O geceden beri ilk kez saat 10'dan sonra (hatta saat 8den sonra) tek başıma, yürüyerek yurda döndüm; çünkü bunu yapmam gerekiyodu, fanusiçigülü değiliz vesselam. Etiler'den üstelik, paşa paşa yürüdüm.
Tuhaf bi his. Korkunun doğuşunu izlemek çok daha tuhaf. Elimdeki minicik çantayı bileğime dolayıp kollarımı kavuşturmuş yürürken aslında "kucağımda kaşıkçı elması var" imajı çizdiğimi fark edip güldüm. Işık altından yürümek, trafiğin yoğunluğuna şükretmek, insanları süzmek, yaşlı ve mutlu çiftlere sırnaşmak...
Ama en zoru en sona kaldı: Yanımda sadece site duvarı varken ve trafik azalmışken, önümde dört liseli genç yürüyodu- liselilerden korkmak tuhaf belki ve yenmek gerek işte. Arkalarında kaldım sakince. Sakin olmaya çalışıtığımı fark etmek de tuhaftı mesela. Sonra ikisinin karşı kaldırıma geçişini, önümde kalan ikisinin beni fark edip birbirilerini dürtmelerini, sırayla bakmalarını, diğer ikisinin geri gelişini ve en sonunda hepsinin site duvarı-kaldırım- ana cadde boyunca yayılıp ortalarından geçişimi takip etmelerini seyrettim (ne cümle be). Ve evet, yanlarından geçerken yere baktım ben. Korkmamaya çalışarak korktum, sinir olarak yere baktım. Gani Müjde'nin "bu ülkede kadınlar yere bakarak yürür" lafını hatırladım. Sakince laf atıp süzmelerini bekledim; laf atmadılar. Önlerine geçirdiler sadece beni, süzdüler. Yürüyüp yürümediklerini bilmeden sokağı dinleyerek devam ettim, sakince köşeyi döndüm ve sonuç: Evet, arkama baktım. "takip edildiğimi hissetmiştim" cümlemi hatırladım ve baktım. Baktığım için çok sinir oldum. O geceden beri o geceyi hiç düşünmedim ve üstelik o çocuklardan da nefret etmiyorum (bkz. iyi hal gösterdiler bence); ama arkama baktım işte. Yenildim yani.
Sokak 1- ben 0.
Yurda geldiğimde manasızca kalbim hızlanmıştı. Bunu hissetmek, kendini dışardan izlemek ve "bok! neden korktun şimdi, o bile belli değil" diye kızarak aynaya bakmak, bu işi büyüttüğümü düşünmek, kendimle dalga geçmek, küçük çantamı çok sevmek... gerekliydi sanırım.
1 yorum:
derya, aslında zor değil.
Yorum Gönder