10 Ocak 2010 Pazar

ellerini yıkadın mı oğlum sen

astoria'nın sineması güzelmiş yahu. pek ihtimal vermiyodum. yani salonu değil de fuayesi. mars'ın kırmızı fetişi zaman zaman seda sayanı düşündürtüyo ama olsun, bence şıktı. koltukları da güzeldi. biraz ufak, ona da olsun. vavien sempatik bir filmimiz imiş, iyi ki yapılmış. avatara gitme konusunda tereddütlü bir isteğim var, kalabalık dağılsın diye bekliyorum galiba ya da bahane.

iki gündür haymana pancar dolanıyorum (böyle bi laf biliyorum ama galiba tam anlamını bilmiyorum. boşuna, amaçsız filan demek sanki. bilen söylesin, yoksa annemin uydurduğuna emin olucam). çok da mutluyum. hava ne güzel ısındı hele dün.

görev bilinciyle galata- çukurcuma- tomtom. her yer kömür, is olmuş, fena. portakal sucular, sıkmacılar dolu her yer. böyle ufak şeylerin yaygınlaşıvermesini seviyorum ben. antikacılara nur yağdığından beri, arka taraflara bi haller olmuş. ankaradan çiftini 10 liraya aldığım özbek işi tokanın daha ufak ve tekine 20 tl istedi amca, benim güzel hatrım için- tabii ki. oysa daha içeriye girerken bana "helloo miss ooo" dediği için, kazıklama niyetini belli etmişti. neyse işte. "bu ne kadar" diye sorunca lafa "o dağlar aşarak geldi, yapan usta kör oldu" diye giriyosa bilin ki bunun tek sebebi kazığı meşru kılmak. bence yani, teşhis tecrübeden. o tokadan da her yerde var allahtan, kazık teşhis aracım. galatasaraydan meydana yürümekse bi işkence. arkalar güzel, arkalar mis. kaç saklan bul gez.

bi çantacı buldum. atraksiyonlu deri çanta, kemik veya parşömenden takı alacak param olursa, aklımda. yanlış hatırlamıyosam bergamalı (ya da alanya? ne alakaysa) bi amcaydı dükkandaki, takı yapan iki teyzeyle uzun uzun malzeme konuştular, beni gören olmadı. parşömen kağıt değil deridir. loyloy. güzel öyle sohbetlere, el emeğine denk gelmek.

azra tüzünoğlu'na şizofrenik üçüncükişileştirmelere direndiği için alkışkışkış.

bugün, denizin en kuzguni lacivertimsi halinde, martı kanadı kafama çarparak vapura bindim ben. evet martı çarptı. karşımdaki kızın gözünü oymak üzereydi aslında. çok güzeldi. uçan köpükler gibi, vapurların sokak kedisi gibi, istanbulluların yüzünü güldüren tek şey vapur martıları. uçan balon gibi. ne bileyim işte. gri-lacivert deniz üzerinde kanatlarını lodosa teslim etmiş asılı duran güzellikler.

sonra, emir büyük yerden olduğu için, nergislerimi kaparak doğruca modaya, artık saçını siyaha boyatmayan teyzeme. büyük teyzeme. ailenin en güzel yemek pişirenine, kabak tatlısına. bahariye filan, insan deniziydi. kadıköy meydan delik deşik olmuş, görmeyeli. tenhalardan vın vın. sonra baktım ki vapur kaçtı kaçacak, koşmadım, hop kup griye. kup griye yemeden eksik olurdu zaten. beyoğlunda da inciye uğramayınca eksik olurdu eskiden, artık pek yapmıyorum. neyse, teyzem nergisleri bi an için filbahri sandı uzaktan ve filbahriler bulup getirmek istedim. Sabuş'un ablası olur kendisi. 85 küsur yaş. "rahatsızlanmışsın teyze?" diye sorunca, "yaşlılık hastalığı benimki, geçmez bundan sonra" der genelde. yine dedi. kardeşini ve kardeşimi sordu, gözleri doldu, nergis kokladı yalancıktan, geçiverdi. bense yanındaki oksijen tüpünü hiç sormadım.

lodosun en güzel yanı, havayı yalancı ısınmalarla yumuşattıktan sonra, çatlarcasına, tüm "hadi artık yeter" sabırsızlanmalarına cevap verir gibi, hiç nazlanmadan inivermesi. lodos, iner. yağmur gibi görünür ama bence o inen şey lodos. çözünüverir. lodos patlaması başka bi şi, o zaman vapurlar iptal. lodos inerse, vapurdaysanız, güzeldir. sıçana dönmek dahil.

bi de türkiye judo şampiyonu bi kadın röportaj veriyodu kup griyemin karşısındaki masada, hatta olimpiyat madalyalı filanmış duyabildiğim kadarıyla. şuna yakın bi şiler dedi son cümle olarak: "spor bi kültürdür. herkes judo yapsın demiyorum ama izlemeyi öğrenebilirler. müsabaka takip etmek spor kültürünün bi parçasıdır. küfredip stres atmak için futbol izlemek, maça gitmek yetmiyor, tonla spor dalı var, yapamıyolarsa da sevdikleri bi spor dalını takip ederek, kurallarını öğrenerek, destek vererek bu kültürü edinebilirler". mis gibi bi özet bence, paylaşiym dedim.

sonrası pazartesi.
rilke yudum yudum su gibi, satır satır bi zevk.

4 yorum:

Damlo dedi ki...

astorianın sineması çok fena, tuvalette tivi izliyosun her şey kırmızı, parlak, simli. hele azıcık uzun kalırsan hayat kırmızı zannedebilme ihtimalin yüksek. ama öyle bi locası var ki diğer sinemaları solda sıfır bırakan özelliği o. sanmasınlar ki kırmızıya vurulduğumuzdan gidiyoruz.

deryik dedi ki...

mars yüzeyi canlandırması bi nevi :)

Aleksi dedi ki...

1- lodos demek başağrısı demek.
2- beyoğlunun arka sokakları çok "gentilles". mutenalaştırma kol geziyor. istiklalde de polis kol geziyor.
3- ayrıca sinemaya beyoğlunda gidilir.

deryik dedi ki...

alx:
1. olsun varsın.
2. mutenalaştırma hakim ama henüz her yerde değil; içten içe geliyo. istiklali geç, okulda polis fink atıyo. adamlar güney yokuşta arabayla volta atıyo resmen.
3. gidilir ama bilet ve film olursa. hıh.

Powered by Blogger

eXTReMe Tracker