11 Temmuz 2009 Cumartesi

yaz makarnası


gördüğüm en değişik, en orijinal kuş bibilosuyla arama 200 tl girdi. satıcı hanfendi "ee copenhagen" dedi, yaktı beni. pahalı zevklerim ve ben yine kıç üstü oturduk. bi bibloya 200 tl vermem için önemli gün ve haftaların en önemlisini yaşıyo olmam gerek. aynı tükan bi kere de ufak, gümüş fare biblosuyla bana işkence çektirmişti. gelip gidip kuyruğu uzun ve dimdik duran o minicik fareyle platonik bir bakışma yaşamış ve bir gün artık rafta olmadığını fark edip tükana dalmış, "fare mi? fare de ne? rafta yoksa satılmıştır" gibi yıkıcı cümlelerle kaderime küsmüştüm. çok güzeldi o fare, komikti, bakınca gülümsetiyodu. bu kuş da öyle bi şi. biblo seviyorum ben napiym. biblo olmaz ayraç olur, o ayrı.

evdeki kitaplar arasında eşelenmekten yeni kitap alamamıştım uzun zamandır. daha doğrusu, önce onlar bi okunsundu, kitap eskimezdi, aklım evdekilerde kalıyodu filan. derken işte bugün 3 kitap birden; ama hepsini çok istiyodum ben zaten. Ian Hodder- çatalhöyük: leoparın öyküsü; Mazhar İşpiroğlu - Bozkır Rüzgarı Siyah Kalem ve Sait Faik Abasıyanık - tüm şiirleri. alakasızlar, farkındayım ama böyle bi şi işte. gönlümde james melaart'ın çatalhöyük'ü yatıyo ama kısmet. geriye doğru okiycam artık napalım. elimde de çağlar keyder. daldan dala. olsun. sistemli okuduk da noldu, sistem filan istemiyorum ben. fak dı sistım o ye.

karşı balkonumuzda iki kız kardeş var, biri 2 diğeri 5 yaşlarında filan. mahallece sıcaktan balkonda yaşadığımız için bu ikiliyi sürekli seyretmekteyim. iki çocuğun bir balkona serili örtü üzerinde toplamda 4 parça oyuncakla saatlerce oynayabilmesi çok müthiş bi şi. yok efendim çocukların dikkati çabuk dağılıyomuş. hani efendim nerde?! dikkat dağılmasını geçtim, gittikçe daha da kapılıyolar bence. görev bilinciyle, resmen 3,5 saatten fazla süredir ellerindeki bebeği balkon demirinde ileri geri yürütüyolar. oyuncak bebek saatiyle düşünürsek dünya turunu tamamladı çoktan. arada anne ve baba da çıkıp oyuna eşlik ediyo, baya hummalı bi faaliyet.

belli bi yaşa kadar, çocuklar kendilerini çok güzel oyalıyo bence. ben mesela, soket çorapları düğümleyerek barbiye elbise yapıcam diye bir yıl, karton kutudan uzay mekiği yapıcam diye de ikinci bir yılı bi çırpıda geçirdim, üçken beş oldum. sonra çocukluk arkadaşım ahmet vardı, beğenmediği barbileri düşman ilan edip balkondan atardı, bahçede aptal aptal oynardık, kardeşine kumpas kurup gıdıklardık, sokakta bebek arabası için olan dar rampalardan kayardık, bana iğrenç şakalar yapardı filan. hiperaktif ve sakardı, onun yaralanma ve sakatlanmaları haricinde kesintisiz saatlerce oynayabiliyoduk. şu anda da mahallenin çocukları birbirlerini büyütmekteler. balkondaki abla kardeş müthiş mutlu. 2,5 yaşından itibaren anaokuluna gitmiş biri olarak fikrim şudur: evet 7 çok geç olabilir; ama o yaştaki çocuğu projeye çevirip yüklenmeyin, yok kurs yok yabancı dil.. bırakın dağınık kalsın, "anneee ahmet uzay mekiğimin üstüne bi leğen su döktüü" diye seslensin, nedir yani.

çocukların mahallesi, bahçesi, parkı filan olsun, ingilizce kursuna sonra da gider. ben gerçekten aileleri bazen anlamıyorum. çocukların oynayabileceği alanlar giderek daralıyo, belediyeden park talep etmek yerine, çocuğu okul öncesi hızlı okuma kursuna filan gönderiyolar. oynayacak oyunu kalmamış hiçbirinin, fark edilmesin diye kurslanıyolar. birdirbir, yakantop, uzun eşek, seksek filan vakit kaybı, "basketbol oynasın ileride sporcu bursu alır" faydacılığı. her adımda çocuğa yatırım adı altında şablonlamalar. yani spor da yapsın tabii ama aynı şey mi? 4 yaşında çocuk o, 40 yaş cv'si gerekmiyo. ya da çocuk şehir dışında, kurtarılmış bölge gibi olan sitelerin, homojen komşuları ile oyun oynuyo, hiçbirinin sümüğü akmayan "güzel" çocuklarla. kapıcının oğlu oyuna dahil olmaya çalışmasın diye nöbet tutuyo anneler. "yavrumun sosyalleşmesi lazım; ama kendi sınıfıyla, di mi kıymetsu?" halleri. bi sonraki adım: "devlet okulu mu iy iğrenç, ziynetgül orda bit kapar". böeh.

misal bizim sokak ister istemez park gibi, her yer yavru kedi ve yavru insan kaynıyo; ama ara sokak nedir bilmeyen hanzoların sokağa her dalışında öyle bi geriliyorum ki anlatamam. bir insan iki arabanın zar zor sığdığı bir sokakta niye otobancılık oynar? sokakta oyun oynayan çocuk olabileceği de unutuldu. son modelciği çizilmesin diye eli belinde, dır dır dır insanın beynini oyarak laf ebeliği yapan cilalı adamlar onlarca çocuğun hayatına teğet geçiyo bu sokakta. ve yan sokakta. ve üst sokakta. yaya geçidinin "belediye tarafından yola çizilmiş kenar süsü" olarak görülmesine alışığım; ama bu da olmaz yahu. sokakları, meydanları, caddeleri arabalara bıraktık. yayalar uzaktan seviyo. hadi ordan.



dikkat her yerden miki çıkabilir.

4 yorum:

narsis7e dedi ki...

Melaart ancak bu iş nasıl çarpıtılırmış görmek için okunur. Yani eve niye tapınak dersin kafana göre, bi bulsam soracağım gerçekten. Peki ya o kadın figürinleri niye birer Kibele olmuş ya da en isimsizi bile şişko tanrıça adına layık görülmüş. Şişman olmalarına lafım yok da, kutsallıkla ilgili takıntıya gıcığım. Cevap istiyorum Melaart. Yeni ekip temkinli, ve daha iyi bir çalışma yürütmekteymiş. Güzel tercih olmuş, güle güle okuyunuz canımın içi.

deryik dedi ki...

ya işte ben adamın "aa bak ben ne buldum" heyecanı için istiyodum. bak bak bak burda ne var filan. kolomb da amerikayı asya sanmıştı, o hesap :)

ESTHER dedi ki...

Biblo olarak değil, kitap ayracı olarak sevdim ben bu kuşu :)Kuşla birlikte güzel kitaplar bitirmenizi dilerim :)

Çocuklara gelince, ben de küçükken kendimi oyalayan ve ilgisi çabuk dağılmayan bir çocuktum. hatta o kdr meşguldüm ki kendime yarattığım uğraşlarla, biri gelip bişey sorunca sinirleniyordum meşgul ettiler diye :)şimdi bakıyorum kendi küçük kuzenlerime, ya da diğer çocuklara hiç böyle değiller. o karşı balkondaki çocuklar bu devirde istisna doğrusu anne babayı takdir ettim :) bizim zamanımızda hiçbirşey yoktu, kendimizi oyalamayı biliyorduk.. şimdi ise herşey var. çabuk sıkılan, doyumsuz, zayıf algılı, dikkati dağınık ve zırzır ağlayan bir bücür ordusu yetişiyo.

deryik dedi ki...

o da doğru, şimdi bissürü şey var. sabah baktım, bi 2 saat kadar baloncuk üflediler, hatta beni fark edip bana üflediler filan. çok da mutlular :)

Powered by Blogger

eXTReMe Tracker