28 Kasım 2009 Cumartesi

anne çorbası

çorbası, yemeği ve diğerleri. ankardım, evdeyim, 3 gündür pijamalı ve mutluyum. iyileştim sayılır ama acelem yok, pinekliyorum. dergiler ve kitaplar dolusuyum. gazete bi de. hışırtılı, eli boyayan cinsten. kardeşim okul tercihi araştırıyo, annem sürekli yiyecek veya içecek ikramında. ev işte. ziyarete filan gidemedim, uyudum hep. ev kozası.

bir insanı, o kişiyi yani, öldürmek için sebep bulunmasını bir derece anlıyorum. ya da arayınca bi anlam bulunabilirmiş gibi geliyor. hak vermek değil, anlayabilmek. o kişi size bi şi yapmıştır, ne bileyim, çizgi bulanıklaşmıştır ve ta taa. kişiseldir yani. ikinizin arasındadır. ne bileyim.

ama bir grup insana, hepsini öldürmek isteyecek kadar nefret beslemeyi anlayamıyorum. uzun felsefi tartışmalardan sonra arada bi fark olmadığına beni ikna edebilirsiniz, hatta bu çok uzun da sürmeyebilir. yine de galiba ölüm sebebi denen şeyin kişisel olması, bi derece, daha aklımın aldığı bi şi. bi hikayesi var. bütün bi gruba, travestilere, zencilere, çingenelere adı ne ise, hepsine eşit derecede ölümcül bi nefret besleyebilmek için... o nefreti besleyen bi ruh olması, dehşet verici. ben bi kişiden bile o kadar nefret edemiyoken, yüzlerce, binlerce insana yetecek bi nefret. seri katil ruhunun henüz cesaretini toplayamamış, bastırılmış hali. bana öyle geliyo. gözümün içine baka baka "bi insanın ölmesi için xxx olması benim için yeterli" diyen bi kişiyle çay içtim. anlamak için, gerçekten. anlayamadım. ha eline silah versen gerçekten öldürür müydü, hiç sanmıyorum. gözünün içine bakamadığını öldürmek cesaret sayılmamalı.

nerden çıktı bu derseniz, bir insanın kendisiyle ne yaptığının bizi neden ilgilendirdiğini çözemiyorum. ötekileştirmeler falan fıstık, abc kısmı işin. evet, çözümlemeler yapıldı, kitapları var, sol üst raf boyunca okuyabilirsiniz. yine de ben komşunuzun travesti olmasının, ne gibi bi sorun yaratacağını anlayamıyorum. 2 yıl süreyle komşum oldular, sarhoş misafirleri ve zaman zaman galeyana gelen komşuları dışında hiçbi sorunları olmadı, yaşayıp gittik. çok merak eden varsa, onlar da çamaşırlarını yıkayıp kurusun diye ipe asıyor ve akşam çay içiyolar. atla deve değil yani. varlıklarını dahi fark etmedik yan apartmanda. biz mi meraksızdık nedir? aynı köşe başında karşılaştığımızda selamlaşmak kimseyi incitmedi. "geç kaldın, koş hadi" diye tembihlediler, incilerim dökülmedi. gece sarhoş ve yalnız yürürken onlar göz ucuyla beni seyrettiler, gözkulak olmak için. manyak olsalardı da fark etmezdi aslında. insanların illa iyi olması gerekmiyor. "hoş göstermek", "normalleştirmek" için anlatmıyorum bunları. sadece, kurulmamış ilişkilerden çıkan yargılardan daha iyi böylesi.

"travesti komşu istemiyoruz" çığlıklarıyla sokağa dökülüp bi de yüzsüzce "can güvenliğimiz yok" diyen gayet sıradan teyze ve amcalar haber olduğunda, o apartman, o sokak, açık adres olarak gazetelere çıktığında, gazeteciliğin etiğine ne oldu? bana mı kaldı etik, o ayrı mesele. içim acıyor. bilmedikleri hayatların ipini çekmeye hak görmek... polisten geçtim, memurlarından canavar yaratabilen bi sistem o. bilmem işte, birilerinin işkenceyle, isimsiz kalarak ölmesine, öldürenin salıverilmesine, diğerlerinin de o cesede tükürmesine anlam veremiyorum. ne seçenek sundunuz da kabul etmediler? hangi elinizi uzattınız da ittiler? bu kadar mı kolay sizin zaferleriniz? insanları gözetlemekten kendi bokunuzu temizleyemez hale gelmişsiniz, bu mudur "kutsal değer"?

aman, çok anlam arıyolar sanki. anlayamamaktan memnunum. ellerim kasılıyo. tırnak batırma oyuklarım var avcumda. küçüklükten beri aynı yere. sık sıkabildiğin kadar, sinirden. sinirlenince ağlayan bi insan olmak ne fena. öyle kalıyo yumruklarım, iyice batırmazsam ağlıyorum gibi sanki. ağlamak hınçla oluyor aslında, üzülmekten, zayıflıktan değil. çaresizlikten mi, onu çözemedim. feci bi sinirden. benimki öyle. gazete okurken yumruk sıkılır, göz dolar. ben bunu benimle aynı evde olanlardan bile saklarım, öğrendim artık. gözüm mü doldu, kalkıp su içerim, yüzümü yıkarım, geçer. nasıl olsa değişecek haberler. ipe dizer gibi buraya yazıyorum ben. kendime not. ondan. unutmam.

hadi diyelim bu konu da değişsin.
mesela 9 oy almış birini dekan atayan YÖK kaç gün kalabilir bu ülke gündeminde?
sırtından vurulan 16 yaşındaki çocuk var yine. yeniden. çocuklarından vazgeçmiş bi sistem var. sicilinize, o tertemiz adli kaydınıza sinek konsa bu ülkede hayatınız biter. bi daha hiç bi halt olamazsınız. bari ölün. öyle bi düzen. ne kadar akılda kalacak?

içim çok karanlık. boğucu bi karanlık. iyidir iyi. karanlık hep iyi bi şi. gözünüze spot tutulmuş gibi yaşamaktan iyidir en azından. keza, flaş patlamış gibi kör gezmekten de.

sümela manastırı haberi de var ama pilim bitti.

5 yorum:

D. dedi ki...

İnsan bir iki travesti ile sohbet edip biraz aşina olunca onların hayatlarına, sokakta taşkınlık yapanların falan hepsini bir kefeye koyup, bunlar da başa bela muhabbeti geçenlerin kafasını soguk suya sokmak istiyor. Çok zor onların hayatları :( Bir de ister istemez seks işcisi oluyorlar bu da tercihleri gibi yansıtılıyor ya işte ben o zaman milletin kalın kafasını birbirine tokuşturmak istiyorum.

Damlo dedi ki...

ankarmışsın hakkaten.
tam bi şey diyecektim sen bi sonraki yerde söylemişsin: evet ben de bazen bi kişiye bile yetecek nefret bulamıoken bünyemde, insanların topluluklara onar beşer dağıtmasına şaşıyorum. Oysa nefret etmek en kolay histir sorun belki de bizde ve ben sorunlu olduğum için gayet huzurluyum.

travestiler, kestirenler, karşı cinse ilgi duyanlar, vicdani retçiler, aleviler vs vs bir sürü ama bir sürü böyle zümre var zorla bir araya getirilen. İnsan kendinden farklı olanı, farklı bulmakla yetinmeyip bi de nefret edilesi buluyor. Neden falan dediğinde koskoca bi hiçle karşılaşıyorsun ya işte o zaman o avuçlar sıkılıyor. Bazen birçok nedenin varken nefret etmek için, nötr kalmayı tercih ediyosun ya hatta dediğin gibi 101 alternatif bulup birini seçiyorsun ya ondan donup kalıyosun böyle sağlam nefretlere.
Karşı taraf da bu ötekileştirmeyle bir araya geldiğinde, toplandığında daha da kıyamet kopuyor yüzsüzler diye. Sen onları sıkıştırmasan bi köşeye aramızda gezecek onlar. Toplanma gereği duymayacak.
Ya bienalde izlemiştim öyle bi belgesel. Tüm dünyada bu böyle, farklıysan git köşende otur hatta tek ayak üstünde bekle oturmak bile fazla sana. Niye abi ne yani otur bi çay iç, bi halini sor belki de en çok seni anlayabilecek bi insanı sen elinin tersiyle itiyorsun hem kendinden hem hayattan. Nasıl küfürler nasıl bi itiş kakış. ve tek geçerli(!) sebepleri karşı tarafın kendi cinsinden hoşlanıyor olması. Ben gay bi arkadaşımla izledim bu belgeseli gözleri doldu, çıkalım dedim hayır dur dedi. Hayır benim aklım almayacak böyle ucuz nefretleri. Öldürmeye girmiyorum bile, giremiyorum..
Her farklıyı öldürünce sırada kim olacak acaba?

narsis7e dedi ki...

Günlerden belki haftalardan sonra ilk defa radikalin ekini elime aldım, öylece bakakaldım. Hani çok mu gündemde ve ben kaçırıyorum bilmiyorum ama 2009un travesti cinayetlerini, kafanın vücuttan ayrılmasını falan fıstık ben duymamıştım. Zira kafası vücudundan ayrılmış bir ceset daha bulundu, daha az ya da çok önemli demiyorum ama genç bir kız öldürülünce daha çok ses getirdi. Temiz genç bir kız. Onu da gerçi sokaaklarda geziyodu ailesi sahip çıkmamış filan diye akıllarında kirletmeye çalıştılar dimi. Hani zaten her gün para karşılığı seks yapan adamdan ne beklenir, mi. fff.

Bespelled dedi ki...

Nefret etmek, kendinle nefret ettiğin arasında hem bir yakınlık, hem bir mesafe ister.

Yakınlık, nefret edilenin kırılacak, aşağılanacak, yok edilecek "el altı" bir nesneye dönüşmesi anlamında. Mesafe de, nefret edilenin öyle bir nesneye dönüşebilmesi için, onu farklı bir özne ya da nesne haline (sevilebilecek bir kişi, acısıyla empati kurulabilen bir canlı, hakkı olan bir insan v.s.) getirebilecek bütün başka mevcut ve muhtemel niteliklerden soyutlama, o niteliklere karşı kendini kapatma anlamında.

Asıl "yetenek" isteyen o mesafeyi kurmak, bence. Birinde o yeteneğin olması kaydıyla, nefretini neden en rahat şekilde kişisel olarak tanıdıklarına değil, tanımayıp "kim olduğu" bildiği kişilere dağıttığını anlamak mümkün. Tecrübe etmeyip, anca kavramını bildiğin şeyden soyutlamak daha kolay (örn. "evet nefret ettiğim kişi birine kardeş, ama benim kardeşim değil" demek kolay)--öyle bir soyutlama eylemi yalnızca akıl işi, akıl da epey esnek bir duyu.

Oysa duygu, nefret edilenle geçmişte yaşanan ortak tecrübeler, başkaca bağlar işin içine geline misal epey zorlaşıyor--rahat rahat nefret edilemiyor. Nitekim insan, pilavında bile insanyüzü görebilecek derecede başka insanlara bağlanma tutkusuna düşkün. Bundan dolayı zaten birinden kişisel olarak nefret etmeye başladığımızda ilk yaptığımız şey onu gözümüzden kulağımızdan uzak tutmak, iddayla anlamamaya çalışmak, bizimle konuşmaya çalıştığında onu dinlemeyi reddetmek oluyor. Kişisel nefret zor, insanın midesi kaldırmayabilir.

Anonim nefret ise çok daha kolay--belki de, Damlo dediği gibi, en kolay hislerden. O kadar kolay ki insan sabah çay içerken bile 5 kere nefret edebiliyor (kimimiz buna tanık olmadı), yeter ki mesafe kurma yeteneği sağlam olsun. Akıl tabanda, soğuk bir nefret bu, kişisel bir nefretin çoğulu hiç değil. Bu nedenle, nefret edilenlerin kaç kişi olduğunun da pek önemi yok: anonim bir şekilde nefret eden için onlar "kavram dolayısıyla" kişi--yürüyen, konuşan iki bacaklı şeyler; "kendileriyle bir deneyim paylaşılabilecek" anlamında kişi değiller. Nefret eden için o pilavda insanyüzü yok.

Ne yazık ki anonim nefret, o kadar kolay edinilecek bir his olduğu halde, en az kişisel nefret kadar yıkıcı sonuçlara yol açabilen bir duygu, ve pratikte, kişisel nefretle kıyaslandığında, çok daha fazla vahşiyete sebep olan bir duygu.

deryik dedi ki...

bu arada herkese dönüp cevap yazamadım ama uzun yorum candır, mil mersi :)

Powered by Blogger

eXTReMe Tracker