24 saat yetmeyişi ne kadar insani bi şi. herkese oluyo.
ben dün bi an için zaman kavramımı yitirdim. kirli tabaklar yüzünden oldu. sanki hep ordalarmış gibi geldi. çok korkutucuydu. kirli tabak üzerinden zaman tayini kendi başına korkutucuydu zaten. hala aynı şekildeler, elbet marisol yardıma koşar yıkarız. şimdi bi sandviç yiyip yeni bi tabak ekleyip kaç gündür 10 adım ötedeki mutfağa gitmediğimi düşünücem. oysa bu oda bi zaman önce çok topluydu.
atalet bülkün temelidir. bülk benim bu odadaki hakimiyetimdir. cülk sokaklar oluyo. gülk banka, fülk bar, pülk ise okul. bööle bülk-pülk-cülk-gülk dörtlüsü.
aa bi de tülk var. telefon kontörü satan paki bakkal.
oysa ben size içinde bissürü bissürü oyuncak dolu, kinder sürpriz oyuncakları boyutundaki zımbırtılarla kompozisyonlar sergilenen, oyuncak denizanası bile olan, çatıkatına elektrikli mini teleferik seti kurulmuş bi ev anlatıcaktım. içinde şişko bi garfield; en manasız bakışlı ama en aşık kediyi barındıran. bi tane burun kırıştıran ev sahibesi ve japon tasarımı kontrol panelli tuvalet anlatıcaktım. her köşeden bi süpermen bi betty boop bi küçük prens bi hulk çıktığını anlatıcaktım. bu manyaklarla (ve evet tabii ki kediyle de) tatile gidicem ben... onun için anlatıcaktım. anlatmış kadar oldum. nıhahaha.
saat şu an nasıl 12 olabilir? yarına ödevler var. birikmiş 9 saatlik araştırma var. okumam lazım. dün bi 2 saat için beynimi kullanıp grup ödevine zamanında müdahale ettim. ii geldi.
bu arada, "kötüyü düşünme başına gelir" prensibi, "40 kere söylersen olur" değişmez kuralı falan niye iyi şeylere işlemiyo derseniz.. şundan: siz mesela "nolur bakkalda halley kalmış olsun" dediğinizde aslında "aman tanrııımm ya halley yoksaaa" diyomuşsunuz. doğrusu "bakkalda halley var ve ben gidip alıcam, hatta şimdi yolda yürürken onu raftan alışımı, bakkal joe amca'ya parayı uzattığımda bana gülümseyerek "iyi günler mary" deyişini, paketi açıp ilk ısırığı tadışımı gözümde canlandırdım, simülasyonun verdiği lezzetle uçtum, süpper oldu" falan demeniz gerekiyomuş. pollyanna'nın başrolde olduğu ağır bi küfürün eşiğinden döndüm. hayır bu paragrafta sanal reklam uygulaması yok.
bu dünya bir pencere. her dinleyişimde gözüm pencere arıyo odada, perde görüyorum. şarkının anafikri bu değil sanki. bu arada burda "kar öncesi güneşi" açtı. inanmıyolar. bu şarkının bitmeyişini seviyorum. dıdımdımdım..... dı dım dım dım....inatla.
bütün gün uyuyup gece msn'de (allahtan manasız geyik yapmadan) sabaha bağlanan biri oldum. ve lakin ben gündüz insanıyım. galiba. gece çalışamıyorum. ya da gece kalmıyo. bööle işler birikince sabah "yapmaktan artık kaçamazsın işleri listesi" beynimde dönerken aniden kalkıyorum. ama uyanmıyorum dikkat ederseniz, kalkıyorum sadece.
şu an dışardan ööle bi ses geliyo ki zannımca mini bi uzay gemisi ön bahçeye indi. yangın tatbikatı ya da ambulans sireni de olabilir. aa sustu.
ben dün bi an için zaman kavramımı yitirdim. kirli tabaklar yüzünden oldu. sanki hep ordalarmış gibi geldi. çok korkutucuydu. kirli tabak üzerinden zaman tayini kendi başına korkutucuydu zaten. hala aynı şekildeler, elbet marisol yardıma koşar yıkarız. şimdi bi sandviç yiyip yeni bi tabak ekleyip kaç gündür 10 adım ötedeki mutfağa gitmediğimi düşünücem. oysa bu oda bi zaman önce çok topluydu.
atalet bülkün temelidir. bülk benim bu odadaki hakimiyetimdir. cülk sokaklar oluyo. gülk banka, fülk bar, pülk ise okul. bööle bülk-pülk-cülk-gülk dörtlüsü.
aa bi de tülk var. telefon kontörü satan paki bakkal.
oysa ben size içinde bissürü bissürü oyuncak dolu, kinder sürpriz oyuncakları boyutundaki zımbırtılarla kompozisyonlar sergilenen, oyuncak denizanası bile olan, çatıkatına elektrikli mini teleferik seti kurulmuş bi ev anlatıcaktım. içinde şişko bi garfield; en manasız bakışlı ama en aşık kediyi barındıran. bi tane burun kırıştıran ev sahibesi ve japon tasarımı kontrol panelli tuvalet anlatıcaktım. her köşeden bi süpermen bi betty boop bi küçük prens bi hulk çıktığını anlatıcaktım. bu manyaklarla (ve evet tabii ki kediyle de) tatile gidicem ben... onun için anlatıcaktım. anlatmış kadar oldum. nıhahaha.
saat şu an nasıl 12 olabilir? yarına ödevler var. birikmiş 9 saatlik araştırma var. okumam lazım. dün bi 2 saat için beynimi kullanıp grup ödevine zamanında müdahale ettim. ii geldi.
bu arada, "kötüyü düşünme başına gelir" prensibi, "40 kere söylersen olur" değişmez kuralı falan niye iyi şeylere işlemiyo derseniz.. şundan: siz mesela "nolur bakkalda halley kalmış olsun" dediğinizde aslında "aman tanrııımm ya halley yoksaaa" diyomuşsunuz. doğrusu "bakkalda halley var ve ben gidip alıcam, hatta şimdi yolda yürürken onu raftan alışımı, bakkal joe amca'ya parayı uzattığımda bana gülümseyerek "iyi günler mary" deyişini, paketi açıp ilk ısırığı tadışımı gözümde canlandırdım, simülasyonun verdiği lezzetle uçtum, süpper oldu" falan demeniz gerekiyomuş. pollyanna'nın başrolde olduğu ağır bi küfürün eşiğinden döndüm. hayır bu paragrafta sanal reklam uygulaması yok.
bu dünya bir pencere. her dinleyişimde gözüm pencere arıyo odada, perde görüyorum. şarkının anafikri bu değil sanki. bu arada burda "kar öncesi güneşi" açtı. inanmıyolar. bu şarkının bitmeyişini seviyorum. dıdımdımdım..... dı dım dım dım....inatla.
bütün gün uyuyup gece msn'de (allahtan manasız geyik yapmadan) sabaha bağlanan biri oldum. ve lakin ben gündüz insanıyım. galiba. gece çalışamıyorum. ya da gece kalmıyo. bööle işler birikince sabah "yapmaktan artık kaçamazsın işleri listesi" beynimde dönerken aniden kalkıyorum. ama uyanmıyorum dikkat ederseniz, kalkıyorum sadece.
şu an dışardan ööle bi ses geliyo ki zannımca mini bi uzay gemisi ön bahçeye indi. yangın tatbikatı ya da ambulans sireni de olabilir. aa sustu.
biri bana dedi ki
"türkçe ne kadar sarmaşık bi dil. mır mır bi dil. en azından siz konuşunca öyle oluyodu, dinlemesi çok güzel geliyodu. tartışsanız bile mır mırdı, huzur veriyodu".
sonra bunu başka birine daha söyledi.
"bunların bi dili var, mır mır, çok güzel, tam sokulmalık, cilveleşmelik".
tabii ben bööle çeviriyorum yoksa bu kelimeye 3 dil üzerinden vardık.
ben gülümsedim. özledim. sustum.
karanfil oymak oymak.
minnoş... minouche. ordan geliyomuş isim.
"türkçe ne kadar sarmaşık bi dil. mır mır bi dil. en azından siz konuşunca öyle oluyodu, dinlemesi çok güzel geliyodu. tartışsanız bile mır mırdı, huzur veriyodu".
sonra bunu başka birine daha söyledi.
"bunların bi dili var, mır mır, çok güzel, tam sokulmalık, cilveleşmelik".
tabii ben bööle çeviriyorum yoksa bu kelimeye 3 dil üzerinden vardık.
ben gülümsedim. özledim. sustum.
karanfil oymak oymak.
minnoş... minouche. ordan geliyomuş isim.
4 yorum:
Deryik senin dinlenmeye ihtiyacin var :).
yazınız müthiş olmuş
sanki delirmişsiniz gibi :)
darth buraky: valla var :)
emir bey: e teesüf ama. delirmişim demek ki :P
ilginc bilgiler icin tesekkurler
Yorum Gönder