blogger'a bi şi olmuş, yine hiçbir yeri açmıyor. ktunnel denedim işe yaradı. abesle iştigal.
3 gün içinde büyülendim, yenilendim, bi şiler oldu.
araba ve yollar sonunda, biz cundaya aşık olduk. cunda başka. ayvalık da öyle. öncesinde benim için "güzel bir sahil beldesi" deyişinden öte gitmeyen ayvalıktan çok özür dilerim. etrafa mı bakalım, bi şiler mi yiyelim şaşkına döndük. ama cunda başka. cunda, kıymetlimis. bozcaada mı cunda mı dedik, cunda kazandı. araba olması da bi ayrı rahatlık imiş. ayışığı manastırı ve 2.köydeki ıssız deniz sebebiyle bile cunda. cuncuncun.
neyse işte, trafiksiz bi şekilde geldik. muhtelif tekrarlarla cunda özeti yazabilirim; ama sonra. sakin sakin, sindirerek yapıcam onu.
feribot kalabalık ve çocuk doluydu. bi kez daha anne-babalardan rica ediyorum (çünkü hepsi burayı okuyo): çocuklarınızı rahat bırakın. her saniyesinde bi bilgi edinmesi gereken makineler değil onlar. dibimizdeki baba, 6 yaşındaki kızına barbili bi dergideki bütün falları okudu. evet fal. hani kendisi ve kızı değil, kızının gösterdiği bütün burçları. sonra boyama yaptılar. kızdan çok babası eğlendi, kıza sürekli bi stimulus hali: "bak bu fırfır. fııır fııırr! siyah yapmayalım fırfırı, bu iyi olan kız, ama istersen saçını siyah yapalım. saaç! bu ne renk? bordooo! hadi bana fırfır göster" ay kız 6 yaşında be adam! kazık kadar! ne renk öğretmesi! portakal suyu içelim, portakal suyumuzun "partikül"leri olsun ki tazeliğini anlayalım, fırfırları taşırmadan boyayalım, dırdır dırdır oydu beynimi. çocuğu eğittin, süper oldu, o 1,5 saatlik seyahatte alim ruhu emdi; ama o çocuk maalesef kalabalık yerlerde adabıyla oturup gürültü yapmamayı öğrenemedi. senin yüzünden herkesin beynini ütülemeyi bi hak görüyo kendinde. yani zurnanız zortladı bayım. olmayan migrenim azdı yahu. uslu da bi kız, bıraksan öyle börtü böcek, barbi resmi filan, takılır kendi kendine. babası dürtüp durdu yol boyu. "etkileş benimle dehasu, nöronlar arası boşluğunu kısaltıcam, ilkokul 1'den 5'e atlatıcam". kızın annesinin bile içi geçti yemin ederim. rahat bırakın çocukları. çocuk o.
bilmiyorum, annem beni çok fena oyalardı yolda, belki ondan. çenem mi düştü, mızmızlanıyo muyum, "camdan bak, gördüğün yeşil tonlarını say; ama aynı rengi iki kez sayma sakın" derdi mesela. bolu'da! saatlerce sayardım kendi kendime. ciddi ciddi. defneye de mesela "parmaklarını birbirine 20 farklı şekilde dokundur" filan derdi. debelenirdi garibim. ondan heralde, böyle çocuğun tepesinde eğitmen zebani hallerini anlamıyorum. çocuğu "eğleme"yi de anlamıyorum. çocuk be o. bıraksan yeşil sayıyo işte. söyle bi şi, oyalanır. olmadı uyur. olmadı sus dersin, susar. aaaaagh yani. yoksa böyle oyna oyna oyna, sıkıldığında bırakmak iste, çocuk devam etmek istesin, yine bi çıngar, ağlaşma. gerek yok.
öyle işte.
feribot dırdırımı bi kenara koyarsak, ruhum dinlendi aslında.
şimdi izninizle fotoğraflara bakıp şu 3 günü döne döne yaşiycam.
8 yorum:
Böyle bidi bidi çocuklarını eğitmeye çalışan bir baba türü var sanırım. Bize de denk gelmişti bir ara feribotta. Çocuklarda çıt yok, babaları sürekli "hanimiş de hanimiş" modunda şirinlik müsvettesi. Çocukların gelecekte düzgün bir hayatları olabilmesi adına öyle babalardan uzak tutulmaları gerektiğini bile düşünmeye başladım. Vs. vs.
Bu arada Cunda'yı hiç görmedim ama Bozcaada mı Cunda mı dediniz ve Cunda kazandıysa sanırım en kısa sürede görmek gerekecek.
Cundaya gidilmiş o halde o minicik papalinalardan da yenilmiş anlaşılan;)
hay allah deryikçim, biz de daha demin döndük oralardan, papalina tava yediydik :)
bad'lik amiri: avrupai baba imajı yüzünden oluyo galiba. anne-baba fark etmez, çok sevimsiz yahu. cunda kazandı evet; ama kardeş onlar :)
yıldız: yok yiyemedim ki. bi mevsimi diyolar bi mevsimi değil diyolar, biz de şaştık. meğer papalina avlama yöntemi özelmiş ve bu yıl yasaklanmışmış, o yüzden olanlar da geçen yıldanmış. balıkçı söyledi, inanmak istedik.
passiflora: tatilde çocukla oynasınlar tamam ama eğitmesinler. yetersiz sevimsiz hepsi. hıh :)
divad: bkz üst satır, paplina diilmiş o, küçük sardalyaymış, papalina bitmişmiş. yiyemedik de. ayrıca bu nasıl bir geçişmektedir yahu :)
aa ben de gitsek mi ama bu mevsimde nasıl olur ki acabağ diye düşünüyodum. ben de ilk bu yaz gittim ve pek bi sevdim orayı. ama eylülde orda nasıl zaman geçiyor deryik? yazın denize girersin bi şekilde geçer, ama bu mevsimde sokakları gezersin merkezdeki kiliseyi görürsün, taş kahvede oturursun ve biter gibi geliyor.
lena: ee şey, biz yine yüzdük valla. biraz soğuktu ama olsun :) ayvalık var hem, ayvalık güzel. pateriça tarafı da öyle. bu mevsimde ayışığı manastırı da olur. olur yani illa ki bi şiler. baktınız olmuyor, bergama 2 saat :)
ayışığı manastırı satılmışş bulunduğu arazi ilen birlikte: 4milyon euro
ay NE?!?! niye??! nasıl! kimie?
Yorum Gönder