cidden anma oldu yahu.
hatta denebilir ki valimiz 1977 1 mayısı canlandırması için elinden geleni yapmış. ne de olsa bizler bir kurtuluş savaşı olsun, bir istanbul'un fethi olsun canlandırmalarla anmaktayız. icabında fatih at üstünde girer şehre... tamamen samimiyetinden yapmış. hatta nostalji olsun diye havaya ateş bile açıldı.
ne tuhaf di mi... "niye sanatçılar var orda" diyenler çıktı. gülmeyin.
halbuki bu gezegenin bazı yerlerinde bazıları topluca yürüyor bebeğiyle dedesiyle. üstelik 30 yıl önceki vahşeti anmak gibi ulvi bi amaçları da yok. 30 yıl öncesinin hatrına el pençe divan durması gereken devlet, yok hayuur, bizzati 1977 tadında bir 1 mayıs hizmeti derdinde. geçen sene barselona'da 1 mayıs resmi tatil idi. bir sürü yaşlı amca ve teyze el ele dans ediyor idi... ha "orası ispanya" diyene de biraz tarih öneriyorum; pek huzurlu bi geçmişleri yok malum.
bu arada, Kısıklı tüneli'nde trafik kitlenince egzoz dumanından zehirlenen vatandaşlar var, gülmeyin şaka değil. basılan makine mühendisleri odası falan... sine-sen afişi panzerlere kurban. meydanda "dağılın" deyip ara sokakta bekleyen, sonrada tenhada girişen bir polis. onu da geç, polisten nefret ettiren politikalar. ben polisten nefret etmek zorunda değilim ki. güvenebilmeyi istemez miydiniz polise?
çatışma çıkmış. e çıkacak, ne bekliyodunuz ki? molotof kokteyli ya da sapan. o an orda dünyayı kurtaracak savaşı veriyo insanlar; toplu histeriler yaratılıyor. o meydanda var olmak ölüm kalım meselesi haline geldiğinde, sebep her şeyden öte insan olmakta: çok temek şeylere kol kanat geriyor insanlar: bir 30 yıl önceki acıları hissetmeye, kızmaya, yeter demeye; hepsinden öte "HALA MI" demeye... bunu deme şekli farklı olabilir, siz bunu deme şekillerinde anarşik komünist devlet hainliği de görebilirsiniz; ama bazen nasıl dendiği mesele değil; zira orda "dandini dandini dastana" deseniz de belinize cop inecek. artık siz "dağıtılması gereken"siniz ve dağılmamaya and içtiniz. bu kadar basit.
ve polis saçından sürüyüp yüzünü dağıttığı göstericide insan görmüyor artık; onun histerisi de "atıl kurt!!" olmuş. toplu histeriler, hezeyanlar sadece insanları birbirine kırdırıyor. eli pankartlı, cop ve gaz maskesi görüyor sadece; içinde insan yok. eli coplu, pankart ve kızıl bayrak görüyor sadece; içinde yine insan yok. birileri bir yerde içimizdeki insanı öldürüp yerine imajlar yaratıyor. bu işte en fecisi. biraz kenara çekilip resme uzaktan bakınca, daha da kıyılıyor içimiz.
ulaşım özgürlüğü baltalanmış.
iletişim özgürlüğü canlı yayın yasağıyla doğranmış.
gösteri hakkı unufak.
bunun ötesi yok, savunulacak bir yanı yok. "ama"sı yok yani; anlatabildim mi? "hayatı durdurursak toplaşamaz şerefsizler" mantığıyla savaş ilan edilmiş, hani yunanı denize dökmek için gece vakti organize olan kuvay-ı millye misali, sabah 5ten beri hazır bekliyormuş valimiz. kaos büyücüsü bi politikalar öbeği; "kaos yaratmamak için" okulları tatil etmemek mesela-- onun yerine liselilere biber gazı. bi sonraki hedef nedir, gece uykuda sokak kapılarının kilidini değiştirip herkesi eve kitlemek mi? düşüncenin pek de böyle kontrol edilemediğini anlatamadık mı?
biz bunca yıldır "anneeee bak ne dedi ne dediiii!!!" kıvamı tartışmalardayız. "niye dedi" diyemedik hala. diyemiyoruz; ya da kısıtlı niyelerdeyiz. "çünkü o tü kaka" cevabından öteye geçemedik bir sürü konuda. ha en fazla "dış mihraklar" borusu ötüyo, budur.
her türlü eylemi rahat batması olarak görmek. "güdülmek istemiyorum" diyen kuzuya tuhaf gözlerle bakan çoban psikolojisi. "sürüden ayrılanı kurt kapar" yavrum... atalarımız öyle diyo. sükunet çağrısı yapanların elinde biber gazı olması hafif bi güven sorunu yaratsa da, istanbul valisi'nin o meydanda 1977 olaylarını lanetleyeceği günleri düşünmek istiyorum hala. tabii buna fantezi dünyası da denebilir; ama bir gün acılarımız ortak acılar olabilecek. inanmak istiyorum. zor değil. konuşsak olur sanki.
çünkü bunlar atla deve değil.
ama vatandaşlar arası hiyerarşi yaratılması böyle oluyor işte.
"orta yaşlı, sunni, merkez sağa oy veren, türk ya da kökeni belirsiz derecede karışık, şehir merkezinde yaşayan, işveren, askerliğini tamamlamış, vergisini ödeyen ve herhangi bir sakatlığı/hastalığı bulunmayan heteroseksüel bir aile babası" bu hiyerarşinin en üstünde oturuyor.
bu maddelerden birinde bir sapma olursa vatandaşlık sıfatınız teoride değil ama pratikte kayba uğruyor. bazen elinizden bi şi gelmez; kadınsanız ve mecliste %4 gibi komik bi oranda temsil ediliyorsanız, cinsiyetinizi mi değiştirmelisiniz? ya da en uç sağda bir kadınsınız diyelim, dini tercihleriniz kılık kıyafetinizden anlaşılıyor diye topa tutulduğunuz anlarda, kocanızın o dini görünmezliğini kıskandığınızda hiç mi hak ihlali yok mesela? aleviyseniz cemevinden mi vazgeçmelisiniz? kürtseniz mesela, kızınızın adını koyarken iki kere düşündüğünüz anda anayasanın size tanıdığı vatandaşlık haklarınız çiğnenmiş olmuyor mu? Eşcinselsiniz diye öğretmenlik yapamamak mesela (askerlikten muafiyet kısmını tonlarca yazdım), bu sapık muamelesi bir hak ihlali değil mi (ha tabii burda "e peki lezbiyen öğretmenler" demek var; ama onlar iyice yok sayılıyor)? hatta ben size "bekara ev vermezler" bile derim yani. sapma oluyo işte o haklarınızda, algılanışınızda. bi tek türkiye'de oluyor demiyorum; hemen vatan haini ilan edilmeyeyim. dediğim şu: OLUYOR.. ve gayet şiddetli oluyor.
bilmem ki ben kaç defa canım acıyor dedim bu blogda.
kızan oldu, "benim de acıyor" diyen oldu. "hala acıyabiliyo mu" diyen oldu.
ha benim saf salak umudum yıllardır malum, var. olacak. umut fakirin ekmeği, düşünenin bindiği dal. kesemem. umut binyıllardır o kutuda saklanıyosa bi bildiği vardır. yunan mitolojisine saygımız sonsuz icabında.
ama umut tavana bakıp hayal kurmak değil, asla; rahatsız olabilmek bence umut.
rahatsız olduklarını değiştirebilme umudu. dürtük. dürt dürt.
ve bir şey diyeyim mi? hani bütün bunlar... dünyanın sonu değil. iki gün sonra unutucaz. bu umutsuzluk değil, gündemin ağırlığı. bir hafta içinde "krize yol açası olaylar kotamız"ı doldurduk resmen. bakın hop erken seçimcilik oyunu başlamadı mı şimdi?
bizim derdimiz cop, biber gazı değil.
1 mayıs 1977 değil.
istanbulun felç oluşu ve başı yarılan insanlar da değil.
seçim veya abdullah gülün ıslak bıyıkları da değil.
bizim derdimiz çok açık: konuşmadıklarımız. konuşamadıklarımız.
her seferinde başka bi şekilde kendini gösteren; ama özünde hep aynı olan şeyler.
bi de güven sorunumuz var ki... bilmem, belki de en temelidir.
hatta denebilir ki valimiz 1977 1 mayısı canlandırması için elinden geleni yapmış. ne de olsa bizler bir kurtuluş savaşı olsun, bir istanbul'un fethi olsun canlandırmalarla anmaktayız. icabında fatih at üstünde girer şehre... tamamen samimiyetinden yapmış. hatta nostalji olsun diye havaya ateş bile açıldı.
ne tuhaf di mi... "niye sanatçılar var orda" diyenler çıktı. gülmeyin.
halbuki bu gezegenin bazı yerlerinde bazıları topluca yürüyor bebeğiyle dedesiyle. üstelik 30 yıl önceki vahşeti anmak gibi ulvi bi amaçları da yok. 30 yıl öncesinin hatrına el pençe divan durması gereken devlet, yok hayuur, bizzati 1977 tadında bir 1 mayıs hizmeti derdinde. geçen sene barselona'da 1 mayıs resmi tatil idi. bir sürü yaşlı amca ve teyze el ele dans ediyor idi... ha "orası ispanya" diyene de biraz tarih öneriyorum; pek huzurlu bi geçmişleri yok malum.
bu arada, Kısıklı tüneli'nde trafik kitlenince egzoz dumanından zehirlenen vatandaşlar var, gülmeyin şaka değil. basılan makine mühendisleri odası falan... sine-sen afişi panzerlere kurban. meydanda "dağılın" deyip ara sokakta bekleyen, sonrada tenhada girişen bir polis. onu da geç, polisten nefret ettiren politikalar. ben polisten nefret etmek zorunda değilim ki. güvenebilmeyi istemez miydiniz polise?
çatışma çıkmış. e çıkacak, ne bekliyodunuz ki? molotof kokteyli ya da sapan. o an orda dünyayı kurtaracak savaşı veriyo insanlar; toplu histeriler yaratılıyor. o meydanda var olmak ölüm kalım meselesi haline geldiğinde, sebep her şeyden öte insan olmakta: çok temek şeylere kol kanat geriyor insanlar: bir 30 yıl önceki acıları hissetmeye, kızmaya, yeter demeye; hepsinden öte "HALA MI" demeye... bunu deme şekli farklı olabilir, siz bunu deme şekillerinde anarşik komünist devlet hainliği de görebilirsiniz; ama bazen nasıl dendiği mesele değil; zira orda "dandini dandini dastana" deseniz de belinize cop inecek. artık siz "dağıtılması gereken"siniz ve dağılmamaya and içtiniz. bu kadar basit.
ve polis saçından sürüyüp yüzünü dağıttığı göstericide insan görmüyor artık; onun histerisi de "atıl kurt!!" olmuş. toplu histeriler, hezeyanlar sadece insanları birbirine kırdırıyor. eli pankartlı, cop ve gaz maskesi görüyor sadece; içinde insan yok. eli coplu, pankart ve kızıl bayrak görüyor sadece; içinde yine insan yok. birileri bir yerde içimizdeki insanı öldürüp yerine imajlar yaratıyor. bu işte en fecisi. biraz kenara çekilip resme uzaktan bakınca, daha da kıyılıyor içimiz.
ulaşım özgürlüğü baltalanmış.
iletişim özgürlüğü canlı yayın yasağıyla doğranmış.
gösteri hakkı unufak.
bunun ötesi yok, savunulacak bir yanı yok. "ama"sı yok yani; anlatabildim mi? "hayatı durdurursak toplaşamaz şerefsizler" mantığıyla savaş ilan edilmiş, hani yunanı denize dökmek için gece vakti organize olan kuvay-ı millye misali, sabah 5ten beri hazır bekliyormuş valimiz. kaos büyücüsü bi politikalar öbeği; "kaos yaratmamak için" okulları tatil etmemek mesela-- onun yerine liselilere biber gazı. bi sonraki hedef nedir, gece uykuda sokak kapılarının kilidini değiştirip herkesi eve kitlemek mi? düşüncenin pek de böyle kontrol edilemediğini anlatamadık mı?
biz bunca yıldır "anneeee bak ne dedi ne dediiii!!!" kıvamı tartışmalardayız. "niye dedi" diyemedik hala. diyemiyoruz; ya da kısıtlı niyelerdeyiz. "çünkü o tü kaka" cevabından öteye geçemedik bir sürü konuda. ha en fazla "dış mihraklar" borusu ötüyo, budur.
her türlü eylemi rahat batması olarak görmek. "güdülmek istemiyorum" diyen kuzuya tuhaf gözlerle bakan çoban psikolojisi. "sürüden ayrılanı kurt kapar" yavrum... atalarımız öyle diyo. sükunet çağrısı yapanların elinde biber gazı olması hafif bi güven sorunu yaratsa da, istanbul valisi'nin o meydanda 1977 olaylarını lanetleyeceği günleri düşünmek istiyorum hala. tabii buna fantezi dünyası da denebilir; ama bir gün acılarımız ortak acılar olabilecek. inanmak istiyorum. zor değil. konuşsak olur sanki.
çünkü bunlar atla deve değil.
ama vatandaşlar arası hiyerarşi yaratılması böyle oluyor işte.
"orta yaşlı, sunni, merkez sağa oy veren, türk ya da kökeni belirsiz derecede karışık, şehir merkezinde yaşayan, işveren, askerliğini tamamlamış, vergisini ödeyen ve herhangi bir sakatlığı/hastalığı bulunmayan heteroseksüel bir aile babası" bu hiyerarşinin en üstünde oturuyor.
bu maddelerden birinde bir sapma olursa vatandaşlık sıfatınız teoride değil ama pratikte kayba uğruyor. bazen elinizden bi şi gelmez; kadınsanız ve mecliste %4 gibi komik bi oranda temsil ediliyorsanız, cinsiyetinizi mi değiştirmelisiniz? ya da en uç sağda bir kadınsınız diyelim, dini tercihleriniz kılık kıyafetinizden anlaşılıyor diye topa tutulduğunuz anlarda, kocanızın o dini görünmezliğini kıskandığınızda hiç mi hak ihlali yok mesela? aleviyseniz cemevinden mi vazgeçmelisiniz? kürtseniz mesela, kızınızın adını koyarken iki kere düşündüğünüz anda anayasanın size tanıdığı vatandaşlık haklarınız çiğnenmiş olmuyor mu? Eşcinselsiniz diye öğretmenlik yapamamak mesela (askerlikten muafiyet kısmını tonlarca yazdım), bu sapık muamelesi bir hak ihlali değil mi (ha tabii burda "e peki lezbiyen öğretmenler" demek var; ama onlar iyice yok sayılıyor)? hatta ben size "bekara ev vermezler" bile derim yani. sapma oluyo işte o haklarınızda, algılanışınızda. bi tek türkiye'de oluyor demiyorum; hemen vatan haini ilan edilmeyeyim. dediğim şu: OLUYOR.. ve gayet şiddetli oluyor.
bilmem ki ben kaç defa canım acıyor dedim bu blogda.
kızan oldu, "benim de acıyor" diyen oldu. "hala acıyabiliyo mu" diyen oldu.
ha benim saf salak umudum yıllardır malum, var. olacak. umut fakirin ekmeği, düşünenin bindiği dal. kesemem. umut binyıllardır o kutuda saklanıyosa bi bildiği vardır. yunan mitolojisine saygımız sonsuz icabında.
ama umut tavana bakıp hayal kurmak değil, asla; rahatsız olabilmek bence umut.
rahatsız olduklarını değiştirebilme umudu. dürtük. dürt dürt.
ve bir şey diyeyim mi? hani bütün bunlar... dünyanın sonu değil. iki gün sonra unutucaz. bu umutsuzluk değil, gündemin ağırlığı. bir hafta içinde "krize yol açası olaylar kotamız"ı doldurduk resmen. bakın hop erken seçimcilik oyunu başlamadı mı şimdi?
bizim derdimiz cop, biber gazı değil.
1 mayıs 1977 değil.
istanbulun felç oluşu ve başı yarılan insanlar da değil.
seçim veya abdullah gülün ıslak bıyıkları da değil.
bizim derdimiz çok açık: konuşmadıklarımız. konuşamadıklarımız.
her seferinde başka bi şekilde kendini gösteren; ama özünde hep aynı olan şeyler.
bi de güven sorunumuz var ki... bilmem, belki de en temelidir.
5 yorum:
Derin bir nefes aldim, yazmaya baslayacaktim. Sonra nefesi geri verdim, yazmaktan vazgectim.
Her cumlene ekleyecek bir cumlem var. Ama bugun gucum yok sanirim. Belki yarin.
~~
Gozaltina alinanlarin bircogunu birakmislar ama "bir o kadari da" icerde kaldi dediler bana.
Basina falan yansidigi yok, son dort gundur inanilmaz bir gerginlik var dediler.
Ha bir de klise degil, tam anlamiyla bir devlet teroru vardi, inanamazdin dediler.
Rivayet gecmis zaman kullanmalarimdan biktim ama durum bu.
Hani sana Hrant'in cenazesi icin izin vermeye hic de gonullu olmadiklarini ama vallahi biz orda olacagiz isterseniz izin vermeyin restine karsi koyamamis olduklarini soylemistim ya, benimki aptal umut, dun de aynisi olabilir sanmistim. Daha bir firin ekmek gerek.
Ha bir de ayh ne var yani bugun disari cikacak halimiz yoktu biz de evde oturduk diyen arkadaslara da yedirmek gerek o ekmekleri.
okurken beynim zonkladı, içim acıdı, canım sıkıldı, bunaldım.
ben fotograflari gordum. degisecek mi bir gun acaba?
zaten 2 haftadir hem finaller vardi ama ben haber ve kose yazilari okumaktan ders zor calistim.
Bilmedigim seyler var.. hem de cok. ne kadar okusam yetmiyor gibi sanki.
1 mayıs 2008 taksimdeyiz
Evden Taksim'e ulaşmam 4 saatimi aldı.12'ye doğru ceylan oteli'n orada arabadan inmemle biber gazını içime ve gözlerime çekmem bir oldu.Hani yeni yıla nasıl girersen bütün yıl öyle geçermiş ya,işte salı gününün geriye kalan kısmı da aynen böyle geçti.Neredeyse yarım saatte bir atılan biber gazları yüzünden felç geçirmiş gibi soluksuz kalarak.12 yıldır basın mensubu ve haber merkezi çalışanıyım,sayısız eylem izledim,uzun zamandır bu denli şiddet heveslisi bir güvenlik hassasiyeti görmemiştim.İstiklal'de sadece 5 çocuğun kaçtığı sokağa dahi kaç tane gaz bombası attıklarını dahi sayamıyorum.Oyun gibiydi sanki polis için.Müdahele ederken yüzlerine yansıyan öfke ve ilginçtir ki gülümseme ve mutluluk ifadelerini saymıyorum bile.Meslektaşlarıma ve arkadaşlarıma atılan dayaklar,coplar ve tekmeler de cabası.Uzun lafın kısası Deryik okuyucuları,seneye tüm eylemcileri gaz maskeleriyle görürseniz Taksim'de hiç şaşırmayın.Ve sakın "yasadışı örgütlere dair istihbarat aldık" türünden polis devleti önlemlerinin aklınıza kelepçe takmasına izin vermeyin.Kutlu olsun emek bayramı!
Yorum Gönder