biçerdöver gibi, uyurgezer gibi bi şi.
kadın dayak yiyince, kocasıyla barıştıranlar hep bunu der: kocandır, yapar.
bütün bir aile bi kadının canına kast edince yine aynısı: kol kırılır yen içinde kalır.
bunu söyleyenlerin hayatlarında hiç kolları kırılmamıştır oysa. şöyle dirsekten bileğe 10 ayrı yerden kırık nedir, bilmezler.
kadına sığınma evi açmak nedir, neden gereklidir, açarken neden kırmızı kurdeleli tören yapılmamalıdır, bunlar ince işler. biliyosunuz bu ülkede "açılış", bir koyun, bolca alkış, bir kırmızı kurdele görmedikçe sayılmaz. duyurucan, ilan edilicek, kapısı çelenklenecek. böyle sığınma evi açıldı zamanında bu ülkede. alay eder gibi. hani evlilik yaşı gelmiş kız varsa evde çatıya testi koyarlarmış, o kıvam. cümlealem bilsin.
camdan atılan (ben düştüğüne inanmayanlardanım, üzgünüm) ve sonra amcası tarafından bıçaklanan 17 yaşındaki kız ailesine teslim edilmiş. bu bir nedir? kendi isteğiymiş. 17 yaşında bir çocuğun isteği kamu yararından sonra gelir. çocuk yahu. bu çocuğun koruma altında olması ve belki de kimlik değiştirmesi gerekirken hale bak. öldürüp teslim etselermiş, az iş çıkardı aileye. şimdi ohoo, katil adayı bul, yöntem düşün, öldüğünden emin ol - ki kız ölmek bilmiyor, cenazesi hapishanesi cart curt.
işte bu tip haberleri görünce, "kadınlaarrr, can vereennn, seveceeennn, annelerimizdiiir, cennet anaların ayaklarının altındadıııır" diyen ilk yetkilinin kolunu kırmak istiyorum ben. kadına anca böyle bebe battaniyesi pozisyonu reva gören kafaların kollarını büke büke aybüke. anladınız siz. "bekar evi"nden bi ev dolusu erkek anlaşılan bu ülkede binlerce kadın bekar bekar çalışıyor, kazanıyor, vergi ödüyor, emeği sömürülse de bir hayat kurmaya çalışıyor. bu kadınların, her gün yaşadıkları hak ihlallerini bi kenara koyup "çok şükür bugün de güneşi batırdık" demesi, yaşadığına, eğitimine, işine şükretmesi bekleniyor.
hatırlatılan hep bu: "sen yırtmışsın, daha ne, bak orda bir yerde birileri namus adına linç ediliyor". evet, görece "şanslı" kadınlar var, bazı haklarını elinde tutabilmiş, azınlıkta olanlar... ama ne acı ki bu kadınlar hemcinslerinin hakları, hayatları yok edildikçe onların vebalini çekmek, vicdanlarında onları taşımak ve kendi haklarından feragat edip o acıyı hissetmek zorunda. kendilerine sıra gelemiyor. tarifi zor bir şey bu. erkeklere de söyleniyor benzer şeyler, çok farklı değil. ama kadına söylenenin çok daha derin, katmerli, "hayatta olduğuna şükret be güzel"e varan bir yanı var: "şikayet etme, şükret!" deniyor. talep ettiği hak ona lüks görünüyor; çünkü şu anda bile haddinden fazlasına sahip sanki.
ben orda bir yerde 17 yaşında bir kızın katillerine devir teslimini okuduktan sonra, bir sürü kadın ve bir sürü erkek bunu okuduktan sonra, hayat aynı devam etmiyor. üzgünüm, edememeli. biz şimdi üç vakte kadar o kızın öldüğünü okuyacağımızı bilerek diğer haberlere devam ettiysek, şimdiden kızı gömdüysek, "şanslı" kadınların şansı çok büyük bir soru işareti. siz, sırf bir grup adamın kafasına yatmadı, körcahil uyarılarına aldırmayıp işine devam etti diye yüzüne kezzap atılmış, kör olmuş bir kadın öğretmen tanımadıysanız, "şanslı azınlık"ın nasıl sallantılı bir şey olduğunu bilemezsiniz. bu sadece cana kasıt anlamında değil, varlığın reddiyle ilgili bir temel sorun. orda bir yerde, uzakta değil tam da devletin göbeğinde, yangında en son kurtarılacak şeylerin başında kadın geliyor, gemiyi ilk kaptan terk ediyor.
-----
"kadın hakkı yoktur, insan hakları vardır, çünkü kadın nihayetinde insandır" diyen çok. o zaman çocuk hakları da yok. yaşlı hakları, engelli hakları, eşcinsel hakları, azınlık hakları da yok. hepsi insan. hatta insan hakları yok, çünkü neticede biz de hayvanız, niye özel muamele çekilsin? "canlı hakları" diyelim, bırakalım. bakınız: örümcek ve böcekleri saydığımızda insanoğlu azınlıkta kalıyor, türcülüğe gerek yok. laf ebeliği değil bu, kitabı var: animal liberation.
insan hakları genel bir şemsiye olsa da bunun alt kalemleri mevcut, üzgünüm. çünkü hepsi birbirinden farklı yapıda ve farklı tezahürlerde. toplum düz çizgi değil. toplum bireyler toplamı da değil. birey hafızasının ömrüyle toplum hafızası kıyas kabul etmez.
bugün o eşit iş, eşit ücret diyen sendikalarda çocuk işçi yoksa, kadın işçi yoksa, engelli işçi yoksa, bunların hepsi ayrı ayrı birer sorundur. çocuk sürekli dayak yiyor okula gitmiyorsa, "kadının yeri evi olmalı"ysa, doğum izni, kreş hizmeti yoksa ve engelli evinden bile çıkamıyosa, uygun teçhizat yoksa bunlar aynı şey değil. kadın haklarının varlığı "korunmaya ihtiyaç duyan acizeler" olduğu için değil, ataerkillik denen yapının varlığından kaynaklanıyor. yoksa eşcinseller, azınlıklar veya engelliler de aciz değil.
"feminizm" denince "amazon ordusu hepimizi kesecek" veya "hepsi kendi pipisi olsun isteyen bıyıklı lezbiyen" anlamak "eşcinsellik bi hastalık" demek kadar abes artık. zaten mesele ataerkillik, cinsiyet rolleri. hepsini kapsıyor, hiçbirini ayırmıyor. mesele işte bu kızı ailesine teslim edilmesi. mesele bu yapı. mesele yen içinde kalmak, mesele yenin kendisi. nokta.
4 yorum:
ağzına sağlık.
Herşey kadınların isteğiyle bu hale geldi. Namus cinayetleri de, başka kadınların "orospu" diye yaftalanması da, kadınların toplumda yer edinemesi de. bu eylemi yapan erkek belki, ama onları yetiştiren kadın, isteseler bu izni onların elinden sadece birkaç dakikada alırlar... kadının en büyük düşmanı kadındır... Talisman söylemişti "cadı avlarında ön saflarda hep kadınlar yer almıştır" diye.. çok doğru... kadınlar kendi aralarında barış imzalamadıkça (ki bu imkansız) kadına sırf kadın olduğu için yapıştırılan etiketler de, namus cinayetleri de bitmez kardeşim.. ataerkil denen yapıyı kadınlar kendi ellerile inşaa ettiler.
feminizm de benim gözümde "bıyıklı kadın" anlamından başka hiçbirşey ifade etmiyor...
bilemiyorum belki bu son derece basic bir ifade şekli. daha ağdalı cümleler kuramasam bile özünde doğru olduğuna inanıyorum bunların..
içimi şişirdin. bir güzide deyimimiz daha var deryikciğim "kan kusup kızılcık şerbeti içtim demek". bir de aklıma şunu getirdin, "herkes bir engelli adayıdır" hani böyle korkuyla yardıma sevketmeye çalışma hali. hep aynı tavır sanki.
ısırganotu: teşekkür ederim :)
esther: kadınların "isteğiyle" diyemem; tabii ki kadınlar da bunun içinde yer alıyor. bana stockholm sendromunu hatırlatıyor, kadının güçle ilişkisi mesele. çok bilinçli bir tercih mi, şüphem var. ama virgina woolf olayı "kendine ait bir oda"da çok detaylı anlatmıştı; bu ha deyince var olmadığı gibi, ha deyince yok da olmuyor.
ataerkilliğin erkek homoseksüelliğine karşı takındığı homofobik tavır da mı kadınlardan? dediğim gibi, bu bir bütün, erkeği de var kadını da; ama temelde "güç" kavramıyla ilgili ve kimin bu güce sahip olduğu da mühim bence.
valla bıyığım yok ve feministim :) feministler de kadın. hani kadınlar barışsın, birbirini yaftalamasın dedin, ondan söyledim.
Yorum Gönder