20 Ocak 2007 Cumartesi

kardeşime açık mektup

Deffu,

Hatırlıyo musun, 12-13 yaşında falandın, "Uğur Mumcu kim Defne" demiştim. "şu caddenin adı ama bilmem" demiştin, anlamamıştın. ben ki 3-4 yıldır evden uzak abla, kahvaltı üstüne ne idüğü belirsiz sınavvari sorularımdan seçmiştim. "iyi de, kim?" demiştim. bilmiyodun.

"gezeteciydi, sen 1 yaşındayken öldürüldü" dedim. nedenini anlamadın. doğruları söyleyen niye öldürülsündü ki? hayır yani, amaç doğruları söylemek değil miydi? gazetecinin işi araştırıp bulmak, yazmak değil miydi? o kadar basit sorularla yıktın ki her açıklamamı... öldürüleceğini bilen bi insanın ölmesine niye izin verilsindi ki? annem mutfaktan "deryik çok karışık anlatıyosun, hem küçük o, anlamiycak" dedi, "anlar" dedim. sen o zaman ilgilendin işte, neydi ki bu anlamayacağın şey? yetişkinler dünyasının karanlık yüzünü duyar gibi olduğun anlardandı. hani barda içki içmek, kendi banka hesabına sahip olmak, üniversite vs gibi sihirli lafların uzağından bi ince karanlık sızısı. Sonra kitabını gösterdim, sakıncalı piyade. "okuyamam ki ben bu kitabı" dedin. "şimdi değil zaten, ilerde okuyacaksın". anlamadın. hı hı dedin. sonra sıkıldın bu karanlık konudan, anlayamadığın ağırlıktan, eve çöken sessizlikten, benim ıslanan gözlerimden. sen "niye ağladın ki abla şimdi"yi önce hep gözlerinle sorarsın. ben de "amaan yok bi şi" der gülerim sana. olmadı o zaman.
"abdi ipekçi kim biliyo musun" dedim. "yazlıktaki sitenin adı" dedin. böyle devam etti. şaşırdın biraz, ama 12 yaş kadar sürdü, odana çekildin. yüzünde bir sürü bulutlu soru işareti vardı, dağıldılar. annem bi şi demeden dinledi benim "acı gerçeklere giriş 101" dersimi, kimbilir, belki de "yahu hakikaten ben niye anlatmadım?" demiştir. oysa anne, abdi ipekçi'yi anlatmamıştın, ben sormuştum ilk. sen televizyona dalmış, yeni bir ölüm yıldönümü haberinde lanetler yağdırırken "o kim ki" demiştim.

kimbilir ne düşündün dün Defne? "ablam anlatmıştı böyle bi şi" mi dedin? annem evi haber merkezine çevirmiştir eminim. "anne kıs biraz sesiniiii" demiş misindir? sahi, güvercinlere dokunmazlar mı bu ülkede? tavuk eti niyetine martı mı avlanır sadece, güvercinlere dokunulmaz mı? ne komik, "ben 14 yaşımdayken kim öldürülmüştü" diye hafızamı yokladım bi an... 1998... ahmet taner kışlalı cinayeti en yakın tarih sanırım. 15 yaş. hiçbir yazısını okumadığım bir adamdı o zaman. annemden mini bir açıklama. anlar gibi olma. gazeteci cinayetleri duyarak büyüyen bi gençlik. sivas yangınlarından faili meçhul dosyalarına alışan bir gençlik.

ah Defne keşke sana "o kadar bilinmez, karanlık değil her şey" diyebilsem. geçicek desem. "sen büyüdüğünde olmayacak bunlar ve her yıldönümünde daha da iyi olacak her şey" diyebilsem.... ne olursa olsun, yaşamaya mecbursun desem. "bugün duyduğun haberler sana utanç veriyor, olabilir. bugün din ve ırk uğruna bir cinayet işleniyor, olabilir" diyebilsem. bağırsam o şarkıyı. Bana bir gün "çok uçlara gitme, kanadını kırarlar" demişti mine kırıkkanat. 16'ydım ya da 17. bi yazımı yollamıştım, uzun bi cevap ummuştum; cevap bu kadardı. yazıda Mumcu vardı sanırım. "korkuyorum doğruları görüp söyleyebiliyo olma ihtimalinden" demiştim. keşke sana "korkma, istediğin uca git Deffoş, çünkü uçsuz bucaksızsın" diyebilsem.

ah bu mektubun sonuna geldiğinde için şişmiş olacak. yine ablan efkarlandı, sen anlamıyosun. resmin belli belirsiz netleştiği yerler vardır belki. o güzelim "niye ki" sorun daha bi katlanıyodur belki. belki bugün ilk kez karikatürleri değil baş yazıyı okursun gazetede. senin yaşıtların da bu ülkenin ne menem bi açlıkla insanları tükettiğini öğrenir belki. ve biz, ne olup bittiğini anlayan yetişkincikler, bi kez daha yerin dibine batarız sizin sorularınıza cevap vermeye çalışırken. sinirden yumruk olur göz pınarlarımız, anlatamayız belki. "küçüksün anlamazsın" deriz, kendi cevaplarımızdan korkup.

"bir gider bin geliriz"i anlatamayız zaten.
telefonda susarız karşılıklı. suskunluğumuz ağlar taşar. siz küçükler anlamazsınız.
sen bunları yaşamayacaksın diyebilsem keşke. sen 22 olduğunda, 8 bin kişi ağlayarak yürürken kıçına kına yakan hasta ruhlar olmayacak, diyebilsem. "bak deffoş ben korkmuyorum sen de korkma" diyebilsem. sen "hımm bi bakalım ben 14'ken kim öldürülmüştü" diye düşünmeyeceksin, desem.

ah ama deffoşum, ben yine sana izahat vermek için orda olucam. birlikte ağlarız en azından. ne de olsa gözyaşları çoğaldıkça güçleniyor, zayıflıkmış gibi duran çelik damlalar. bak ben sana hiç "görüşlerine katıldığım birini öldürdüler" demedim, fark etmedin mi? "gazeteci öldürdüler" dedim. insan öldürdüler yavrum, gündüz vakti ensesinden kurban ettiler.

ve sen de ancak buna ağladığında birlikte ağlıyor olacağız. gözyaşların o kişiye değil, onun ötesine aktığında. ve ben bunu nasıl yapacağını göstericem sana. öğreticem ağlamayı, anlamayı. durup dururken ağlamayı öğreneceksin, soğuk kanlı olmamayı. reel politik lafından tiksinmeyi öğreneceksin. gerekirse iflah olmaz bi romantik olacaksın, ama ölüye ağlamayı öğreneceksin. sadece ölüye değil, mesela löseminin bulaşıcı olmadığını bilmeyen aileler yüzünden tamamı maske taktırılan bir ilkokul sınıfındaki arkadaşsız lösemili kız için de ağlayacaksın. canın acımayı öğrenecek. acın gözlerinden akacak. gözünün önünde biri taciz edilirken müdahale eden sen olacaksın. arkadaşlarının "hişş sus karışma napıyosun" dediği kişi olacaksın, bu lafı eden değil. sokakta ağlayan amcaya "noldu" diyeceksin, sen kendi insanlarından korkmayacaksın. bileceksin, işine gelmeyenleri de okuyacaksın, tarihini ve coğrafyanı tanıyacaksın.

adı niko olan arkadaşına "ay ne hoş, rum musun" ya da "adın niye niko" demeyen tek kişi olacaksın, kimseye dinini sülalesini sormayacaksın; ama anlatanı dinleyeceksin. merak edeceksin ama sorguya çekmeyeceksin. kimlerdensin diyenlere "buralardanım" diyeceksin. birisine haksızlık yapıldığında ordaysan, susmayacaksın; sorumluluk alacaksın. "başkası yapsın" nemelazım'cılığı olmayacak beyninde. salak gibi öne atlayan ilk sen olacaksın. ilk seni şahit yazacaklar ve bununla gurur duyacaksın. hayattaki kahramanın dünkü katile "yapma yavrum" diyecek cesareti bulan Esma Hanım olacak, arkasından "adam öldürdüler, tutun"diye bağıran tek kişi... insanlarda din, ırk, renk,cinsiyet olduğunu bileceksin; ama bakınca gördüğün şey insan olacak. ve bunlardan biri yüzünden acı çeken olursa, sen destek olacaksın. köyün delisi yapıcam seni, insanların en güvendiği deli.

senin tepkisiz olmana dayanamam çünkü.
biliyosun, ben heyecanlı bi tipim, gülersin bazen. olsun varsın.
hem sana da çok haksızlık yapacaklar, sen minyon bi kadın olduğunu unutacaksın çünkü. haddini bildirecek insanlar olacak, "ablandan binbetersin" diyecekler sana.
umarım.

zira o zaman, en azından geceleri rahat uyuyacaksın.

çok mucuk kardeş,

Ablan

6 yorum:

Adsız dedi ki...

derya,
satirlar uzerinde gidip geldi gozlerim, defalarca. okuyamadim kimi zaman, bir onceki satirdan kalma gozyaslari yuzunden.
sonra yazi bitti. (biten her kitabin ardindan niye bitti diye aglayablen bir cocuktum ben, hala oyleyim.) aglamaya koyuldum. oturdum sadece aglamak icin, dusunmeden, durmadan.
duraksadik cunku biz hep. butun bir cocuklugumuz boyle gecti. ugur mumcu evimize 2 km otede bir yerlerde, patlayan bir bombayla ilkgenclik atmosferimize, soludugumuz havaya dagildiginda pencereyi actik, icimize cektik havayi. duraksadik mesela o zaman. sonra kislali damla damla akar oldu gozlerimizden, o zaman da duruyorduk bir yerlerde. durup durup duruyorduk.
biz dururken, sisle dolmus ilkgenclik atmosferi. yillar sonra bambaska bir ulkenin oksijenini icimize cekmeye basladigimizda sorar olmusuz kendimize, kim vardi bize dogruyu anlatacak, dobra dobra "buyuklerin karanlik/soze dokulmeyen dunyasi 101" dersini verecek? cunku "sagci ne demek, solcu ne demek?" diye sordugumuzda, bize verilen cevaplardan tatmin olamadigizda "bosver buyuyunce anlarsin"larla karsilasiyorduk hep. ve duruyorduk. oylece.


kim vardiysa, gitti. dogru soylenmez bizim memlekette cunku, dokuz koyden kovarlar adami. koyunden kovulup oteki koylere sigindiklari icin idam edilenini de gordu bizim anne-babalarimiz, sirf bu yuzden susmayi ogrettiler bize. konusan dilleri, yazan elleri keserler evladim, evet.

"memleket nere?" diye sorsalar, ne diyecegiz simdi? ayakkabisi delik "once turk, sonra ermeni" bir guzel adamin mezari deriz belki.
ya da durur durur, duraksariz?

deryik dedi ki...

fakeplasticgirl: ağlayarak yazdım ben de ama, bi umutla yazdım aslında. haklısın, susmayı öğrendi anne babalarımız, sonra bize öğretmek istediler bizi korumak için. dayanamayıp anlattılar gizliden arada. ne yapabileceğimizden mi korktular acaba.

memleket yine buralar olsun... ağlayabildikçe umut var çünkü.

Adsız dedi ki...

belki alev alatlının orda kimse var mı dörtlüsündeki günay rodoplu deryik'in biraz ileriki hali

deryik dedi ki...

ilhan: teşekkür ederim... tam da neye ettiğimi bilmeden. şimdi bu yorumdan sonra bi kez daha farz oldu okumak... erteliyodum niyeyse. ama maalesef türkiye'de kaldı kitaplar, bi yıl burdayım, okumam zor.

Adsız dedi ki...

burasi turkiye serefsizlerin en yuksek yerlerde oldugu,kimsenin onlara bisey yapamadigi,kimsenin tekerlegine çomak sokmadığın müddetçe sana dokunmadıkları bir ülke.ama o tekerlegin ustune de yorum yapanların ortadan kaldırıldıgi ulke...yani ozgurlukler ulkesi(?)
herkesin canli sevgisi ile dolu olmasi,insan olmasi(ona gore davranmasisi) ve ALLAH tan korkmalari dilegiyle...

Damlo dedi ki...

dünkü yazınla okuyabildim bu mektubu. çelik miydi akan damlalar bilmiorum ama hepsi ilki kadar ağırdı..

sessiz sessiz ağlammayı öğütleyen (yoksa cıss)bi ülkede ne kadar da güzel ablalık yapmışsın. ağlamaktan yazamadığın anlar oluor senin de dimi :( (yüz kere yanlış yazdım sildim de)

Powered by Blogger

eXTReMe Tracker