7 Nisan 2007 Cumartesi

mikrokredi

Diyarbakır'da da başladı mikrokredi. evet, Bangladeş'ten Muhammed Yunus'u seviyoruz... ve lakin bu mikrokredi sisteminin büyük sorunları var, derde çare olmayabiliyor. çok işe yaradığı durumlar olsa da mucize olmadığını hatırlamak gerek... ekonomi 101 tadında izahat:

1) kredi büyük çoğunlukla kadınlara veriliyor, hatta türkiye'de sanırım doğrudan "kadına destek projesi" olarak sunuldu. bunun altında "kadın borcuna daha sadık, içinde adeta bi muhasebeci var" lafı yatıyo, bu konuya geri dönücez.

2)kalkınma açısından bakarsak, mikrokredi büyük ölçüde ticaret/zanaat alanını finanse ediyor, üretimi değil. yani tarım kredisi olmadığı çok açık. alım-satımdan para kazanabilirsiniz; ama bu üretim anlamına gelmiyor. yani yine kalkınma açısından makro değerlere baktığınızda bi fark görmüyosunuz. hep "kadınlar ürettiklerini satacak" deniyor; ama 3o yıllık geçmişinde mikrokredi fonları başta üretim için harcansa da zamanla ticarete dönüyor... ki ticaret riskli bi iş bildiğimiz üzere, mali güvence sağlaması çok zor. özellikle kırsalda.

3) bu noktada hemen türkiye kırsalının şehirden kopuk olmadığını hatırlayalım. bi hindistan bi kenya değil yani durum, genelde şehre yakın. haliyle şehirdeki piyasaya mal satma ihtimali daha yüksek. bu da rekabet demek, ulaşım masrafı demek, hatta pazar kirası demek (valla tam piyasacı analiz bu), yani daha önce ticaret yapmamış(yaptırılmamış) kadınları erkek egemen bi pazara sokup "sattın sattın, yoksa açsın üstelik borçtasın" demek gibi bi yerde. tekrar hatırlıyoruz: Risk. fifti fifti... ki biraz yüksek bu. ayrıca küçük ölçekli işlerin %40-60'ının 2 yıl içinde iflas ettiği gibi bi istatistik var. rekabet, yeni pazar vs vs... a bi de tabii, herkes benzer şeyleri üretip satmaya çalışırsa arz fazlası talep açığı. yes.

4) mikrokredi tanıtımı "borçlar %100 ödeniyo süper bi şi, fakire güvenelim"dir. ve lakin, borcun koşullarını bilen biri için çok acımasız. örneğin faiz... mikrokredi anlaşmasını imzaladığınızda yanında bir sürü düzenleme geliyo, atıyorum, "borcun %5'ini ilk hafta öde" vs vs, ki borç faizle katlanmasın, hem de kadın parayı idare etme konusunda destek görsün. faiz derken, %25 faizden bahsediyorum, 2-3 değil. haliyle "yoksula güven" kısmı biraz fos.

5) ayrıca bu anlaşma bangladeş örneğinde "kızımı okula yolliycam, çeyiz (bizde başlık parası olabilir) alıp vermiycem" gibi duyarlılık da barındırmakta. iyi hoş. ve lakin soru baki: kızımı okula yolliycam; ama bana verdiğiniz para sadece işim için. kızımı okula nasıl yolliycam? özellikle elime geçen paranın önceliği borcumu ödemekken... haliyle bi yerden kısmam gerekecek, belki daha az yiycem, belki de kızım dizini kırıp oturacak.

6)cinsiyet rolleri... "kadına ekonomik özgürlüğünü verdik, heyooo" değil durum, üzgünüm. kadına para verdiniz, borca soktunuz, üretip geri ödemesini ve yoksulluktan kurtulmasını bekliyosunuz. bu kısım işe yarayabilir, doğru... ve lakin kırsalda, özellikle tarımda ana iş gücü zaten kadın, yeni bi şi değil kadının çalışması. mesela para kazanması. kadının kredisi var ama aynı anda kocası işsiz, evde oturuyo. kadının eline geçen parada hak iddia edecektir. para kazanmakla parayı harcayabilmek aynı şey değil. "balık vermiyoruz balık tutmayı öğretiyoruz". iyi de balığı kim yiyo? anladınız.

7) bu nokta mühim... mikrokredinin kontrol mekanizması şu: bi kişi krediye başvururken yanında diyelim ki 4-5 kişi daha getiriyor. kredi tek bi kişiye veriliyor; ama bütün grup borcun geri ödenmesinden sorumlu. peki ya ödemezseniz? grup üyeleri krediye başvuramıyor. haliyle bi nevi oto-kontrol mekanizmasıyla grup dinamiği borcu ödediğinizden emin oluyor... bangladeş ve hindistanda rastlanan vakaları anlatalım hemen burda: borcunu ödeyemeyen kadın ve ailesi evinden dışarı çıkamıyor; çünkü gruptaki diğer kadınlar aileleriyle beraber borçlu kadının evinin önüne çadır kurmuş "borcunu öde" baskısı yapıyor. birçok kadın hem ev içinde kocasından hem de ev dışında arkadaşlarından gelen baskıya dayanamayıp intihar ediyor.


8) geri dönücez dediğimiz noktayı unutmayalım: borcuna sadık kadın imajı. biz ona kısaca sosyal baskı diyoruz. bunun içinde "bu işi becereceğimi göstermeliyim" de olabilir, "kadınlara bağırıp çağırmak, baskı kurmak daha kolay" da olabilir.. değişebilir. illa türkiye'yle kısıtlamayalım; yaşanmış örnekleri söylüyorum. evet, hane içindeki gelir-gider dengesini çoğu zaman kadınlar sağlasa da bu gelir üzerinde kontrol anlamına gelimiyo. rollerin değişmesi her zaman bu kadar kolay değil.

9)öte yandan... kalkınma dediğimiz şey(piyasacı değiliz şu an) her şeyden öte değerler sisteminde değişikliktir. o kadınlar maddi hiçbi kazanç elde etmese de neler olabileceğini görmeleri, ihtimalleri fark etmeleri başlı başına bi adımdır. zira ekonomik özgürlük talep edilmeden ele tutuşturulan bir şey değil, hayattan kopuk bir şey hiç değil. bunun devamında daha iyi eğitim, sağlık, sosyal güvenlik ve ulaşım hizmetleri talebi de doğacaktır. işte bu noktada devlet eğer mikrokredi ve kadınlar konusunda samimiyse üstüne düşeni uzun vadede yapar.

10) mikrokredi kurumlarının bi süre sonra başlı başına bi sektör haline gelmesi, plazalara kurulması ve marksist bi şüphecilikle "yahu işçiden sonra yoksula da faiz uygulayalım" komplosuna dönüşmesi de mümkün. yine yaşanmış örnektir.

aa konunun en başını unuttum: "yoksulun yoksulu" ve "açlık/yoksulluk sınırı" tanımları. bi dahaki dersimize. iki kalıba da olan güvenim sıfır. fazla belirsiz ve değişkenler. açlık sınırı günde 2200 kcal sınırıdır: yani elinizi bile oynatmadan bazal yaşam sınırı. nasıl çalışıp kazanıcaz yahu? neyse.. o ders haftaya.


özet: tabii ki sezar'ın hakkı sezar'a: mikrokredi kredi sistemlerinde cidden çığır açmış bi fikir. hasarları gedikleri olsa da birçok insanın hayatını değiştirdi... Nobelse nobel yani. Üstelik benim bahsettiğim örnekler Bangladeş ve hindistan, türkiye'ye has düzenleme de mümkün.

Pekiiii...
Muhammed Yunus neden İktisat değil de Barış Nobeli'ni aldı?
bu bi "yoksulluk giderse barış gelir" klişesidir, işte bunu sevmiyorum...

kanıma dokunuyo.

6 yorum:

Emir Bey dedi ki...

başlığı mikro kedi diye okuyup "yahu acaba nereden kediye bağlayacağız konuyu" diye düşünerek 3 madde gittim sonra aradaki "r" yi algıladım, ahmağım biraz ama olayı da anladım bir yandan yani çok da ahmak değilim =)

tavsan dedi ki...

komik ama basligi ben de once mikrokedi okudum:) herhalde senden boyle bisi bekliyoruz okuyucularin olarak;)
bir de, sanki dogru yahu bu yoksulluk giderse baris gelir olayi. gerci nobel odulunu verenlerin kendileri ve politik cevreleri o yoksulluga yol acanlar buyuk olasilikla ama. yine de durum su sanki: insanlarin cogu iyi ortamlarda iyiye, kotu ortamlarda kotuye uyum sagliyor. ve gelir farki azaldikca, insanlar istediklerine daha rahat eristikce ortam iyilesiyor.

deryik dedi ki...

emir bey: estağfurullah..mikrokedi başlığı da yakında açılacak, maksat okuyucu memnuniyeti :P

tavşan: Gelir farkı azalmadı ki bangladeşte mesela. ya da insanlar parasızlıktan çatışmıyodu ki... bu yaklaşımın ardında "savaş/ çatışma sadece yoksuldan gelir, yoksullukla mücadele terörle mücadeledir (ya da tersi)" yatabiliyor-- bkz. Bush. ayrıca şiddet olaylarının tamamına yakını erkekler tarafından yaratılırken kadına kredi vermek de bi çelişki. bence gelirle sadece şiddetin formu değişiyo. tamam adi suçların oranı düşüyo belki; ama şiddet/suç/ savaş eğilimi değil.

"şiddetin ihracatı" söz konusu tabii.. varolasın polanyi :)

Adsız dedi ki...

Global Outlook 2
Unit 8 : Inequality , Reading 2 : Poorest Women Gaining Equality

Muhammed yunusun hikayesi. Türkiyede hazırlık okuyan herkes bilir. Tüm soruların cevapları orada var.

deryik dedi ki...

valla ben hazırlığı atlamıştım; ama o hikayeyi biiyorum. hepsinin cevabı yok maalesef, özellikle mesela "poorest kimdir, kime denir?" gibi temel kavramlar. ayrıca yunus'un ilk başladığı yıllar ile şu anki kredi sistemi arasında bayağı fark var. gelişme oldu; ama onun dışında sorunlar da başladı... çoğu yunus'tan bağımsız olan.

mnemosyne dedi ki...

mikrokredinin kadınlara verilmesinin bi nedeni de işte kadınların yaşamın devamından sorumlu olması olayı bence.işlerin cinsiyetlere göre paylaştırılmasının geçerliliğini yitirdiği-teoride tabii- günümüzde bile savaşmak erkeklere ayrılmış bir görevdir.kadınlar da savaşların,acıların içinde kurşun delikli evlerde yaşamın devam etmesine uğraşırlar.düşünsenize filkistinde,ırakta ve daha birçok savaş ülkesinde ocaklar kaynıyor.sanki çocuklar ölmüyormuş,sanki sabah evden uğurladığınız adamın geri döneceğinden eminmişsiniz gibi...
işte bu yüzedn erkekler yaşamın sonlandırılmasından sorumluyken kadınlar yaşamın devamından sorumludurlar.bu yüzden sanırım,o krediler yaşamın diğer yükleri gibi -iyi mi kötü mü anlaşılmaz- kadınlara veriliyor.
iyi diyelim iyi olsun..?

Powered by Blogger

eXTReMe Tracker