5 Kasım 2009 Perşembe

ayna meselesi

yapabileceğinizin altında kalan şeyleri yapmak güvenli sularda yüzmekten başka bir şey değil.
hani derler ya işte limandan çık, okyanusa karış filan.. klişe benzetmeleri sevmem ama, iskeletinizin hakkını vermek için bi dalga yüzü görmesi gerek, doğruya doğru. kafa patlatmazsanız sıkıntıdan patlıyosunuz. burnumu tıkayıp boka atlamışlığım çok, ama bi daha yapamiycakmışım gibi geliyo.

öyle arkadaşlarım var ki facebook sayfalarına (bile, dahi) bakıp kendime kızmama sebep olabiliyolar. sağlıyolar ya da. yakından ya da uzaktan, iyi ki varlar. insan bi tek kendinden utanabiliyo bazen, neden nasıl, napıyosun, ne istiyosun... sorumlu ergenlerin 18 yaş civarı yapıp bitirdiği kimlik sorgulamalarını, "ben kimim" buhranlarını bu yaşıma ötelemişim galiba. ne galiba, kesin öyle. reddettiğim şeyler omzuma dokunup "pardon bakar mısınız, tanışabilir miyiz" diyo, dedi, diycek. daha da ötelerim bıraksanız. emekliliğinde aynaya bakıp "bu mudur yani" diyen mendebur teyze olurum.

kendimden mutsuzum. bi süredir böyle. hadi adını koyalım, belki en çok son 3 aydır. yine geç bi ergen olarak sistemi, ailemi, hava durumunu ve çekirdekli üzümleri suçlayabilirim, ama sanırım kendim bile inanmiycam. etrafımdakilere dert yanarken bile utanıyorum. ne hamle yaptın, sıfır. söylenme o zaman, çözüm bul. dert yandıkça insanların içi şişiyo, belki üzüyorum, ne gerek var. çok doluyum ama ben. doluyum da bi şeye mi yarıyo,bi şeye mi boşalıyo, cık. felç gibi bi hal. hamlesizlik.

ihtiyacım olan şeyi biliyorum. neleri yapsam ne olacağını da. ne olmayacağını da. sonrası- felç. durağanlık öyle içselleşen, içe işleyen bi şi ki, buz kalıbı içinde donmuşum da bi tek gözlerim hareket ediyo gibi. anlatamıyorum.

istanbulun hayatımdaki yeri ve önemi konulu şiirimi de başka bir güne saklıyorum. oysa o kadar alakalı ki. neyse işte. aslında alakasız, biliyorum. çeyrek çınar olma zamanı yaklaştıkça, beyaz tutamlarım ışıkla coştukça, senede biiirr güüüün, vicdanım aynadan bana nanik. niyetlerim, bozduklarım, gidebilirlik.

gidesim var. çok fena. yine geldi. bu yıl çok yoğun yaşiycam bunu, biliyorum. hissediyorum. "gidelim burdan" krizlerim. kendimden gitmeye çalışmıyorum hayır, kendimi de alıp gitmeye çalışıyorum aksine. kendimi götürmeye... felcime, tembelliğime, miskinliğime peh.

2 yorum:

Damlo dedi ki...

bir şey yapmalı sendromunun ne zaman gelip çatacağı belli olmuyor işte, tam alıştım tamam açayım bavullarımı tek tek derken kapıya takılıo gözün. gidenlere takılıor, gidebilenlere. ne köküne sıkı sarılıosun ne de bi adım öteye gidebiliosun. felç hakkaten doğru tabir.

hani dedim ya bazen yazacak bir şey bırakmıosun die evet illa ki yazacak bi şey olabülüü, kalabülüü ama en isabetlileri hep senle gelio. bi jelatin vakası daha istemediğimi yeterince belli ettim sanırım; nereye gidersen git bavuluna sıkıştır şu bilokcanı.

narsis7e dedi ki...

Hadi doktora yap sen. Ofisin sensiz yapabilir bence, ama çevre konusunda çok az bulunur cinsin. İyi gelir hem. (Tamam gerçekten iyi gelir mi bilemedim ama gelebilir)

Powered by Blogger

eXTReMe Tracker