo. nanik yapıp ensenize vuruyo, "bak ben buyum" diye. bi tepeden gördüğün hedefine akşam gitmek güzel. artwalk pıt pıt. akşam vapuru hele, mis. krem brülenin yumurta kokmayanı da sahiden mis bi şi. sonra kadife müzik, beklediğimiz, aklımızın köşesindeki. cumartesi üşüdüm ama hiiç belli etmedim. olsun işte, ince çorap mevsimi geliyo yine de. bugünse, yine işte bi tepeden deniz, kahvaltı, sis güneşi. hop okul, hop manzara. okula gidip okullu olmamak ne güzel. gerçi diğer 3 kişi hala okulluydu ama olsun. anneannem "en zor meslek talebelik, çok acıyorum" derdi, halimden bi o anlardı. yaşatıyorum o geleneği. şimdi çok zor geliyor öğrencilik ama belki sonra bir gün aniden? şans talih kader kısmet beş kuruş. bissürü şey, dün mesela 2 gün gibi geliyo düşününce, tek günmüş halbuki. sonra ileriyi düşündüm, takvimlerimi, taklalarımı.

altın bamya ödüllerinin olması hatırlatıcı, uyarıcı. çok güzel hareketlerin pek de güzel olmadığını mesela ilk onlar söylemişti. uygur kardeşlere ve babalarına da aynı sebeple gülmedim, gülmiycem, üzgünüm. açılımsa, daha ilk kulaçta hükümet ve muhalefetin el ele boğulacağı kategori glbt. burda açılsınlar. ama öyle "onlara da yazık, onlar da insan, isterse çamurdan olsuuun" edebiyatıyla değil. ne bileyim, olağan şüphelilere sarılıp, bir ersoy, bir ürek yorumu ile taçlandırarak değil. tokalaşarak, öpüşerek, sarılarak. var mısınız? o kadar yoksunuz ki işte içim bile sıkılmıyor. bildiğiniz, çalıştığınız yerden soru gelince seranad kolay. hani tatil öncesi diye son üniteyi kimse çalışmaz ya veya resim altlarını, öyle bi mesele bu. vaktiniz kalmamış. yok yok, kitabınıza bile girmemiş ki.

yarın, 6 aydır bitmeyen senfoniye dönüşen rapor hayatımdan çıkacak umarım. üstümden 2 tane örs atıcak gibi hissediyorum. içimden şen şakrak müzikler geçiyor bu ihtimali düşününce. sonra, 6 ay üzerinde uğraştığım rapora bakıp "bu mu yani" diycem, biliyorum. 6 ay dert değil, rapor başka bir şey olmalıydı, başka denizler lazım.

o kadar hissediyorum ki bunu, her gün iliklerimden taşıp kemiklerime, kıkırdaklarıma, etime, derime fışkırıyor. yüzümü yıkıyorum mesela, gözeneklerimden filan bu akıyor. kafatasımda fısıltı halde yankılanıyor. çok garip.

2 yorum:

narsis dedi ki...

Düz saçın da kötüsü oluyor azizem. Hele hecimsizi, hele şişman bir kadına, hele suratına yapışınca. Ama evet bukleliler kıskandırıyo.

Ne zaman buluşalım, benim de içim çok sıkılıyo. Şarap içeriz.

mermaid dedi ki...

sen hiç pırasaya benzetildin mi?

Powered by Blogger

eXTReMe Tracker