24 Haziran 2007 Pazar

bir kaçış olarak blog

ya da ekran ve klavye.
yine başladı sabaha karşı "acil eylem planı" yapma halim. en rahatsız uykularımı uyuyorum. saat 8, gözlerim tavanda, tek hayalim bi ahtopot olup 8 işi bi seferde bitirmek. sonra yataktan kalkmak: ekran,klavye,blog --> hop! bu acil eylem planı biter. kahvaltılık falan derken gün geçer. ertesi sabah yine aynı liste. bi de maddeler arası ilişkiler, "3ü yapmak için önce 5 bitmeli ve 4e başlanmalı aynı anda 2 gecikmemeli" falan. süper. bi bok yapmamanın yorgunluğu.

sabahın 8inde aniden evden fırlarsanız, bu şehir size pek bi şi vaad etmiyo. alacağınız yarı donmuş ekmekarasışey'e göz diken güvercin, karga ve genç irisi martılardan tırsarak bi park kenarına sinersiniz, o yani. soğuktur, ot kokulu uçmuş bi amca size doğru yaklaşmaktadır artık bozukluk mu çakmak mı ister bilinmez, o an o park dünyanın en acıklı, en terk edilmiş köşesidir ve bunu sadece gözünüzün içine bakan o siyah karga bilir. ölmek bilmez ömrüyle o parkta ne bira şişeleri ne kayıp gençlik gözlemlemiştir, sizin anlık galeyanlarınız elinizdeki ekmekten değersiz.

karar verdik, havalar ısınınca 3B görülür hale geliyo: babies,bugs,birds. bebekler, böcekler, kuşlar (ki burda "bağrışan kuşlar" diyerek 3b kuralını koruyabilirdim ama... neyse). her yerdeler efendim, üçü de. bebekler ve kuşlar neyse de böcekler çok bi börtü böcek. sinir. hatta bi 4. olarak blog ahaha.

"bloglamak" gibi ingilizceden apartılmış lafları sevmiyorum. cinliğe gerek yok. gugıllamak lafı yeter. "ben demin blogladım". "yarın bloglarım artık". ööö.

artık hava tahmin raporlarından kazık yemek istemiyorum. sağ gösterip sol vurmasın. bi de atmosferden kazık yemeyelim. yeter yahu. güneş açsın; ama kalsın orda yani. sağanağa dönüşmeden. limonata misali günlerimiz olsun.

bir amip huzuruna sahibim, bölünüp çoğalma derdim bile yok hatta. çakıl taşı da denebilir. erişim dahilinde yemek, müzik ve su olduğu sürece hayatta kalabileceğimi kendime ispat ettim. öğrencilik bizim için bi gemici düğümü türüdür, alakam olmaz.

sıkıntılıyım. james dean kadar karizmatik görünmesem de, fenalıklar bastı, daraldım. aaaa yani. süreklitopuz mevsimimi açtım yine, kendi saçıma bile tahammülsüz. yakası sıkan giysi üretmek sadistçe. kendimden gitmek mümkün değilmiş atam, biz işte buralarda böyle... başka denizler bulamadan... hani madem başka denizler mümkün değil, bari tanıdık olanla takılalım di mi ya? en azından bakınca kahverengi değil lacivert görürüz falan, iyi gelir belki.

olmadı uyuruz, geçer. peh.
bi post önce toplumsal mesaj, şimdi bireysel enkaz.

4 yorum:

narsis dedi ki...

Sponge Bob'dan nefret ediyorum. Tom ve Jerry beni hep guldurdu, bu ise cirtlak sesiyle kafa utuluyor.

Evin icinde topuz yaptigim biricik tokami kaybettikten sonra gokkusagi lastik bilekligimle saclarimi derimden olabildigince uzak tutuyorum.

Ogrencilik sorumlu ve bilincli hareket eden canlilardan cok her isini son dakikaya birakip yumurta kapidaaaa diye bagrisan bakteri turu bence. Plan yapip yapip kendini ertelemekten felegini sasiran canli. Hevesli ve bikkin, ayni anda.

Bir sarkacin ucunda
bir sagaaaaa
bir solaaaa

Adsız dedi ki...

ne demiş şair : destruction is not negative, you must destroy to build"

deryik dedi ki...

narsis7ekho: hevesli ve bıkkın, aynı anda. aynen. hele şu ara, fena halde.

evren: yıkcaz da yapıcaz mı bilmiyorum, kendi vaatlerime inanmıyorum. durum budur..

anselmo dedi ki...

hepimiz kendi enkazımız altındayız zaten, yoktur muhtemelen farkımız.

ve neyse ki uykularımız, rüyalarımız var.

Powered by Blogger

eXTReMe Tracker