atlıkarıncalar ve o çok zavallı hamsterların tekerlek içindeki koşturmaları arasında bi ilişki yok mu, bence var. insanların her ikisini de izlemeyi sevmesi de çok manidar. büyülenmişcesine. hele hele ilkine binip o müthiş dönme hissiyle coşmak filan, manidar evet. aynı şeyi dönmedolaplar için de söyleyebiliriz.
o apartman girişine içinde havlu olan o kutuyu bırakan kişi... anne kedi ve 3 yavrusunun kutu gibi bi evi olmuş resmen, saçağı filan da var, bu yağmurda ne güzel olmuş. korkup kaçışıyolardı artık rahatlarını bozmadan içeriye girenlere boncuk boncuk bakıyolar. kocaman beyaz-tekir bi kedi yumağı. positive externality: içeriye girerken insan gülümsüyo, güzel şey kedi yumağı.
şofben kazanı delinmesi, sellerce su, çok fena çok. insanın eli ayağına dolanıyor resmen.
round 3: hastane aradı. yine. "özrümüzü dilediğimize göre, let's get professional dear, yeni randevunuzu hangi güne alalım?" telefonu. "kontrol randevusu" bu arada ısrarla. mersi, kullanmıyorum, kullanmiycam. hallettim ben o işi, operasyonla kontrol arasındaki farkı bilen bi hastanede ve vaktinde yaptırıcam, öptüm kib bye. gönlümü aldınız diye şansınızı zorlamanız gerekmiyo.
***
ne diyoduk, atlıkarıncalar. yer değiştirme sıfırsa iş yapmış sayılmıyosunuz ya, keşke bu bilgiye hiç sahip olmasaydım. hakikaten bilmeseydim de olurdu. zaten lise boyunca fiziğe olan az buçuk ilgim fiziğin beni görmezden gelmesiyle sönmüştü, ben de kimyaymış biyolojiymiş, avunmuştum. bize zaten resmen ademler ve havvalar seviyesinde fizik gösterdiler, sonra yok işte quantum filan, boku çıkmış affedersiniz. lise devamındaki 4 yıl boyunca da hadi tamam fizik değil ama, en uzunundan formüller içeren bi bölümde okumuş olmam da artık, matematiğin sadakatinden olsun. matematik candır. özelikle geometri, analitik geometri, hepsi hepsi candır.
şu iş yapma meselesi, cama vuran sinek sendromunun formüllü hali. vur cama, kır kafayı, yer değiştirmedin mi, üzgünüm coni, bunu saymıyoruz. camdan geçersen o başka, düşünebiliriz. matematik oysa, hiç böyle şeylere bakmaz. 10 adım yürüdüysen, 10 adım yürümüşsündür. nerden başladın, nerde bitti, önemli değil. ilk zamanda adım sayın sıfırsa, üstüne 10 adım atmışsan, tamam işte. 0+10=10. nokta. ha bu 10 adım işten sayılır mı, o kısma fizik bakıyo, az önce de gördük. olsun. matematik çabayı da takdir eder; 0+10=10. "10 adım attın ama sayılmaz" demez en azından. ki bakınız mod 10 yani. mod 2 alsan, vuhuhu, 50 yapar.
yaptığın işe "kaç metre ilerledin peki" diye baksa, belki cevap sıfır çıkabilir; ama matematiğin güzel yanı, soruları seçebilmenizdir. "kaç metre gittiğimi geç, kaç adım attım ona bak" deseniz, hop, cevap 10. yoksa "0 metre + 5 metre - 5 metre= 0 metre" cevabı almayı ben de biliyorum. konumuz bu diil.
***
bu arada, ben de gelmiş tohum, otizm filan yazmışım.
engelli haklarında geldiğimiz nokta zurnanın zort dediği delikmiş. şaşırdım mı? cık. engelliler ya romantik kahramanlıklar yapıp takdir kazanmalı ("kör ama yaptığı kolyelerle ailesini geçindiriyo; üstelik renk uyumu da var!"), ya alay edilmeli ("oha olm kafasına vurdum salyası aktı, tam spastik hahah") ya da mümkünse hiç görülmemeliler (bkz. "niye sokağa çıkıyosunuz ki?"). diğer biçok insan gibi, "diğer"lendikçe dışarda kalması evla olanlar. yani sokakta ne işleri var ki allah aşkına, onlar parayı ağaçtan toplamıyo muydu?
tabii bir de, "bunlar sahtekar; aslında turp gibiler, maksat provokasyon" diyen bi ekip var. işçiler yürür; provokasyon, aslında işçi değiller; 8 martta kadınlar yürür; provoksyon, aslında kadın değiller... gider bu liste böyle. bu olayda olmamış gerçi; ama daha önce duydum, gördüm. sakat veya hasta - herkes numaracı zaten. sokağın ortasında sara krizi geçiren adamın tek derdi cüzdanınızdır. kendi gibi olmayandan korkmayı geçtim, nefret eden bir sürü insan var ve burda da kalmıyor, bu insanlar çocuk yetiştiriyor. herkesten tiksin, tek uyanık sensin. ne güzel demişti sevgili kurban: anneni hatırla. çok güzel şarkıydı meret. neyse, diyoduk; adeta gizli örgüt: bu ülkedeki 8.5 milyon insan numara yapıyo, siz sahicilikten kırılıyosunuz. tıpta buna "her bi boku bilme körlüğü" deniyor. tedavisi zor.
bana bir masal anlat baba: diyelim ki yahudi veya ermeni (bu ara yine revaçtalar, ondan seçtim), engelli bir transseksüelsiniz. mesela. olmaz olmaz demeyin. bu şehrin neresinde yaşayabilirdiniz? hangi manav elle elma seçmenize izin verirdi? ikiyüzlülükler dehlizi yarabbim.
işte böyle zamanlarda fizik lazım ama, ona itirazım yok.
yer değiştirme sıfırsa, hakikaten, iş yapmış sayılmamalıyız.
konuyu da bağlar, giderim.
2 yorum:
Senin Tohum yazını okuyunca bi mesaj yolladım. Sayende hiç değilse bunu yapabildim, haber verdiğin için sağol.
sevindim bunu okuyunca. işe yaramış en azından.
Yorum Gönder