18 Ağustos 2009 Salı

yeşilimtrakımsı

Yok olmuyor. ben her sabah iyi bi haber arıyorum şu gazeteler dolusu, elimde değil.
bulamıyorum.

ofisin ortasında sinirimden ağlasam yeri.
Macahel'e 8 tane hidroelektrik santrali kuruluyormuş. siz macahel'i bilir misiniz? macahel/ camili bu ülkenin doğasının ne derece değerli olduğunun kanıtıdır. göz bebeğimiz olması gereken yer orası işte. burda yazmıştım. Dünya'da UNESCO biyosfer rezervi listesindeki 23 yerden biri. ben bunu okuduğumda hollandada sevinçten pırpırlanırken, içimde hep bi "burayı turizm cenneti yapmasınlar, ortalığı asfaltlamasınlar" kaygısı vardı. asfalt ne, adamlar santral yapıyor!

ve bu adamlar ülkesini seven, en bi vatanperver kalın enseliler olarak alkışlanıyor da ben işte, o adamın dediği gibi, çevreci kaltak oluyorum. öyle çünkü. çevreyle ilgili en ufak endişenizde bütün hükümet ve bakanlar kurulu sizi çiçek tozu yutmuş manyaklar olarak lanse ediyor. diğerleri içinse "anne ben tiyatrocu olucam, parasız yaşiycam" diyen çocuk kadar saf ve sevimlisiniz. bakınca "yazık" diyor: yazık, ne de iyi niyetli, ne şirin! alıp evinde besleyebilir. oysa ikisi de sıradışı bile değil.

hem iktisat dediğin şey kıt kaynaklarla ilgiliyse, kaynaklar da doğalsa, e yani? denklem tutuyor. ben yanlış bilmiyorum üzgünüm, birileri ısrarla yanlış yönlendiriyor; çünkü çevre politik bir şeydir.

EPDK'nın izniyleymiş. zaten her şey izinli, kanunen doğru, tasdikli ve belgeli. en sevdiğimizden yani. yarın da ÇED alırlar. çünkü baraj değil mübarek, çiçek püskürtme makinesi.

mühendis taraf haklı olarak projeyi savunuyor. normal şartlarda, rezervli sulama barajı yapmaya kalkmadıkları için teşekkürü hakediyolar tabii, neticede yukardan su iniyor, aşağıda fırfır pervanelerden geçip enerji oluyor filan. HES bu. bir hasankeyf'ten, ılısu barajından farkı da bu. neyse. izinliymiş, UNESCO da destekliyormuş. UNESCO'nun HESleri biyosfer rezervinde desteklediğinden emin değilim. genel olarak bir tercih olabilir, baraj gölü yerine HES istemek tabii ki mantıklı. ayrıca bir baraj değil, SEKİZ barajdan bahsediyoruz. yemediniz içmediniz, burayı mı seçtiniz yani?

ve tabii ki en komiği "600 ağaç gidicek, parasını vericez" mantığı. bakanlık da ağaçlandırma yapacak o parayla- teoride. işe yaracağından eminler, aynı işi göreceğinden. çünkü "orman, rezerv ve ekosistem 1+1+1...... sayıda ağaç demektir" hala.. öyle bi ağaçlar topluluğu, o kadar. hayatları boyunca 200 yıllık çınar görmemişlerden çıkıyor bu görüşler bence. aynı kafa, "bugün 10 kişiyi katlettik ama parasını verdik, yarın 20 çocuk doğurucaklar" da diyebilir gibi geliyor bana.

yok hayır otkafalı değilim, yeşil bürümedi gözümü. insanla ağaç bir mi aa tabii ki diil. biz toprakta yetişmiyoruz, gerçi bunu da herkesin bildiğinden emin değilim.

sadece saçmalığını söylüyorum: olay sayılar, eşitlikler ve 4 işlem değil maalesef. olay siyaset. olay HES belgesi de değil. olay bu ülkenin çevre bakanından utanmakla ilgili. sürdürülebilir politikalardan sadece tekerlememsi laflar anlaşılmasıyla ilgili. parasallaşmış çevre kalıplarıyla iktisat yapılmıyor, yanlış işte. kalkınmanızı sevsinler, insanı eğitiminden soğutuyor. "yok o kalınma değil benim okuduğum, harbi kalkınma yani, cici olan" açıklaması. ben "parayı verdim, 600 ağaç kestim, bunu da dünyadaki 23 yerden birinde yaptım" lüksünü anlamıyorum.


biri bile yapılsın, kahrolurum acımdan.

---
organik pazar teyzeleri ile "yeni zelandadan gelen böcek kanadı tozu o kadar organik ki tek tercihim" ablaları da gık derler umarım. hani ekolojik, organik, doğal... yenmiyor ya da yüze sürülmüyor gerçi, sayılmaz mı?

organik ürün aşkına okyanuslar aşılarak kozmetiklenilmesine de ayrıca gıcığım. sonra uzun uzun yazabilirim ama başlamışken püsküreyim: ne yani, sen kırışmiycan diye karbon sala sala geldi o doğal mucize. neresi ekolojik bunun? yerel olmadan ekolojik olunur mu? aktara git, eczaneye git, en doğalından bul. bakınız kokusuz sarımsak şampuanı bile var yani, neyi aradın da bulamadın. bilmemne firması etiketiyle piyasaya sürülmese yetmiyor organikliği sanki. ekolojik ama hem de havalı, bir statü sembolü olmalı. çok çok sinir oluyorum bu "çevreciyim, dibine kadar faydalanıyorum nimetlerinden" kafasından. organik ya, ona organik. onun cildini beslesin diye var o kadar ot çiçek. okyanuslar aşsa da önemli değil, maksat bebek poposu yumuşaklığını cilde zarar vermeden sağlamak. gwyneth paltrow hepsi yarabbim.

aynı ekol faydalı diye mango, avokado, lychee filan yiyerek ölümsüz olmaya çalışırken şeftaliye burun kıvırıyor: yeterince egzotik değil, organik de olamaz. organik her zaman faydalı demek değil hanfendi. bildiğiniz üzere, böcekler de organik şeyler. elmanızdan çıkınca tiksiniyosunuz oysa. ayrıca madem organik, hindistanda inek boku sürüyolar yüze, sivilceleri önlemek için. hani bi yaşam şekli ya organiklik, ondan diyorum.

hııırr kere gırrr. ne olduğunu bilmeden işine geldiği kadarıyla çevreciliğe tilt oluyorum, tilt!
bi yandan adamlar çevreciyim diye içine tükürür, barajlarla kucaklar doğacığını, diğer taraftan yeşil tercihler statü belirler, nemlendirir, gözenekleri temizler. ne güzelmiş.

4 yorum:

mermaid dedi ki...

bin kere söyledim yine söylerim: aslında zor!

Damlo dedi ki...

burda senin için bi şi var:
tık

deryik dedi ki...

mermaid: of. gibi ama değil. valla bak :)

damlo: kuş! güzelmiş :)

Damlo dedi ki...

sen de böyle bişi yapabilirsin bence dolabına. çook tatlı durmuş

Powered by Blogger

eXTReMe Tracker