14 Eylül 2009 Pazartesi

fantirifistan

bugün beynim sündü yemin ederim.

eve az önce geldim. bi sonraki ofis günüme 12 saatten az var ve bugün ofiste 12 saatten fazla kaldım. bi ara toplantı salonuna döşek sermek üzereydik.

"siz işinizi takip etmiyosunuz ben sizi nası takip edeyim, siz bana geliceksiniz"
"ben sormadan iş yapmayın, ben sormadan önüme iş getirmeyin".
15 dakika arayla filan. sünmede etken madde: tutarsızlık.
her geçen gün sisifos'u daha iyi anlıyorum.

ankaraya kuru gittim, kuru geldim. artık dişim de tamam. tüm şaşkınlığımıza rağmen, ağzımda çürüyebilecek tenha bir köşe kalmış ve tabii ki o da çürümüş. deli olucam. dişim kadar dolgum var nerdeyse. eşek olsam beni pazarda bırakırdınız. cariye olsam hamamda boğardınız. öyle yani.

ankara demişken, "belediye eliyle sanata giriş 101: suluboya defterinden fayans döşeme çalışmaları" adlı derya baykal çağrışımlı uygulamada, kuğudan sonra ankara kedisine gelmiş sıra. mesa'dan aştiye doğru giderken yolda bi köprü altında yolcu indirdik. geldik sanıp gözümü açtığımda, uykusuz'daki sinirli isimli kedi karşımda duruyo, farklı pozisyonlarda sekerek tüm asabiyetiyle "ankara bir başka güzel şimdi" sloganını destekliyodu. insan banyo fayansı üzerinde sinirli görünce bi an rüyada olduğunu sanıyo. tutamıyoruz sanat yapıyo resmen. 15 m bile olmayan o geçitte ankara kedileriyle arama belediye girdi.

tiftik keçilerini 3 boyutlu kullanmıştık ama bence fayans dizisinde önemli bi yeri olabilir. daha çevik bi hayvan bi kere. tos vuruyo filan. ankara animals on action. kuğudan sonra ziyadesiyle hareketli, ankaranın seğmenlerine yakışır bir coşkuda keçi. hem asena da aslında keçiymiş. bağlantılar dolusu.

ofisteki bilgisayarım çökmek üzere. o kadar yavaş ki, o kadar yorgun ki, bellekte geçici dosya açacak yeri bile yok. outlooktan mail gönderirken "yer yok" gibi bi uyarı almayı beklemiyo insan. gören de tasarım programlarıyla coşuyorum sanar. kullandığım bi word, bi excel, çok çılgın bi günümse powerpoing ve adobe reader. ne yani, anlamış değilim. genel olarak anlamıyorum zaten, o yüzden iyice basitleşip tersine evrimle hesap makinesi oldu alet.

Sabuş'un bileği hiç iyi değil. parmakları ve el kası için fizik tedaviye gidiyo ama 82 yaşında ve nazenin bir hanfendi olarak, kesinlikle kaslarını çalıştıracak hareketle yapmıyo. "anneanne elma topluyomuş gibi yap" diyorum, sabuş elmayı sevgiyle okşuyo. "şu elmayı sevgiyle okşama Sabuş, kopar" diyorum, gülüyo. sağ eli üstelik. içe dahi kıvıramıyo. iyileşse azıcık. eskisi gibi olmasa da, bari bi şiler tutabilsin.

kuskus yiyorum. kuskus yapmıştım. ben seviyorum galiba bu şeyi. en son yediğimde yaşım sekizdi.

bu havalar ve kısa saç tek bi şi ifade ediyo: şapka.
ankarada bıraktığım 2 şapkamı ekimde filan getiricem buraya. oh.

radikalin federer'in bacak arasından vuruşunu kortlarda ilk kez oluyomuş gibi yazması da tvde yanlışlıkla tenis maçına denk gelmişler de yorum yapıvermişler hissine sebep oluyo. "olm naptı gördün mü layn"ın ötesinde bi habercilik fena olmazdı. daha önce görülmemişmiş. ayıptır yahu. "ben görmedim ya siz?" filan de bari. ben bile mesela, bunu federerden 3. kez görüyorum en az. gülerim gülerim ama neremle. hıh.

yüz kere önünden geçtiğim bazı yerlerin içine girmeye karar verdim.

son enerjimle bunları yazdıktan sonra, duşun altında uyumak istiyorum.

1 yorum:

İlk... dedi ki...

dur daha yeni okuyorum seni...ama acele etmiycem..yavaş yavaş...

ay diline sağlık ne diyim..okumak pek keyifli seni.. :)

Powered by Blogger

eXTReMe Tracker