13 Mayıs 2007 Pazar

canboğsum ak

ben mantı yedim, kayseri mantısı. bi avuçta 40 tane.
ben krem karamel yedim.
sucuklu yumurta yedim.
evde, ev tavasında tenceresinde.

vişneli eti brownie geldi. onu da yedim. can boğazdan geliyomuş gördüm.
sonra bir sürü şarabımız oldu kız kıza. ben çok özlemişim. SÜTLAAÇ! yok yemedik. pek sevmem zaten. sonra ben çok özlemişim arkadaşlarımı evet. türkçe konuşmayı da. beni bilen birilerini özlemişim. nergiz "ekonomi bölümü bitti, masterı bitiyo, ööeeh yeter artık istediğim işi yapıcam ben: part-time çalışıp sanat tarihi mi okusam" dedi ya hani... kır zincirlerini gülsarı olduk bi anda, ben gitmek-gitmemek-gidememek-gönderilmemek hallerimi anlattım bolca, türk aile yapısı ve yapışıp kalmasını konuştuk biraz, sigorta ve emeklilik sistemleri üzerinden nergiz'in tezine bağlandık yine. sonuç: nergiz tezini bitirdiğinde benim mesleki hayatımı da aydınlatmış olacak. umudum var. "anne filipinlere gidebilirim" "gülmüyorum kızım". hazır yurtdışına çıkmışken bikaç yıl burda kalmak mı gerek ne. ama avrupa değil böyle gitmek... gitmek... ispanyolcayı 101 seviyesinde bilseydim şimdi 202 olmuştum burda.

dünya ne kadar gezilesi bi gezegen di mi?




bi de alışveriş çantası, ilişikteki. eski bi kırkpınar güreşçisi tadındaki amcaya tav oldum, çiçekli böceklileri bi kenara bırakıp aldım. plastik torbalara tamamen son artık. amca var yanımda. bi nevi ağa. parladı foto ama anladın sen.
yıllardır aranıp bulunamayan şeffaf ve kubbe şeklindeki (burası mühim, kubbe olucak) şemsiye çok komik bi fiyata. tüketim günleri oldu resmen. amsterdam'ın minik küçük renkli kitsch sınırındaki zerzevatçılarını seviyorum. rotterdam'ın daha bi şehir olmasını, hani utanmasa istanbul hasretine iyi gelmeye kalkmasını seviyorum. rotterdam'daki sihirbazı da sevdim galiba. dudok amcanın elmalı tartı. şehir ışıkları.


bugün bi park daha keşfettim. mini bi konser vardı da... gündüz konserleri ne güzel, hele yani sakin sakin bi haldeyse. gizli bank fetişimi giderecek bir sürü bank vardı yolda. aslında bu parkı keşfetmemiş olmam insanı tokatlayan ve hayattan bezdiren rüzgardan değil benim anlaşılmaz meraksızlığımdan kaynaklanıyor. niye merak etmiyorum ben bu şehri yahu? bisikletimin frenini tamir etsem keşke.

ay her şey çoğul: gönderilmemiş mailLER, okunmamış makaleLER, temizlenmemiş çekmeceLER.
ley ley ley.

bi de familya dişi-dominant bi halde olunca anneler günü tebrik hiyerarşisi falan doğuyo. bu kadar kadını arıyosam annemi aramamın ne anlamı kaldı henüz anlamış değilim. gerçi Sabuş'um her zamanki şen şakrak haliyle "gün bugün, en büyük anne benim, benim sayemde sen oldun, 10 kolye 20 yüzük takıp kutliycam nıhohaohoaoha" dedi. 80imde öyle gülebileyim, yeter bana.

sos fetişi olan insanlar bir, sabun krem meraklıları iki... burun ne güzel bi uzuv, ne güzel şımartıyo bizi yahu. bi de mantıyı ne kadar özlemişim. sumak vardı. sumak.

1 yorum:

Adsız dedi ki...

ben aslında teknik olarak blog sahibiyim de derya, bulsam bağlıcam olayı..hatta arayayım abimin siparişle açtırdığı blogu ordan atayım tutayım.
canım, sen gel daha çok mantı börek-yakında bir tandır böreği gelio ki!!!:D- ve her türlü anne eli değmiş türk yemeği rotterdam 654 nolu evde mevcut olcak:D

Powered by Blogger

eXTReMe Tracker