24 Eylül 2009 Perşembe

gezgör

biçok istanbullu gibi, bienal planı yapıyorum bugün. ofiste. yan etkinliklerin sayısı bile baş döndürücü. top 10 yapiym dedim, top 20, 30 öyle gidiyo. bi de filmekimi gelir, tam oluruz. bitiş tarihleri sırasına dizeyim bari dedim. üniversite öğrencisi olsaydım, her şey ücretsiz olsaydı, hayat bana güzeldi. lakin öğrencilerin de dersi oluyo işte. hele çalışan öğrencilerin hem dersi hem işi oluyo. bkz. kavalyem. fena, o da fena. işlere ve okullara bienal izni gelsin bence. eskiden ne güzeldi, örtmenler elimizden tutup müzeye götürürdü, hiç böyle şeyler olmazdı.

ay tek bir mekandaki etkinliklere bakıyorum, ayakta durdukça düşen tansiyonum, vagotonim ve ben, heyecan içinde kaç saat süreceğini hesaplıyoruz. istanbul modernin yaz kış 18 derece olan salonlarından bir yaz günü donarak kaçmıştım mesela. böyle değişkenleri de hesaba katıp süpersonik bi plan yapıciim.

ammmaa fena başım dönüyo şu an. öyle ki yani.... titrek çizgi.

bienal deyince ben, hep baharla ve babasıyla bienal turuna çıktığımız günü hatırlarım. 2 yılda bir o günü anıyorum, evet. manyak bi fırtına sırasında, boğazın iptal edilmemiş son vapurunun en üst katında, açıkta, denize düşmemek için yapıştığımız demirlerde, en 14 yaşındaki halimizle gülüyoduk. bahar hatta, 12ydi. aya irini'ye gitmiştik ve o dev örümcek, en metal, en devasa ve en zarif haliyle orda duruyodu. gerisi bulanık biraz, 10 yıldan fazla olmuş işte. çok da havaya girememiş olabiliriz o yaşta. ha bi de, tahta kanatlar vardı, istersen takıyodun, aya irini'de ufak bi tur atıyodun filan. annemle de bi bienal anısı var bulanık. sonra üniversite zamanı lise arkadaşlarımla var. minik minik. ama en güçlüsü o vapur günü işte. yağur, soğuk, en bi gri-lacivert istanbul... fırtınanın kudretini hissediyosun, hele ufaksan. bu sebepten naşi, bienal deyince, fırtına, aya irini kubbesi ve ahşap kokusu karışımı bi şiler hissediyorum içimde.

büyüdüm. şimdi o ve ben, 11. bienale doğru, en bi programlı.
çok zevkli olucak çok... bi de seçebilsem.

böyle bi bienal sokaklara çok yakışırdı aslında. komik diil mi aslında, brecht'ten ilham almış bir etkinliğe para vererek girmek? çatılara, iskelelere, sokağa, meydanlara filan dolmalıydı sanki. gerçi sabancı köşküne kıyasla okul, antrepo filan daha halktan yerler tabii. müzelere bakınca içindekilerle aranıza çekilmiş para duvarı görmek pek mümkün. öte yandan, hizmet sektörü, temiz tuvalet, audio-guide falan filan. şehirden etkinlik şelalesi akması güzel şey.

---
mudanya özdilek dinlenme tesislerinde birisi kadınlar tuvaletinin sifonunun üstüne "tek hayalim kanada" yazmıştı. sonra kanada yazıp yanına kalp çizmiş. etkileyici bi yanı var aslında. en azından sifonu çekerken 2 sn kadar bi durup düşündüm- sonra kanadaya gitmiş midir acaba?



bienalde müzekart geçmez mi ya?

Hiç yorum yok:

Powered by Blogger

eXTReMe Tracker