6 Eylül 2009 Pazar

harap harabeler

zaten harapmış çıkanlar.

halbuki bakanlık, toprak altında taş cilalayan minik perilere o kadar da içten inanıyordu ki... yani "harabe" denen şeyin gerçekten harap olmasını hangi yürek kaldırır reca ederim, biz orda ışıl ışıl bi atlantis bulmadan rahat eder miyiz? aşağısı yakışır mı yüce makamlara? arkeologlar tozlu bi şi bulunca hapşırmıyo mu? toz toprak içinde görkem mi olur hocam, kim yutar bunu? tarih dediğin ışıldar, göz alır, dosta düşmana ibret olur. bakınız kaşıkçı elması. en bi tarih. ya da altın, o da kararmıyo mesela toprak altında. böyle şeylerle geliceksen gel, müzede yeri hazır.

çevre bakanlığı'nın "iş ve geçim kaynağı" derdinde olması, her seferinde, kimlik bunalımı yaşayan yedi cüceler/ şirinler filan getiriyo aklıma. dediklerine itiraz dahi edemiyorum, takatim kesiliyo. ne bileyim, huysuza uykucu demişiz gibi, baştan yanlış. misal enerji bakanlığından, bakınız, tık yok. kimse tek kelime etmiyo. yetki devri yapılmış çevre bakanlığına, onlar da car car car, gerektiğinde hem enerji, hem kültür ve turizm, hem bayındırlık ve iskan, hem de çalışma ve sosyal güvenlik bakanlığı olarak 7 cücelerin 7si birden oluveriyolar. biri hariç tabii: çevreci cüce olamadılar henüz. o evde kalmış. hani bana hani bana demiş. çevre nedir, tüm bu düğüm olmuş kimliklenmelerinin neresine düşer, o üniteye gelmedik henüz.

neydi, 50 bin meşe ertesi gün dikilirdi.
eh, harap haldeki harabeleri de ertesi gün alçı kalıptan döküveririz gerekirse. nedir yani.
mihraklar sizi.

Hiç yorum yok:

Powered by Blogger

eXTReMe Tracker