ama bir de "suç" var. suç olunca "ceza" var.
güzide kalıbımız der ki: kime göre neye göre?
herkese göre olsa di mi, ne güzel olucak. genel menel, bi şiler tutsa kıyısından köşesinden.
ezmese böyle ciğerimi gündüz vakti. çökmese nefesime sisler. di mi yani?
neyse, 53 maddede türkiyede suça giriş listesi buyrun burda.
kadınlarla ilgili her şey katiyyen yasak;
Adana’da birçok parti ve derneğin oluşturduğu Kadın Emeği Kolektifi’nin İnönü Parkı’ndaki basın açıklamasına katılmak. Bu eylemde, İstanbul’da kendisine polis süsü veren üç kişinin bir kadını bardan saçlarından sürükleyerek kaçırılması protesto edilmişti. İddianamede, protesto için, ‘Emniyet teşkilatı tahkir ve tezyif ediliyor’ denildi.
Emniyet teşkilatının saçı kısa anlaşılan, hiç şöyle tutulup sürüklenmemiş ki bu protestoyla tahkir ediliyor. oysa bir kadını saçından tutup götürmek ve kimbilir ne yapmak çok şanlı, kadına gurur veren bi harekettir.
türlü çeşitli güzellemeler mevcut; ama şahsi favorilerim kuş gribi broşürü, ıssız adam filmi ve ne idüğü belirsiz "salsa aleti".
che guevara isimli terörist, derken world economic forum fatihi tayyip'in gazzeyi protesto suçu.
yılmaz güney fotoğraflı takvim satmak. zincirleme suç tamlaması. yılmaz güney filmi değil, fotoğrafı değil, takvimini basmak değil, almak değil, satmak. yaa yaa.
bi annemler "ah ah ne tuhaflıklar gördük biz" filan diyo. en azından "darbe" diye adını koyup gün saymışlar. bu ne yani, ben neyin geçmesini bekliyeyim? tekerleğini son hız çeviren kobay fareler gibiyiz yemin ederim. teker hızlanıyor, dön baba dönelim, iki gıdım gittik sanıyoruz, rüzgarımızdan başımız dönüyor, nedir işte sonuç: teker aynı çember aynı, ya içindesin ya dışında kalacaksın.
"filistinli kadınlar yalnız değildir"miş. tabii ki değil. türk devleti orda da mevcut. hazır ve nazır.
Yunanistan’da bir gencin polis tarafından öldürülmesini protesto etmek, tabii ki suç. oralar eskiden dedemizindi, kumarda kaybetti. yunan polisi öldürünce biz de öldürmüş sayıldık. alexis kardeşim, havasından mı suyundan mı, bunlara yarıyor iki gözüm.
metin analizi egzersizi için: "sözde" kelimesi avı.
ekmek kırıntılarını takip ederek eve dönebilirsiniz.
---
chp şekilciliğin kitabını yazma yolunda. üniversitelilerin hak arama eylemlerinde yanındalarmış. harç zamlarında sessizliğiniz o kadar derindi ki resmen yankılandı beyfendi.
---
hadi bugün uzun yazalım jünyır. havam yerinde.
bitmek üzere olan kitaplar gelecek olanların heyecanını taşıyo. kitap okuyamadığım bikaç ayın acısı çıksın.
ofiste vaktim olunca, yine iş gereği, her iki diplomamın da hakkını veriyorum. kartvizitim var, çok gülüyorum ben. sadece fonksiyonunu yerine getiriyor: iletişim bilgileri. yoksa titrimden değil. neyse, orda yazandan yan çizdiğim zamanlarda, çok minik, çok teğet, içine giriyorum çevre konusunun. bi parmak bal çalmak. içim kuş, pırpır. heyecanlanıyorum, zevkle ilgileniyorum. filan. bıraksam dağılsa düzen, daha bismillah, yeni geldim; ama taklalar hızlansa? gibi ama değil. aklımdan geçiyor. düşünüyorum; ama üşeniyorum. üşenmek de değil, zamanı var.
büyümek nedir filan çok düşünmüyorum aslında. ona yaşlanmak da denebiliyo; ama sanırım planlamak biraz. ertelemek değil; ama acele etmemek. acele etmek bir erdem değil galiba. son dakika olmasa da olur mu ne? bilmem, daha önceden o kadar son dakikada, bi anda, bi çırpıda oldu ki hayat, şimdi planlayabiliyor olmak uçsuz bucaksız bir okyanus gibi. korkutuyo. yaş 25'e geliyor. "mı acaba"larımla mutluyum.
istanbuldan ankaraya taşındık, gitmem düşünülen/ gitmenin iyi olduğunu düşünmeye başladığım bi lise seçeneği vardı, sınava girdim, o liseyi kazandım. tek seçenekti niyeyse. sonra ben üniversite kampüsü gezisi yapmış, bölümünü ince ince araştırmış, hocalarla konuşmuş tavsiye almış filan bir liseli değildim. kampüsümü okulu kazandıktan sonra gördüm. iyiydi güzeldi, biliyodum, hoşgelmiştim; ben esas bu şehre gelmiştim. yurt konusu elimde patladığında ve okulun açılmasına iki gün kala, ilk bulduğuma yerleştim, 2 yıl kaldım, çok da güzel geçti. keza yükseklisansta da, iyi bir referansı olduğu için ve aslında sadece bölüm cazip geldiği için, hollanda, okul vs didiklemeden gidiverdim. tek başvuru yaptım. ülkeye indim, den haag'a gittim, kalacağım yer hala muammaydı. bursum muammaydı. hoşgelmiştim, kısmetti, o kadardı işte.
üniversite son sınıfta çalışırken işi şöyle bulmuştum ben: "hocam sıkılıyorum napiym?", cevap: ta taa- 9 ay proje. filan. ilk seçenek o da, sorgulamadan. master dışındaki seçenek de bir taneydi: kelaynaklar. o olmadı, bu oldu. o da çok mümkündü. ankaradaki işim tezim biterken karşıma çıktı, bir rica ile, tezi teslim ettim ve ertesi gün ofisteydim. burdaki işime de sabah 9'da başvurdum, 9.10'da aradılar, randevu alıp görüşmeye gittim, oldu. filan. bi seferde, bi çırpıda. ilk seçeneklerimi seçtim hep ben sanırım, ötesini aramadım, taramadım. sonuçları da iyi oldu şansıma. çok özetleyecek olursak: taştan taşa atlar gibi, boka basmadan. ben mi şanslıyım yoksa aslında işin içinde bi tercih var da fark mı etmiyorum, bilmiyorum. bi tane seç, uğraş olsun, denk gelsin olsun, bırak olsun; ama hep o bir tanecik, biricik. ikinci seçeneksiz. ikinci seçeneğin ortaya çıkma ihtimalinde bile (bkz. kelaynak meselesi) çok büyük stres yaşamıştım.
şimdi büyürken ya da durulurken ve yerleşirken, durum şu: "at sırtında orta asya stepleri" heyecanını bitirmiş, kavimler göçü yorgunu; ama bi yandan da geldiğine gördüğüne karşı hevesli türk süvarisiyim. benzettim, yerseniz. seçeneklerim var. "hep batıya" değil yani. güneylere inebilirim, kuzeyde çam ormanları filan, oturur beyliğimi kurarım, sid meier civilizations, falan filan. benzetmeden yılmiyciim.
hala okuyan varsa aklına şaşarım.
bünyem yeni mezun heyecanı aradığında oluyo arada böyle.
acelem yok, o güzel.
geçen cumartesi günü kilyos, bi insanın kendisi için yapabileceği en güzel şeylerden biriydi.
1 yorum:
:) okudum ben:) yaptıkların "ötesini aramamak" dediğin, suda debelenmek yerine kendini akışa bırakmak olmuş. çok iyi olmuş:)
Yorum Gönder