bu aralar ben yazamıyorum galiba. yazmıyorum ya da, bilmiyorum. derginin 3. sayısında pas dedim mesela, gln beni isteksiz bulmuş aşağıda bi yorumda (alıngan taze deryik), hava grrrii grrri. falan fülün. halbuki yani... ben kağıda, buraya, küçük defterime, elime, çizgili not defterime vs vs... sürekli bi şiler yazıyorum. yazı ishali. notlarlarlar alıyorum. iş için kullanılan kalınkırmızıdefter var malum bi de.her yer bolca yazı yani. ammavelakin... okunacak şeyler değiller. safi not. isteksizim evet. kendime bakıp "peh" dediğim günlerden bu ara. peh peh deryik, breh breh deryik. kendime yaranamıyorum, olur öyle arada.
kafam çok dolu. başka şeyler düşünüyorum. artık iş güç vs planı yapma zamanının geliyo oluşu (bkz 3 mayıs 2008, kapı gibi) ürkütücü. ben fark ettim de, iş aramayı bile bilmiyorum. kendi içinde sistematiği olan bi şi. tek bildiğim istanbulu istediğim. çocuk gibi bu da. her zamanki gibi istanbul inadımın tuttuğu günler. içten içe bu inadın 6-12 ay arası gecikebileceğini bilmem... 6-12 ay daha ankara... kısa zamanlar bunlar normalde. ne ki yani. yatçaz kalkcaz 24 buçuk olucaz, sıra istanbula gelmiş. yuh 24 buçuk. benim içimde yükselen bir "vakit yok vakit yok koş deryik koş" telaşı var. geç kalıyorum istanbula. gerçi hep vardı bu his konu istanbul olunca. yani gümüşsuyundan dolmabahçeye 15 dakikada inememiş olmayı bile seviyorum ben. hiç koymaz bana trafiği telaşı gürültüsü. burda yok mu sanki? en azından karşılığını veriyo istanbul. her istanbul dönüşü yaşadığım hayalkırıklığı 3-4 günümü alıyo. ve artık sanırım erteleme bahanem de pek yok. annemin benim için yemek seçtiği ilkokul öncesi dönemi geçeli bayaa bi oluyo malum. atıl kurt. kıpraş.
dedim ya, kafam dolu. başka kalemler de var. gecikmeler var. benim pimpirikli hallerim var. güvenli suların rahatlığı var. tesadüfler var mesela, istanbul fikrini iyice aceleye getirmeme sebep olabilecek. galata köprüsü var. dolduruyorum kafayı. örümcek ağı gibi, ortasında istanbul... derken ankara. şu iki gündür o kadar istemiyorum ki bu şehri, sanki şehrin suçu. lise sonda da olmuştu bu. küsüz şu an. zavallı ankara aslında. gözümü istanbul bürüdüğünde hıncımı ondan çıkarıyorum. ama napiym, paçama yapışmış bırakmayan arsız bi velet gibi bazen. ben de haydarpaşa merdivenlerinde ufka bakıp "seni yeniciim kahpe şehir, geri geliciim" diyen adam. tamam acelem yok diyelim ama, bi şehre geç kalmışlık hissi de zor be kuzum.
neyse işte. bu ara prison break seti gibi ankara. kaçış planım bile yok üstelik. haliyle yazmak filan... fazla tekrar olacak. hep aynı nakarat bir blog için bile fazla, ki çoktan doz aşımı yaptım bence istanbula gitme isteğim konusunda. gözümün önüne gelen kareler var, fonu hep istanbul. zor olmayan kareler. o karelerden uzak olmak biraz iç buruyor. aslında zor değil tamam da, kolay da demedik yani. olsun o kadar.
dün kızılayda bana merhaba diyen seher (di mi isim? çok kötüyüm bu konuda, yanlışlık varsa özür dilerim). ne iyi ettin ya. günüm renklendi. bi daha meraba :)
6 yorum:
deryikumu, blogu açalı 2 sene olduysa sanırım ben 1.5 senedir hergün buraya uğruyorum :) aslında zor değil diyosun ya hep, sanki bu ara zor işte kardeşim diyebilme ihtimalini hissettim. benimkisi ya blogu kapatırsa, ya artık yazmazsa korkusudur, bencilcedir :)) sen iyi ol :)
Lütfen ben gelmeden gitme bir yere! Daha Seymenler'de piknik yapacağız, saçma sapan yerlere gideceğiz. Belki Kavaklıdere Sineması yeniden açılır, hayat bayram olur.
Ankara'yı o kadar çok sevmek ki; sevmeyeni anlayamamak.
Arkada Van Gogh var.
gln: yok yok yazarım ben yahu. kafa boşaltıyorum, önemli bi alet benim için blogcum. arada bi "zor işteeeğ" diye ağlaştığım oluyo, geçer :)
jelatin: tamamen seninim jella. bi yere gidemiyorum zaten :) piknik sepetim, kareli örtüm ve pazar sabahı şapkalarım hazır, bekliyorum. viktorya dönemi şıklığında süzülüciiz parkta. oui, arkada van gogh var. yoksa siz de mi müzeden o posteri alanlardansınız efendim? :)
Ben aynı resmin teneke kutulusunu aldım. Yani şöyle güzelce bir teneke kutu üzerinde bu resim var. (Ah mavileri ne kadar güzel değil mi?!)
Makyaj malzemelerimi koyarım diye aldım. :S
kızılayda merhaba diyen seda (: aslında s'yi bile akılda tutabilmen güzel.Mesela ben ilk tanıştığım kişinin adını saniyede unuturum ikinci hatta üçüncüde hafızama oturur.
Hiç tanımadığın biri bir anda pat, karşında ve konuşuyor zor olsa gerek.
Sağol anlayışın için..
(yazılarını takip ettiğim bir kişiyi karşımda görünce şaşkınlık belki ve ondan kaynaklanan cesaret.)
Tekrar merhaba (:
hah evet seda... daha mümkün. normalde "yok hayır sende seher tipi var" diye inat edebilirdim ama etmiyorum, tamamen unutkanlık :)"mevudugaga" desen tanırdım ama ben de "aaaa" derdik karşılıklı :)
Yorum Gönder