daldan dala yazmak istiyorum, yazıyorum.
rüyamda cihangir'deydim, yokuşlar boyunca yürüdüm. istiklale çıktım galataya indim falan. ah bu ülke beni deli edecek, yokuş aşeriyorum resmen. böyle pıtır pıtır inip çıkıyodum, çok güzeldi.
kolye yaptım iki tane. birini çok sevdim. şimdi üşeniyorum fotoğraf falan yok: 3 kocaman mor, dikdörtgen ve cam boncuk, biraz aralıklı. kolye boyu tasma gibi, boyunda işte. gri ince mumlu ip. sonra sırtımı dönüyoruuuum.. a-a! düğümden aşağı 3 şerit sarkıyo, ucunda gümüş spiral ve toplar var. eğlenceli bi şi. sırtınızı yaslayınca acıma ihtimali var yalnız, çaktırmadan ön tarafa alıyosunuz, "asimetrik sanat" kısmından seyirciyi tavlıyo. evet.
gece mavisi çok güzel bi renk bi de.takıda da giyside de. sürpriz bi renk. lacivert gibi "yelkenlimle yarıştaydım" havası yok, çapalar falan... ki lacivert de güzeldir. bi ara kendisi "yeni siyah" olmuştu hatta. ehehe. annem laciverte "yaz siyahı" der. öyle valla.
makarnaseverlere ipucu: piştikten sonra nane boşaltın üstüne, kapağı kapayın. sosunuz yoksa bile makarnanızın bi tadı olsun. soğuk suya sokanı terlikle dövüyoruz. ha
erkek okuyucularıma da burdan sesleniyorum, makarna dışında pişirebileceğiniz şık bi yemek olsun yahu. omlet ve salata sayılmaz. tavuklu bi şi olabilir, illa cüzdana abanın demiyorum; ama biraz özen. kilit bi şi bilin. öyle yemeğe çağırıp "bak ne değişik.. makarna!" demek olmaz. bari pilav yapın (domatesli falan) ya da yanardöner bi makarna atraksiyonu bulun. gidip hazır mantı alıp haşlayın, o bile evla. abla tavsiyesi, faydasını görürseniz bana kart atarsınız artıkın.
bi de sarımsaksız yemek olmaz, aklınızda olsun:) baharatları sebzeleri bilin tanıyın, annenize sorun. olmadı manavınıza sorun. tabii tercihen hominigırtlak takılıp kırk yılda bir mutfağa giren bi erkek olmayın, eliniz iş tutsun, kadınlara "
ay ne fena yalnız bıraksak kendini doğrar bu, ölür mutfakta" hissi vermeyin. (ayrıca bkz. ütü, çamaşır ve bulaşık yıkama konusunda bekar evinde bayaa bi terbiye olsa da karısına eziyet eden erkekler. tiksinç:P)
hayatta en fuzuli cihazlardan birinin rice-cooker olduğuna kanaat getirdim. pilav yapıyo. hemen sevinmeyin, pilav yarı lapa ayarında.
hazır sos almayın alanlarla takılmayın. nokta. yapay bi şi yahu. üşeniyosanız da yemeyin nolacak. ayda yılda bir belki ama... nedir yani. ı-ıh. yüzyılın mutfak tembeli olarak konuşuyorum.
güneş açtı. arada bulut geçince soğuyo ama olsun. yağmur durdu.
GÜNNEŞŞ.Defne buraya bi hafta erken gelsin diye lobi faaliyetleri yapmaya karar verdim. kardeşimi özledim, onunla gezmek istiyorum. o da zaten ankara'da isilik dökmek üzere. e nedir yani. havaalanını çözecek bilinç ve akla sahip bi kardeş kendisi. canavar.
ateba denen bi şi yapıyo bana. yazlık yerlerde saça yaparlar hani, böyle minik bi kız çocuğu tutturur, sonra bi hanım saçınının bi tutamını renkli iplerle dolar, kız kıpırdamadan oturur sonra bi heves renk renk gezer. yaz ipi kısaca. işte onu kalın yapıyoruuuzz, ucuna boncuk moncuk takıyoruuuzz sonra saçımızı toplarken kullanıyoruuuz böyle bi havalı bi bohem oluyoruuuz sormayın gitsin. 16 yaşındaki belçikalı gençler için daha ziyade; ama kardeşimi mi kırıcam? hem güzel cidden yahu. ayrıca burdan
lavender serçesine sesleniyorum, o saçlar elbet uzar nıhahaha.
yurdumu işsiz güçsüz amerikalılar bastı. hepsinin sesi birbirine benziyo. ayrıca bütün günü yurdun girişindeki koltuklarda geçiriyolar, CNN izliyolar. insan bi gezer tozar. gerçi içlerinden biri biraz dolaşmış olmalı ki 3 gündür her türlü tütün ürünü kokmakta bina. bu da geçer. niye burdalar anlamış değiliz. hepsi parmak arası terlik giymekte yağmur çamur demeden. inceliyoruz. düz, hantal ve beyaz t-shirtlerden nefret etmek üzereyim. ayşe teyzenin bile temizleyemeyeceği saldırılar planlıyorum.
sınavım vardı sabahın 9unda, iyi geçti. bi tane daha var. o da iyi geçicek umarım. iyi göreceli bi şi. sonra derslerim ebediyen bitiyo. notumun %40'ı derslerden gerisi tez. manasızca aslında, zira 9 ay ders görüp 3 ay tez yazılıyo, acımasızzzz insanlar. alman usulü yapsalardı keşke.
bu arada, 2000 hektar nasıl bir alan gözümde canlandıramıyorum; ama yanmış. yangın sezonunun başındayız, geçen yılın iki katı alan yanmış şimdiden. haftasonunda
20 yangın.
hava
saat 10a kadar aydınlık lay lay. alıştım artık lay lay.
türkiyede sadece 20 gün kalıcam. 20 gün. bolca göbekli amca ziyareti. 20 gün nedir yahu. sonra bi perulu bi endonezyalı ama. istanbul sonra azıcık. ah istanbul ah. özlemesi başka güzel. sonra yunanistan. gez gez gör. wales. londra. belki milan. gez göz arpacık.
***
sonra aylardır kaçtığım "
yükseklisans bitince napıcan" sorusuna bakış... işe girmek lazım. türkiye'de denemek lazım. kendime verdiğim sözleri tutmak lazım. dünyaya açılmaktan, okyanus aşırı ya da farklı yarımkürelerde çalışmaktan korkmamak lazım. kendi kendime sürekli "
pigmelerle dans"ı hatırlatmam lazım (bkz. sağda link. ah meltem belki yine okuyamayacaksın burayı; ama bi bilsen.. bi bilsen... iyi ki buldum seni).
burda bolca dalga geçtiğimiz her lafa "benim ülkemdeeee...." diye başlayanlardan (ki ben de öyleydim yani), kendi ülkesini dünyanın merkezi sananlardan, dünyaya at gözlüğüyle bakıp her olayda kendi ülkesini, tanıdığı bildiği şeyleri arayıp farklı olanı görmezden gelenlerden olmamak lazım.
sevdiğim, yapacağım iş için deneyim kazanmak istiyosam o deneyimi Türkiye'yle kısıtlamamam lazım. anneme "
ben yine gidicem galiba" diyecek cesareti bulmak lazım. sırf o istiyo diye 1 yıl ankarada kalmak neye yarayacak, iki kez düşünmek lazım. küçükken yaptığım gibi, kucağıma bi atlas alıp sayfalarca bakmak, sonra "
türkiye ne küçük, istanbul ne küçük, ben ne küçüğüm"cülük oynamak lazım. Arkadaşım Najin'i düşünmem lazım, nasıl 10 yılda 27 ülke gezdiğini. özlemeye devam edebilmek lazım. mazoşistçe, "gitmek istiyorum ama özlemek istemiyorum" ikileminde gitmeyi seçmek lazım. özlüyorum diye vazgeçmemek lazım. arada türkiye ziyaretlerini biraz daha uzun tutabilmek de lazım gerçi...
anne-babalara uyarı: oğlunuz gitmek istediğinde "ah yavrumu çok özledim ama amerikalarda okuyo işte" diyorsanız, aynı derecede kızınızın da gitmesine hazır olun (oğlunuz yoksa dahi). sigorta poliçeniz ya da sağlık güvenceniz yapmayın onları. yalnız yaşlanma fobinizi çocuğunuzu kısıtlama haline çevirmeyin. gitti diye sizi bıraktı demek değil ki. gidebilmek zaten zor bazen, bi de üstüne "özlediik gel artııık, yeter bu gitmeleerr" demeyin yahu. çok zor çok. dizinin dibinde çocuğunu oturtan ebeveynlerden olmayın. bırakınız gitsinler, ölmezler. bata çıka, düşe kalka yaşarlar. fanus içi gülü yapmayın çocuklarınızı. bırakın gitsin. 15'inde yapsın ilk tatilini, 18'inde pasaport alsın bi yere gitmese dahi. gidebilme sorumluluğunu çok görmeyin. hadi gitti diyelim, "bu son di mi?" demeyin. amerika ya da avrupa dışında bi yere gitmek istediğinde manyak muamelesi yapmayın. küçük yaşta odasına
kocaman bi dünya haritası asın hatta... en güzeli.
Enne Gigi'ye harita al :D
arada bi yerde ispanyolca da öğrenmek lazım. elzem elzem.
en aşağı 5 yıl çalışmadan doktoraya başvurmamak, öğrenciliğin verdiği o güzide korunma duygusundan kopmak lazım. iş hayatından tırsmamak lazım. habire okumak lazım.
***
sıkıntıdan
tosarmak diye bi durum var, bilmeyenler umarım hiç öğrenmez... eşiğindeyim. ömrümü sinemada geçirmek üzereyim. irina palm güzeldi.
bu da böyle bi yazımdır.