zaten erkekler için dekorasyon ne kısıtlı bi şi, sanki kadınlar yaşıyo bi tek evlerde. hele böyle "çift" evleri var, adamı kendi evinde, en ortak alanında misafirmiş gibi hissettiren, on kat fena. ordan pembe burdan çiçek. dişilik saldırısı.
-karıcım duvar kağıdının gülleri diş fırçamı yemiş.
***
bizim evin her köşesi küfleniyo. köşeleri ama sadece cidden. "hisarüstü nemli olur apla". biliyoruz. çok asap bozucu. izolasyon sonrası ne hassas dengeleri bozduk bilmiyorum ama bu aralar su, nem, ıslaklık, küf, yeşil, filan duymak istemediğim kelimeler. üç gündür şırıl şırıl bi hayatım var. resmen yaşam kaynağı bi dairedeyiz, ilk hayat burada başlamış olabilir, öyle bereketli. misal odamın köşesinde yine başladı hayat.
üst katta da var hayat, 3 tane. gece 12de anırarak gülmek, türkçe pop ezgileriyle pazar sabahını başlamadan bitirmek gibi ulvi fonksiyonları var. nemden böyle evrildiler.
eski yazılarımı karıştırdım da blog (kendini okuyan blogır), bazı yorumlar hiç farkında olmadan damarıma basıyo- muş, basmış. ama öyle bi damar ki bu, tarifi zor. en siyah, en katran, o yorumu bırakanın sığ sularına kıyasla kaynayan bi damar. kan yerine mürekkep gibi şeyler var içinde. bilmeden istemeden oluyo, biliyorum. o yüzden zaten, böyle sakince. ne bileyim, hayatıma dair her şeyi bildiğini sanması birinin, safça geliyor, kızamıyorum.
istanbulun en güzel, en lacivert şeylerinden biri lodos. pazar günü en ılık haliyle öptü geçti, çarşamba geri geliyomuş. lodos kelime olarak bile güzel. kelebek tozu vardır ya hani kanatlarında, onun martı versiyonuna lodos denirmiş gibi. bu sebepten naşi, boğaz vaktidir.
bir de, genelde misafir benim ya, arada misafirlikler değişiyo ya, banyosunu su basmış dahi olsa, güzel şeyler bunlar. işe gitmeden önce kahvaltı ve alakok yumurta gibi, ev yapımı reçel gibi, kızarmış ekmek gibi güzel şeyler. olmayan lensinizin kullanmadığınız lens suyuyla ilgili bi konu bu aslında. yıllar ve günler ve tesadüflerle ilgili bi konu.
kışın en güzel yanı da şapkalar işte. bi de eldiven.
o kadar.
o kadar.
*tansık lafını ilk duyduğum yer: "küçük bir kız tanıyorum 7 yaşında" kitabı. o civar bi yaşlar. jelatin güzel bi yazı yazmıştı bu seri ile ilgili, olsa da link versem. öyle işte, tansık tansık tansık. sesi yakışıyo.
12 yorum:
benim evimin de köşeleri küfleniyor, yeşilleniyor ve hatta bazı noktalar siyahlaşıyor. geçende gösterdim, evi hiç havalandırmıyorsunuz herhalde ondan dediler ama pek inanmadım çünkü her köşede yok. gercekten çok sinir bozucu, o kadar ki bikaç gece odamda yatamadım sanki havası da bozuldu sağlığım bozulacak gibi geldi. oysa gayet güzel, açık ferah, rutubetsiz, üst kat bir evim var, hiç aklıma gelmemişti böyle bi problem olacağı. şimdi sende bunu okudum da, ay benim de benim de diye heyecanlandım bir an sevinsem mi üzülsem mi bilemedim, hakkaten hisarüstü gerçeği galiba bu.
biz artık banyo vasistasını açık bırakıyoruz. delice yağıyo zaten, ondan da olabilir. ama havası değişmiyo yani rutubet o kadar fena değil. çatıda izolasyon var mı? ondan da olabilir. inşaat işine giricem bu gidişle. nem önleyici sprey mi ne buldu ev arkadaşım, kontrollü deneylerimiz işe yararsa haber veririm :)
"karıcım duvar kağıdının gülleri diş fırçamı yemiş!" :)))) E ama erkekler de hiç ilgilenmiyo ki dekorasyonla filan, meydanı kadınlara bırakmasınlar onlar da canım:)
çamaşır suyu sıkın diyorum ya, o siyahlaşan yerele spreyle çamaşır suyu sıkın kendiliğinden geçecek. nem önleyici hiç bşy yok ayrıca. sadece geçici çözümler:) ev kadını konuştu:p
ayrıca kendi blogunu ihmal ettiği için buradan elsa'ya sesleniyorum. Geçen gün tv ekranında "arkadaşınızı üye yaptınız. faturanız ödendi" gibi bir yazı çıktı, fotoğrafını çektim sana yollamak için:)
o "küçük bir kız tanıyorum X yaşında" değil miydi? :) ve evet, ben de tansık kelimesini o kitaptan öğrenmişimdir.
hep: ama adamlar da uygun ürün yoksa güllü dallı şeylerle niye ilgilensin ki? kısır döngü :)
mermaid: çamaşır suyu, si. deniyciiz.
dodo: 6-11 yaş arası mı ne o seri galiba :)
oha, "kendini okuyan blogır" bir tek benim sanıyordum.
ama kendini okurken yarılarak gülen tek blogır kesinlikle benim. "oha, ne komik yazılar yazmış şerefsiz" diye diye gülüyorum kendime. sanırım yaptığım tüm göndermeleri ve esprileri perfect bir şekilde anladığım için çok komik geliyor kendi yazdıklarım. tabi bir de şöyle birşey var, komik olduğunu düşünmeseymişim yazmazmışım. değil mi?
küf konusunda; ben de bir yıl hisarüstünün en nemli evinde oturmuş biri olarak, bu küf canlısına yarenlik ettim. (küf canlısı derken, bence hisarüstündeki tüm küfler tek bir organizma, bütün evleri, bütün insanları birbirine bağlayan bir super-structure) (Hisar üstünün en nemli evi olduğu konusunda da şu şekilde iddiaya girebilirim herkesle: mutfak tezgahının altındaki duvardan, hiç bir boru kenarı olmamasına rağmen resmen su sızıyordu. yerler falan ıslanıyordu artık.)
ben de gülüyorum kendime ama söylemedim. hatta bazılarına eminim herkesten çok gülüyorum, sebeplerim de aynı.
bütün gün evi havalandırıyoruz, fena gitmiyo şimdilik. küf canlısı diil, küf tanrısı resmen.
Koctasta nem alici bir madde satiliyor (mavi bir kabı var), odadaki nemi alıp suya ceviriyor ve rezervuarinda biriktiriyor. Bir donem cok nemli bi evde yasayan biri olarak bir nebzede olsa faydasını gordum, kesin ve kalici bir cozum olmamakla birlikte onerebilirim Deryik Hanim.
Lodosmuş demek ki!
Bu pazar günü Boğaz'ın oralarındaydım. Bunca soğuk bir günde o yumuşaklık, o ipeksi dokunuşun ne olduğunu çözememiştim
evet, öyleydi galiba ama benim söylemek istediğim şey "seviyorum" değil "tanıyorum" olduğuydu kitap isimlerinin. çok da sorun değil ama yine de söyleyeyim demiştim :)
hahahah tabii ki öyle :) tanıyıp sevmişim ben demek ki :P
Yorum Gönder