japonyayla bağım, varsa eğer, en bi akademik ve iki tane: dedem üzerinden ve azo üzerinden. haliyle aralarında konu farkı ve yaklaşık, hmmm, 40 yıla yakın bi zaman var. olsun varsın.
neyse, dedem tarafından bildiğim (daha doğrusu o zaman yaş itibariyle anlayabildiğim) yegane şey, doğaya saygı kısmı. hurafelere dayanan şeyleri geçtim, ormanı ağaçlandırmalarından bahsediyorum. evet, ormanı. (tamam, biliyoruz, "kendine doğa" bi tavır bu, korenin ormanlarından sandalye yaparken pek de hassas değillerdi; ama olsun. o kısmı şimdilik bi kenara koyalım, unutmadan). yürürken yaprak kopardı diye vatan haini ilan edilmekten. ve hep çiçekler, çiçekler. çiçeklere olan fetiş derecesindeki tutkuları bana büyülü geliyo, çok zarif. evet içimdeki minik romantizm kırıntıları çiçeklere odaklı. 11imde "ikebana kursuna gidicem" diye tutturup sonra yaş ortalaması 55 olan teyzeler arasında duramayacağımı anlayıp vazgeçmiştim. sonra, sonra kaldı işte. ama bence hala ikebana, buralarda bulsam gitsem.
noel gülü diye bir çiçek var imiş. tee japonyalardan gelip fotoğraf çekiyolar. kimileri "e tabii para bok, batıyo" diye düşünebilir; ama 2009da krizi en ağır geçiren ülkelerden biriydi nippon. mini mini kadınlar 6 bin eurosunu ayırıyo, çiçeğe. çiçek de yani, ayağımızın yanında bitse koparmayız sanki, öyle bi şi. bi kardelen, efendim bir ters lale, anca ilgimizi çekiyo; "danabağırtan" ne affedersiniz. bizimki flora şımarıklığı. ne bileyim, kampüsteki karahindibaları anne şefkatiyle okşayan alman kızlara karşı da bi acıma hissi olmuştu, "ay canııım, yeşile ota böceğe muhtaç kuzeyli senii" gibi, elimde değil.
o ot diye geçtiğimiz şeyler, güzellik işte. bizim buralarda endemik tür çok. dekor değiller. çiçek bi nevi sinyal gibi bence, "yerden bu bitiyosa daha neler neler bitebilir" işareti. hani pis karabaşı sevmeyip dalmaçyalıya sarılmak gibi aslında karahindibaya burun kıvırmak. evet evet. neyse işte, bence bu kadar özen, çiçeğe filan, zarif bir şey. bakınca görmek. kafam kadar manolyaları görmeyen mi var, noel gülünü görmek. galiba ben de abant turunda çekmiştim fotoğrafını, kendime on puan, kehkeh.
ne bileyim, biz ayrı alemlerdeyiz. minik çiçek, güzel böcek filan, bize gelmez. dolar üzerinden mark üzerinden, ÇED'in gerekliliğini konuşuyoruz biz. hoş, konuşunca da bi yere varmıyo. orman filan, hepsi potansiyel iş sahası, inşaat alanı, proje mekanı. abantın da yavrusunu inşa edeceklermiş misal. çünkü kazan doğuruyosa milli park mı doğurmiycak? noel gülü de ekeriz sonradan. yaparız biz, doğacılık oynarız. önce bozarız, sonra en alasını kendimiz yaparız, hem de istediğimiz gibi, istediğimiz kadar. mesela sol tarafa çiçek, sağ tarafa ağaç. öyle daha simetrik. yok yok, atatürk profili oluştursunlar. "yaşasın abant" yazalım.
sahi, çiçeklerle bayrak, atatürk filan yapıyolar ya, ele geçirilen mühimmatla türkiye cumhuriyeti, istanbul emniyet müdürlüğü vs yazılır hani, o geliyor aklıma. kurşun ve çiçek, dizilebilen şeyler.
2 yorum:
cumartesi gördüm seni
aa gercekten varmıs dedim..niye öyle dedim bilmiyorum :)
kim, nerde, ne zaman? bi de isimsiz, iyice bir gizem.
Yorum Gönder