23 Temmuz 2007 Pazartesi

farfar

tez dizaynım bitti. yolladım gitti. hocam anında okudu, yarın artık beni över mi döver mi görücez. ben daraldım, arada bi aydınlandım. tek bir imza istiyorum; ama bunun için yalvarmayı yediremiyorum. bitse de gitsek. güneş açsa. yollar ne güzeldi, tren istasyonlarında yanınızdan geçen kişi hayatınızı değiştirecek kişi olabilir, o göz göze geldiğiniz minicik anlardan bi amelie, bi eternal sunshine falan feşmekan çıkabilir. yorgunluktan saç baş dağılmış ve bol tulumunuzun içinde en aseksüel halinizle şemsiyenize söverken size gülümseyen bi şahıs iyi gelebilir. ya da 4lü koltukta karşınızda oturan ve uyurken ağzınızdan akmak üzere olan salyayı seyre dalan kulaklıklı şahsa ikinci kez bakmamanız büyük bi hata olabilir. olasılık hesapları üssü.

bileğe kuvvet, icabında tavan seyrederek aydınlanma. bitecek bu akademik zımbırtılar.

şu ülkede en sevdiğim şey gay bar ve cafélerin girişinde gururla dalgalanan gökkuşağı bayraklar. PACE! kocaman devasa. sevdiğini sokakta öpebilen insanlar; cinsel tercihlerinden bağımsız. sevgi gösterilerinden gerilmek ne komik di mi? yani siz birisini uluorta öpünce ayıp oluyo. çocukların gözleri kapatılıyo cık cıklanıyo falan. ayıp çünkü. komik bi şi aslında... sevgisini gösteriyo, ayıplıyosunuz. evinde göstersin sevgisini, ne bu bööle ortalık yerde... aile var. aile var burda ve sevgi görmekten hoşlanmıyo. aile dediğin sevgisiz bi şi mi yani? çocuğunun yanında eşini öpmeyen insanlar var mesela. nedir, travma mı geçirecek çocuk sanki?

bir benzer durum da sokakta gülmek. ayıp, ortalık yerde kahkaha atılmaz. ağır olucan. kahkahadan rahatsız olan ruh hastaları olabilir. as yüzünü kır dizini sil rujunu. öpme gülme sevme.

dışarda yağmur var rüzgar var fırtın fırtın.
sonra bi de işte kentsel yoksulluk bödösü, sonra bi süre şalter indir. amsterdam'a git gez. hava 18-20 derece civarında.

yatakta vakit öldürmeyi çok seviyorum. hatta tuvalette dergi/kitap okumayı sevdiğim kadar seviyorum, yok daha çok. kitaplıklı maison française banyosundan bahsetmiştim di mi? evet etmiştim. arayıp bulun. böyle olduğum yerde yatiym, bakınız sıkıntıdan kendi kendime fotoğraf çekmekle kalmayıp rengiyle falan oyniym, bilgisayar yanımda, meyve suyu kol hizamda olsun. nedir yani? hava bok gibi zaten. bi de battaniye olsun. azo benle gurur duy, virginia woolf bitirip sevgi soysal'a başlıyorum falan. delicesine.

abidik gubidik meyve suları içiyorum. zaten şunu fark ettim, bizim meyve çeşitlerimiz çok sıradan. nedir yani şeftali armut dut kayısı falan. millet "ay guava suyu alalım" dediğinde ve ben "neyi hönk?!" dediğimde "ay yazııık bunun memlekette yok tabiiiğ" cevabı gelince üzülüyorum atam. ben de "bizim beyaz kirazımız var bi kere, sonra can erik var bi kere hıh" diyorum. "hı hı, hı hı"layıp gülüyolar, sırtımı pat patlıyolar. geçen gün lychea mi ne, bi şi suyu içtim. bilmediğime inanamadılar. resmen ekvatorun fazla kuzeyinde kalıyorum. bana mango falan seçtirip eğleniyolar, burda armut kadar bol zaten (yaşasın "çevreciyim" deyip deniz aşırı meyve taşıyan zihniyet). şimdilik bayaa bi yenilgi halindeyim, zebille bilmediğim meyve var ve lakin herkes benimkileri bilmekte. işte "eriği tuzlu yiyoruz" falan diyorum, fasulyeden puan topluyorum.

kemikleri seviyorum. insan vücudundaki yani. bazı kemikler çok estetik oluyo. misal köprücük kemiği. ya da misal, kaan tangöze'den de bildiğimiz sevdiğimiz (zeynep'e selam) çıkık kalça kemiği (ya da basen civarında görülen o çıkıntılı kemiğe ne isim veriliyosa o). el bileğinde çıkık kemik oluyo, o da hoş arada. ince uzun eller hep güzel. burun dediğimiz zaten kemik uzantısı bi kıkırdak. bi de boyunda bi çukur oluyo, ki ingiliz hasta'yı izleyen herkes bilir ve sever o çukuru, o da kemik işi mesela.

yine aynı sebeple sanırım, ayak bileklerine karşı takıntı sınırında ilgim var. kadınların ayak bileklerini inceliyorum, erkekler kusura bakmasın geneli çirkin, hem zaten görmüyoruz ortalıkta pek. ince bilekli olmak illa güzel bilek anlamına gelmiyo, garabet ayakkabılar ve bilek-ayak oranı meselesi. ayrıca kalın bilek de illa çirkin bi şi değil.

resmen üşüdüm mutfakta. gidip uyuma vaktidir sanırım.
saçımı kestirme hasretindeyim.

6 yorum:

Adsız dedi ki...

Simdi birincisi: bu marilyn profil resmini cok begendim, bence sabitlensin.. :)
"Ayip" konusu cok garip bisey... Hep kizardigima tanik olan milyonlardan biri (gulme!;P) "utanmak en asil duygudur.." demisti..(o zaman ben sofor mu oluyorum?;p ayy kotuydu tamam,ozur..:>) Bu da benim icin ilginc bir paradokstur ki, utangacim; ama kendimi asla ayiplamadim.. Bence disarinin baskisi degilde icerinin baskisi en fenasi..
Tez icin gecmis olsun diyorum, en kisa zamanda bekliyorum, bolca opuyorum.. :)

jelatin dedi ki...

Leğen kemiği.

Ayak bileklerimi gösterip senden puan toplayasım geldi! Öpüyorum.

Dilara dedi ki...

kestir kestir, kapisalim!

tez bitti, çok şükür, amin.
beklemedeyimmmm. *)

turuncu dedi ki...

gerek bu postun içindeki, gerek yeni profil fotoğrafın olsun pek hoş olmuşlar.

:)

Adsız dedi ki...

Benim zıt ruh ikizim. Sevdiklerin, benim sevmediklerim. Seni okuyup neyi sevmemem gerektiğine karar veriyorum. Keşke bir yolculukta karşılaşsak. Sen karşı çaprazda otursan , ben seni bilsem ama sen beni bilmesen...

deryik dedi ki...

ballı süt ve bi şi: mersi mersi efendim... kulaklardan açık veriyosun şeker sen, pembemsi bi renk :)içerden baskı olmasın, gönüller bir olsun.

jelatin: hah, leğen tabii! hmm bi dahakine incelemek lazım çaktırmadan madem :)

lavender: yok benimki ucundan accık olucak. zamanında kısacık yaptım, anlaşamadık. tez değil yaau daha dizaynı. inşa kısmı var yani :P

turuncu: teşekkürler:)

invert feminen: hmm.. hissi anladım da, benim sevdiğimden yola çıkarak neyin sevilmeyeceğine karar vermek sağlıklı değil. hani olur a, bi gün aynı şeyi sevme ihtimalimiz vardır, onu öldürmemek lazım.

Powered by Blogger

eXTReMe Tracker