benden pek öyle ünlü türk düşünürleri alıntısı okumadınız herhal. ama bodrum kasap'ın sağ duvarında da yazan o ismet inönü lafı vardır hani: "bir memlekette namuslular da, en az namussuzlar kadar cesur olmalıdır." diye. bi o lafı severim ben, ünlü türk büyük düşünür siyasetçileri arşivinden. anonim. oku oku dövme yaptır koluna başına istersen. cesareti en çok hak edenlere cesaret veren cinsten.
"üzüldüm; ama ben ermeni değilim, yanlış anlaşma olmasın" diyenler var. aman halel getirmeyin türklüğüne yani, adı çıkmasın. bu sistem içinde sisteme karşı olamama halidir; "gerekirse ben de adını çıkarırım başkalarının" demektir. illa etnisitenin altını nah böyle siyah tahta kalemiyle kanırta kanırta çizmektir. "üzüldüm; AMA.." deme ihtiyacı duymaktır, "ama"lamadan üzülememektir. belirtmeden geçememek ne olduğunu, ne olmadığını... kime neyse. nesin necisin demekten bi hal olduk.
halbuki biz, "kara murat benim" diyen adamları izleyerek büyüdük türk sinemasında. bi bok anlamamışız demek ki. o filmde kimse de çıkıp "kara murat benim; ama kara değilim/ ama murat değilim" demedi.
maksadını anlamadan her halta itiraz edenlere sayfalarca izahat vererek vakit harcıyoruz. ne o, karşı taraf beynini, aklını,vicdanını, ruhunu bi gıdım kullanıp bizi anlamaya tenezzül etmeyecek. ben illa açıkliycam; vurulan ermeniyken "ben hala da en bi türküm breh breh" demenin bi bok olmadığını; e pek tabii türk ve pek tabii vurulan değil vuran tarafında olduğunu falan anırmanın anlamı yok. yok metaformuş, sloganmış, destekmiş, otur anlat... o anlamak istemiyo diye sen ıkın sıkın illa anlat.. ben aptalca buluyorum. nedir, yine de yapıyorum. ama bazen bıçak kemiğe dayanıyor. "ben ermeniyim"in ne olduğunu anlamayan okumasın beni rica edicem. bu çok basit bir şey: düşünüp söyledi diye enseden üç kurşun yedi adam. iki kere iki dört. basit şeyler de oluyor bu ülkede. bakınız gündüz vakti... bok yoluna çocuklar ölüyor mesela, dersaneye giden. biri daha öldü işte, 1994 doğumlu, hastanedeydi. yaa 94 doğumlular dersaneye gidecek yaşa geldi ablası, o da öldü. bu ülkede çok basit şeyler oluyor; ağlamayı bilene.
bu ülke gerekince deniz oldu, gerekince uğur oldu, abdi oldu... ama hrant olamıyor. hala olamıyor. kimi fazla "popüler" buluyor; amaan ne banal bi şi hrant. yemişim onları. "yanlış" anlaşılma korkusu var üzülen bazılarının; ya ermeni sanarlarsa onu? git üzülme sen. anlamamışsın bile neye üzüleceğini, neyin üzdüğünü. sen git türk türk saçlarını tara, aynayı öp. nedir yani. ha, tercihen garo mafyan şarkılarını, onna tunç şarkılarını da rahat bırak, ermeni dinliyo diye adın çıkabilir. "yine mi çiçek" de dinleme...
ben hala kırgın, hala bozuk, hala öfkeliyim. olamayan utansın. benim cebime "derya hrant dink'i vurdular" diye mesaj geldiğinde, öğleden sonra, la hey'in ortasında... donup kaldığım, konuşamadığım kadar üzgün, aylar sonra durup dururken içlendiğim kadar öfkeliyim. unutmak istemediğim kadar. telefonda karşılıklı susup kaldığımız anlar kadar. daha önce de oldu bu ve ben girdiğimiz ekonomik kriz sıklığında gazeteci vurulmasını istemiyorum. sinir içindeyim. "hocam vurmayın oruçluyum" diyen alevi çocuğa böbreğini kanatacak kadar dalan din hocasını gördükçe de artıyor... benim sinirim geçmiyor. birilerini vatanından kovabilme küstahlığına ermişlerin, arada bir osmanlı'dan feyz alması lazım. törenlerde, padişaha fısıldarmış bir köle: "mağrur olma padişahım, senden büyük allah var".
ben defne'ye mektup yazmıştım, bir satır ekleyemedim. taraf gazetesi eklemiş: "neticede jandarmanın olayı önceden bildiğini, polisin de jandarmayı koruduğunu öğrenmiş olduk" diye. adam vurulmadan jandarmada tutanağı hazırlanıyor; ama hürriyet gazetesi ölmeden haberi yapılan britney derdinde. britney'in derdi bizi gerdi zira. hükümet acıyı bal eyleme (!) peşinde. eyle sen güzelim. ne anlıyosan ondan artık... afiyet bal kaymak olsun size acılar.
ben defne'ye mektup yazmıştım, hala tek satır ekleyemedim evet. ama benim kahramanım, hala o bahsettiğim esma hanımdır. ne güzel ki hala bir yerlerde, tek tük de olsa bi esma hanım var. hani yarın öbür gün ensenizden kurşun yeme ihtimalinize karşı, "adam vurdular tutun" diyebilecek bir esma hanım var. hani gündüz vakti 3 kurşunla adam yere seren namussuzlar kadar cesur olan esma hanım... susmayan. gazetelerde soyadı bile geçmeyen esma hanım.
ne demiştik 90ların sonunda, elde tencere tava: susma sustukça sıra sana gelecek. gelecek kuzum bak gör, hem de üç vakte kadar. hep o "başkaları"nı vurmuyorlar, bir gün gelir senin de canın yanar. tabii eğer şimdiden yanmıyorsa...
ironiye koşarak gel: defne basın yayın okumak istiyor.
12 yorum:
Dün gece yatağa yatmadan aklıma geldi. Bizim "türkün türkten başka dostu yoktur" diye ırkçıyım ben diye çığıran bir söylemimiz var ya, hani insan her şeyi ve "bizden başka herkes bize kötülük" yaptı küçük emrahçılığının ötesine geçip düşününce; böyle bi söylemin olması bile acıtıyor insanı.
İnsan gibi bile olamama hissi çöküp oturuyor.
Şizofrenik şekilde "herkesten kurtululmalıyım, onlar düşman, onlar benden değil, o yüzden yok olmalılar" düşüncesi..
İşte tüm bunlar sinirlerimi bozuyor.. Daha önceden farketmediğim en ufacık ayrıntı, gündelik ve normalimsi görünen şeylerin neler yapacağını gördükçe ve zamanla tahmin etmeye başladıkça, sanırım her şeyden umudu keserek başka tür bi şizofreniye, depresyona sürüklenen ben olacağım gibi..
Hiç değişmeye, değiştirmeye çabalayanlara kucak açacak mıyız, susturmaya çalışmadan; onu bile bilemiyorum.
bugün "orada"ydım. saat 3'te, aynı yerde...
o'nu anmak için gittim,
ve davasının takipçilerinden olduğumu göstermek için.
ama bi şey oldu, biraz üzücü, yani azcık...
ben ve yanımdaki arkadaşım başörtülüyüz diye, önümüzde duran çiftten biri diğerine ısrarla bizi göstermeye(alaycı gülüşüne eşlik etsin, yalnız kalmasın diye sanırım) çabalıyordu. ama arkadaşı anlayana kadar ben duydum maalesef.
ama ben ordaydım? yakamda hrant dink'in fotoğrafı...
arkada provakasyon için gelmiş bir grup vardı(polis barikatını aşmaya çalıştılar, tam net bilmiyorum, biraz uzaktım. rakel dink konuşurken bile devam ettiler) ve ben onlardan biri değildim ki?...ben hrant dink için gelenlerin arasındaydım?
ve tabii ki, iyi ki ordaydım. böyle olacağını, hatta, açıkça sözle tacize uğrayacağımı bilsem bile giderdim. ama işte, öyle oldu...
biliyor musun, benim hala, bu ülkede yargının, emniyetin bir gün bağımsız ve tarafsız olabileceğine dair kuvvetli bir umudum var. ben görür müyüm, bilemem, ama umudum var gerçekten.
ama bu bahsettiğim tavır biter mi? hiç inanmıyorum.
seni hep okuduğum için paylaşmak istedim.
sevgiler.
deryikcim, sinirlenme kuzum ya...allahaşkına inan ki değmez...ben bu yazının neresinde ağladım soylemek istedim:"yine mi çiçek". evet. sen artık dondün gerçi uzaklardan ama o şarkı ilk çıktığında...ben uzaklardaydım...ve o kadar dokunmuştu ki..."taze mi bitti topik, canın sağolsun" kısmında içim kanarcasına burkulurdu sanki...ve senin gibi birinin bu şarkıyı duyup hem de boyle bir anma yazısında hatırlaması inan ...tarif edemiyorum şu an...o zaman şoyle soyliyim: bir hrant dink "ermeni-türk" kardeşliği odülü olsa benim bütün oylarım sana olurdu diyicem ama yetecek mi?
ve yukardaki isimsiz yorumcudan da ordaki densiz adına ozür dilemek istiyorum, çok utandım...
Bunu buraya yazmazsam çatlayacaktım, dün sana söylemiş olamam rağmen, burayı okuyanlar da bu durumu bilsinler istedim... :)
Arkadaşlar Tayyip Erdoğan da bu blogun takipçilerinden!!!!
Dün Deryik ile buluşmak için hazırlanıyordum, babam da televizyon kanallarında dolaşırken Tayyip Erdoğan'ın konuşma yaptığı bir kanalda kısa bir süre durdu; tam o sırada Tayyip Erdoğan "Büyük devlet adamlarından birinin söylediği, benim çok sevdiğim bir söz vardır.." (İsmet İnönü dedi mi hatırlamıyorum...) dedi... Doğa üstü sezgilerimle ne söyleyeceğini hissettim ve "Hayır olamaz heralde!!!" dememe rağmen kendisi "Iıııı, iyi insanlar da en az kötüler kadar... ıııı cesur olmalı ki biz davamızda o zaman ilerleyebiliriz..." tarzında, benim şu an tam aktaramamakla birlikte en az benim kadar kötü uydurarak, bir cümle kurdu...(youtube gibi bir kaynağım(ız) olamadığından tam söyleneni yazamadığım için sıkıntıdayım ;P)
Bu bir tesadüf mü?!?!? Bunu bilemeyiz...
Ben dehşete düştüm... ;D
heeeeeyyyy ben de duydum ben de duydum ve ayyyynı şeyi düşündüm sonra da saçmalama dedim kendi kendime heeeeeyy
tuğçe: enseyi karartmaaa :)
isimsiz: üzüldüm... anma törenine niye gittiğini unutmamak da mühim. sen neden orda olduğunu biliyosun, ötesi yok. paylaştığın için teşekkürler...
ne yazdı ne yazamadı: yeter yeter, ne demek :) ama o şarkı malum, sezen aksu şarkısı diye bilinir, besteciyi bilmeyen çok. her yurtdışında kalmışın vatan hasreti milli marşı.
burcuk: burcu bu kadar müstesna bir talihsizlik, böyle acı bir tesadüf ancak münferit olabilir, deşme yaramı :P
hmmmm...deryikcim bilmiyorum yanlış mı anladım ama ben bestecisinin kim olduğundan haberim yoktu, benim içimi kanatan ordaki sozlerdeki buram buram istanbul karesi..."Kur masayı, madam despina" o şarkıdaki ermeni o, madam despina, sonradan anlaşılıyor, topik'ten. burda topik eti mi ülker mi onun topiği değil elbet, bizim topik...yemediysen annem sana yapsın, anneminki meşhurdur ayıptır soylemesi:))..."taze mi bitti topik? canın sağolsun" budur.
heeeeeyyyy ben de duydum ben de duydum ve ayyyynı şeyi düşündüm sonra da saçmalama dedim kendi kendime heeeeeyy
ne yazdı ne yazamadı: evet evet, istanbul orası doğru. zira gecenin çok genç arzuların da şelale olabileceği tek şehir o :)
bi de besteci ermeni. sözler meral okay, beste ara dinkjian (bkz. ekşi). topik çocukken denedim galiba, net bi tat yok aklımda..
:))) hiç oyle düşünmemiştim :)
bir de topik ozellikle istanbul ermenilerinin yemeğiymiş, annemin dediğine gore anadolulu ermeni bu yemeği yapmazmış. tadı: dışı patates nohut ve azıcık tahin, içi pişmiş soğan bol bol, tahin (galiba, anneme soramıyorum şu an triplerdeyiz) çam fıstığı, kuş üzümü, tarçın (?). galiba bu kadar. kurtuluş'ta caddede bir dükkan'ın camında topik satılır yazıyordu. yani hazırı da mevcut. bir yanlışım varsa bilen düzeltsin.
ne yazdı ne yazamadı:
:) rica ederim. "onun adına" demeyin lütfen.
birilerinin yerine utanıyoruz, birbirimizi iyileştirmeye çalışıyoruz...
ben de o gün, rakel dink konuşurken arkadan bağıranlar yüzünden, utancımdan bir ara elimi alnıma koyup, gözümü yere dikmişim, sonradan farkettim öyle kasmışım ki kendimi, ses gidiyor mudur ön tarafa diye, öyle işte..
ben bu blogu çok sevdiğim için yazasım gelmişti.
sağolun tekrar.
Yorum Gönder