böyle bir haftasonu koşturmacası, görevli birlikler gibi yarabbim. hareket bereket.
cumartesi günü: sirkeci- doğubank- eminönü- mısır çarşısı- galata köprüsü- doğubank- köprü üstünden karaköy- tünel- çukurcuma- galatasaray- asmalımescit ve nihayet ev, zzz.
pazar: adalar. büyük ada- heybeli. kalabalık, insan pazarı. tövbeler tövbesi. bisiklete bindiğim anda dizim kopacak kadar ağrıyo, kas meselesi.o yüzden yürü yürü: dil dışarda dilburnu. bembeyaz giyinmiş bir kendini bilmez olarak koskocccaaaa dilburnunda martı pisliğinin isabet edeceği hedef tahtası tabii ki bendim. ne yiyo ne içiyo bilemiycem, enteresan bi organizma şu martı denen hayvan. sonrası midye tava, ben midye tavayla hemen sakinleşirim.
o ne sıcak, o ne nem yahu. sigara yasağı başladı, ortalık kavram kargaşası. mado resmen sokağa masa atmış; ama içirmiyo, 100 m ilerisi pofur pofur. yani tamam dumansız hava sahası filan da "masaya kül tablası koyamam müdür kızıyo" diyen garson, masanın yanında ayakta durup içilmesine ses çıkarmıyo. lüzumsuz yere fıkralık oluyo insan.
misal, işte efendim hanelerde serbest; ama çocuğunuz varsa sigara içilen otel odası vermiyolar size. yahu, çocuk bütün gün evde dumanaltı, otele gelince mi çocuğu korumak aklınıza geldi? konu hakkında bilinçli bi anne-baba zaten odada içmez tahminen, çıkar balkona. üşenme bilinçlendir, nedir yani. hem otel odası evlerden daha iyi havalandırılıyo. düzenleyelim amenna ama insanlar da gerzek değil. "ay beceremezler şimdi en iyisi yasaklayalım, her nefeslerini organize edelim" haline sinirim ben. otel odası vermiyomuş. iyi, tatile çıkmasın evde fosurdasın, evdeki duman bizim dumanımız, cici çünkü. saçmalığa gel.
ve hatta ayrıca, vapur içinde 3 tane "kolluk kuvveti" adam sigara içenlere höt desin diye kol kola geziyo; ama elindeki 1 litrelik plastik şişeyi napacağını bilmeyen çocuğuna "denize at gel hadi güzelim" diyen ebeveynleri uyarmıyo. alt katta oturanlar üstten çeşit çeşit çöpün atılışını seyrediyo. tek höt diyen onlar. ben böyle ayılık görmedim. uyarı assınlar diycem, insanlığımdan utanıyorum. "sayın yolcularımız, lütfen denize çöp atmayınız". yaş kaç sizin ya, 3 mü 5 mi? gördüğünü mü algılayamıyosun, marmara zaten şehir çöplüğü olmuş. dişi ve erkek ayılarla doluydu etraf. denizde resmen şarküteri mamülleri yüzüyo, adam hala ve hala ve inatla pet şişeyi oraya atıyo. içimdeki canavar o adamı tutup attığı pet şişeye büzüştürerek sokmak istedi.
yahu madoda, masada oturan kız, cam kenarında diye elindeki pet şişeyi suya salladı elinin tersiyle. göz göze geldik, kafayı öne eğdi güldü, kaldırdı göz göze geldik, ben dik dik dik dik dik baktım, kafayı eğdi gülmedi. e ama nedir, "atla çıkar o şişeyi" demiyo insan tabii. karşısında oturanlar bi "aa naptıın" dedi, nokta. kafede oturuyo yahu, ne zararı var, garson gelip alacak iki dakikaya. rahatsız resmen. rahatsız, başka açıklaması yok. ben uzun zamandır bu kadar üst üste dehşete düşmemiştim galiba.
insan vapurun neresine bakacağını şaşırıyo. sağdan soldan yukardan çöp. hayvanlar ordusu. içimdeki canavar dirildi. ne o adalara gitti gezdi, deniz seyretti zarar ziyan fırtınası. nasıl bir vicdansızlık, terbiyesizlik bu ya. bi anne çocuğuna "denize at şişeyi yavrum" der mi? nasıl der? dibinde çöp kutusu varken? ben aptalım evet, basmıyo kafam. buna bile basmıyo. vapurda pet şişeyle portakal suyu satıyosan ama, bi zahmet topliycan o zaman. 6 kişilik aile, 6 tane pet şişe, aval aval bakınıyo etrafa. ya suya sallıyo ya da yere bırakıyo. bence biz millet olarak çöplerin sihirle yok edildiğini filan sanıyoruz. çöple ilişkimiz devekuşu düzeyinde, artık eminim. "ben görmüyosam yoktur". sallıyoruz, bırakıyoruz, unutuyoruz. o artık yok, attaa gittiiii. böyle usulca koyuyoruz bi kuytuya, koşarak uzaklaşıyoruz, oh mis, artık temiziz.
benim şapşal ilkokulumda çöp toplama yarışması yapardık. o kadar gaza gelirdik ki haftasonuna doğru dışardan okula çöp getirirdik. onlarca kez yazdım bunu, biz aptal çocuklardık. insan hiçbi bilinç edinemese de çöp toplamanın ne pis ve zahmetli bi iş olduğunu öğreniyo, çöpçülere saygısı artıyo. ayıptır ya. sağlı sollu ayıp işte. evinde bi gram toz olsa viledayla, arap sabunuyla girişen kadınlar, "piknik yeri"ne gelince masasının etrafına çekirdek kabuğuyla mozaik döşeyebiliyo. bu ne kadar seçici bi temizlik, seçici bi özen? evde olunca kadınlığına laf geliyo, dışarda olunca minik orman cinleri mi temizliyo, nesin sen kadın? kadın erkek çoluk çocuk, çöp üretme timi gibi sokaklarda. hiç mi gocunmaz insan, hiç mi içi acımaz? sigaraya gelene kadar, hacim başı çöp vergisi alıcan. hem çöpünü ayırıcak, ayrışmaya hazır hale getiricek, hem de presliycek, hacmini ufaltıcak, herkes birer wall-e olacak. yerse. höşür höşür kullanırken iyiydi, sonrasını da düşünecek. minik temizlik perisi diye bi şi olmadığını öğrenecek. hırr ve gırrr hatta.
sonra: "im not there". oh sakince, evde, mis. saatlerce joan baez'in adını hatırlayamama, delirtici.
ve daha da önemlisi, mütemadiyen: karpuzpeynir, karpuzpeynir.
8 yorum:
aslında dışarda oraya buraya çöp atmak da bizim hijyen tutkumuzun bir parçası sevgili deryik. elimizde var olan çöpü mümkün olan en kısa sürede kendimizden def etmek üzerine yaşıyoruz. o yüzden sokağa atıyoruz. çöp kutusuna kadar üstümüzde taşırsak pisleniriz çünkü. kimse elinde çöp taşıyan insan olmak istemiyor. kirli bişi o. bunun yanında, yere düşen şeyi de kaldırmayız, çünkü o da pis. kirleniriz, maazallah. sonra, tuvaletten çıkınca elimizi yıkarız, sonra musluğu kapatmayız. neden? çünkü yeni yıkadığımız temiz elimizi bir daha kirli musluğa değdirip kirletmemeliyiz. aksın o su. bize ne.
öyle yani. bu da benim gözlemim. yersen.
öküzüz biz öküz... Milletçe...
okudukça benim de sinir tavan yaptı. Kusura bakma ama harbiden ayıyız yani.
alx: yedim yedim :) katılıyorum efendim, seçici temizlik dediğim oydu zaten. kendi temiz olsun diye etraf pis olsun. hoş, nedir, hollanda ülke olarak yapıyo bunu ama birey birey görünce iyice sinir yapıyo bende.
abi: :)adam oluruz ama yahu. olabilelim.
bi' gün, ben minnacığım, annemle yürüyoruz arnavut kaldırımlı bir yerde.. elimde çöple kalmıştım(meyve suyu kutusuydu galiba) ne yapacağımı bilmez halde. onu kenara atıvermemle arkadan gür bir sesin "küçük! onu yerden alıp çöpe at" gibi bir şey demesi bir oldu. nasıl utandım, nasıl kızardım anlatamam. arkama dönüp de kimin bağırdığına bile bakamamıştım bu yüzden. yol boyunca bir çöp kutusu buluncaya dek o kutuya benden bir parçaymış gibi yapışmıştım. o günden beri çöplere aynı şefkati gösteririm. keşke herkesin küçükken böyle bir bağıranı olsa deryikimu. şu yaşımda, dem vurduğun bakışlarından yesem ağlarım yahu.
he bu da böyle bir anımdır =)
"...çöplerin sihirle yok edildiğini filan sanıyoruz. çöple ilişkimiz devekuşu düzeyinde... " bu acayip bir tespit, okullarda, ailede falan verilmez bu bilgi.
temizliği imandan gelen arkadaşlar akşam da kandil eda etmiştir, eminim. yine de suç onlarda deeel, hocalarında falan.
tuvalete atılan şeyin de aynı şekilde yok olduğunu, paralel evrene falan gittiğini zannediyoruz. danimarka'da bir kentte çocuklara sifonu çektiklerinde nereye gittiğini gösteriyor ve o atık suyun temizlenmesi öğretiliyordu. bu bir avrupa birliği projesi ve projenin ana fikri aynen senin kurduğun cümle "attığımız çöpün sihirle yok olduğunu düşünmeleri istemiyoruz"
ve evet çocukken ben de topladım okulda ve aynen söylediğin gibi hiç değilse o işi yapan insanlara saygım arttı, kendimce yardım etmeye çalışır oldum.
iğrenç insanlar sahiden.
indis: :) benim de başıma gelmişti küçükken, ondan böyle bakıyorum galiba. nesilden nesile.
calhan: sahi bi de temizlik imandan yahu.
mermaid: bi de çocukları var ya. en fenası o çocukları böyle alıştırmaları.
bir yerden baslamak lazim: gozumuzun onunde cereyan eden bu tip duyarsizliklara aninda mudahale edelim. oturdugumuz yerde soylenmekten iyidir. tabii sevgili annem yere tukuren bir adami uyardiginda "agzina mi tukureyim" diye senlikli bir cevap da almisti. as kendini gel aska.
Yorum Gönder