haftasonu sen ne güzel şeysin. hisara nihayet, içinde de. yükseklik korkuma karşılık hisar. ara sokaklarda kaybolarak hisara inmek ve etrafında turlamak filan bi yana, 8 senedir içine girmemiş olmaya yuh tabii, ama bu tamamen fazla yakın olmakla ilgili bi şi. yukarıdan içi görünüyo hem. neyse işte, komşu ziyareti. mis gibi, misler gibi, japon kirazlarıyla.
akşam konser için salon'a gittik. salon'a giderken aklınızda bulunması gerekenler:
1) şişhane metrosundaki ilk ayrımda kasımpaşa çıkışına yürüyün, sonra refik saydam çıkışı.
2) tabanı lastik bi şi giyiyosanız üst kata çıkmayın. üst katta iksv çalışanları hariç kimse kösele tabanlı olmadığından her adımda gıcırdadık. topuğunda yürüyenler, parmak ucu deneyenler, atlayanlar... lake midir ne denirse artık, o malzemeyi seçen kişi "konserin ortasında garç garç gezinen seyirci utancı" nedir bilmiyo. herkes çişini tutarak ölebilirdi.
2) içki yok. halbuki ben çok eminim aydın esen şöyle ufaktan demlenmemizi isterdi. ya da vardı ben bulamadım; ama restoran dışında yoktu sanki içki satışı? üst katta minik bi bar olsaydı, garçlamak pahasına bi bira alırdım, en azından ayakta dikilirken elim oyalanırdı. modern zamanlarda gençler böyle havaya giriyor adamım. belki de konsepte terstir filan, bilemem. ama konserine göre kurulabilir belki. strauss dinlemiyoduk neticede.
3) küçük bi sahne ve salondu. yani bi tane değildir salonu elbet binanın, di mi? alt kattakinden bahsediyorum. kalabalık konserlere ayakta biletiniz varsa, kapı açılmadan önce beklemeye başlayın ve önlere birikin; yoksa arkada, ayakta ve mahsun kalırsınız. üst kattan izlemek MDS balkonu havasındaydı hakikaten, bilen bilir. bir iki minder, ayıp olmasın diye "yorulunca çökülebilecek" bir iki bi şi fena olmazdı. alt kat tam bir "salon konseri" düzenindeyken üst katta ışıkçıymış gibi hissetmek, ne bileyim işte.
4) üst katta 2 ekran var, hani ayakta durmaktan bezip yere çöktüğünüz zamanlar için. sanırım gece görüşlü bi kameradan geliyodu görüntü. ne bileyim, hiç karanlıkta konser kaydı görmesem "son teknoloji demek hala böyle grenli ve bulanıkmış" diye avunurdum ama cık. klasik deyişle bence iksv "daha iyisini yapabilir". tamam sahne önce mor ötesi ve sonra da kırmızı ışıkla kaplıydı, zor olacaktır, kabul. ama yine de yine de, talep müşteriliğin şanındandır.
5) üst kata ayakta bilet satılıyor; ama balkon demirlerinin etrafında sandalyeler var "oturarak" izleyenler için, onların arkasında duruyosunuz. veya yanında. veya dibinde veya ensesinde. çünkü görüş yok gibi bi şi. halbuki orda oturanlar olması aslında görüşü genişleten bi şi, ilk sıra yığılması yok. ama misal, balkonun sol tarafındaysanız sahnenin %70'i görüş dışı. haliyle herkes sağa veya sahne karşısına yığılıyor. kafayı kuğu gibi uzatarak sahneyi görmeye çalışmak en fazla 45 dakika sürüyor, oturanlar da aynı durumda zaten. sonrası gıcır gıcır adımlarla kendinizden nefret ederek duvarı dibi ve yere talim.. ve o güzel kamera görüntüsü.
netice: yaşlanmışız ki ilk yarıda çıktık. çünkü görüntü yoktu, e sadece sesi dinlemek için de evde olmayı yeğleyecek kadar yüzeyseliz, evet. "konser güzel; ama böyle izleyemiyoruz" deyip gitmek fena. bok atmak değil bu, aksine çok hevesliydim. iksvciler de pırpır ve heyecanlılardı, hiçbi şi ters gitsin istemiyolardı, terslik de değil de işte... kamera ve zemin işi halledilebilir belki en azından. yoksa deniz palas, sen bi güzel binamızsın.
dönüşte sırf trafiğe girmemek için "zincirlikuyuda araba patlattılar, aa bak şimdi telefonda söylediler bi tane daha patlamış, ondan böyle yoğun, ben sizi metroya bırakiym" diyen taksicinin plakasını almamış olmak - tek pişmanlık. gecenin birinde adamın tercih ettiği yalan bu oldu. manyak çok, evet.
yıldız parkı küçüklüğümden kalma fotoğraflardan, pembe-somon arası renkleriyle, arnavut kaldırımıyla filan, çok özlediğim bi yerdi. ve şimdi yeniden fethedildi. köşkleri, köşeleri, korunun dipleri, çamurları, kedileri. en güzel, çok güzel. rötarlara üzülmek bi yana, rötarların gerekli olduğunu ben yaklaşık 2 yıl önce keşfetmiştim.
temiz hava ve bacak ağrısı güzel şeyler. haftaiçini çekilir yapıyo.
odama düzen intizam getirme hedefim var bugün. gayet de düzgün, o yüzden zor olucak.
hindistan holi festivalini kutluyor. renk tozlarına bürünmek gibi bir gelenek bence en güzel detaylardan biri. renk savaşı. ve evet, tek bildiğim sıfat: güzel. bakınız:
gündemle ilgili en güzel tespit mermaid'den geldi:
-good bye lenin filmindeki anne gibiyim.
daha güzel anlatılamazdı, katılıyorum.
2 yorum:
Sana yorum yazarken veya burada adımı gördüğümde, öyle bir sevgi pıtırcığı oluyorum ki; bir gün "bla bla bebeeem" "canikosuşum supersin" gibi şeyler yazarsam veya hiç değilse seni korkunç takma isimlerle elmyra şeklinde boğarsam hiç şaşma.
Seni çok seviyorum.
mermaid tebrik ederim, tam üstüne basılı bir gündem saptaması olmuş.
deryik,
insandaki gezme hislerini azdırıyorsun.
Yorum Gönder