26 Mart 2008 Çarşamba

aysaysbeybi.

geçen gün boncuklarımla tek gecelik uzatmalı bi aşk yaşadık. yine manasız derecede sallantılı ve asimetrik bi kolyem oldu. defne'ye de kolay küpe ve bilezik işte şıp şıp. buçukluk onlar. bi sonraki procem için kızılayın tamamında "pardon sizde kalın kadife kordone var mıığ" diye gezdim. ya kalın değildi, ya kadife değildi ya da kordone bile değildi. kordone terimini kullanınca insan kendini büyümüş hissediyo. sonra böyle parmağını uzatıp "böyle kalın olucak, kordone işte ya uf bilmiyosunuuuğğzz" diye içlenebilir bile. annemden arak kelime haznesi. var böyle terimler... "pili" filan yetmediğinde, "robadan elbise" mesela. vuhu jargona hakimiyetle kalplerde bi numara olabilirsiniz.


neyse işte, ilk gördüğüm yer olan sulu hana kös kös döndüm, aldım. fizikte ilk ne öğretilir: yer değiştirme sıfırsa iş yapmış sayılmazsın. işte böyle hayattan kopuk bi şi fizik. peh. onca yol git, yine de yaranılmaz.

Sâbuş biraz hasta. nefes alırken zorlanıyo, üşütmüş. alamadığı nefeslerin arasında "kolyene bakıcam" dedi. o hep görür kolyeleri filan. Bu diyarlarda mardi gras diye bi şi olsaydı, eminim en önde olurdu her sene, bütün kolyeleri kapardı. bi tane minicik, ufaltılmış kokoş çanta bulmuş,bozuk para koymak için. böyle sanki deri, sanki öğretmen çantası; ama avuç içi kadar. ben onu bileğimi takıp kırıttım, eğlendik. hırıltılı nefesinin arasında yeni yüzüğünü gösterdi. enerjisini bijüteriden mi alıyo, adeta bi anime karakteri midir, nedir bu hal diye düşünüyorum. mümkün. yaşla iyileşme hızı ters orantılı. velakin içi yaşlanmıyosa insanın, nası sinir oluyo bu geç iyileşme haline... 82 yaşında pasta yapmaya başladı kendisi. kahveli, vişneli, portakallı... bi de güzel, bi de hafif. gizli yardımcısı da var. yatakta uzanmış nefes açıcı şurubunu içerken "bunu da yapalım" diye karamelli bi şiler gösteriyodu. karamelli pastamız, şıkır sahte inci boncuklarımız ve çocuklar gibi şeniz. Sâbuş evi, en mutlu ve gizli kovuğum.

şimdi sabuş hastanede, oksijen takviyesi alıyo yarına dek, ilaç filan. iyiymiş. o hiç sevmez ki hastaneleri, beyaz gömleklileri... gerçi bazı doktorlarını sever, hatta bir kadın doktora kendi yaptığı kolyeyi hediye etmişliği vardır. her kolyesinin de hikayesi olur: kırmızılar alev alev yanar, maviler dalga dalga yüzer, yeşiller baharı getirir, sarılar ya güneş ya da papatyadır filan.

sabuş rüzgarda üşüttü, ciğerleri eskinin bronşit yorgunu zaten...
annem iddiası, kolyeleri görünsün diye ceketini iliklememiş olduğu. gözleri görünsün diye güneş gözlüğü takmayışı gibi.
ihtimal: bayaa yüksek.

anneannemi ben cidden çok, tuhaf derecede çok seviyorum.

2 yorum:

Adsız dedi ki...

o zaman çok geçmiş olsun, sevdiğin kadar çok...

deryik dedi ki...

teşekkür ederim..

Powered by Blogger

eXTReMe Tracker