29 Ağustos 2012 Çarşamba

tek.

Insanların 30 yaşı gözünde büyüttüğünü düşünüyorum. 30'a atfedilen birçok şeyi ben 26 yaşımdayken yaşadım. 26 kritik bir yaştır. Anketlerden vize başvurularına kadar birçok yerde artık "18-25 yaş" olmamanın yaşıdır 26. artık "26-35"sinizdir ve o andan itibaren, 26 veya 30 veya 35 arasında pek fark yoktur. 26 öyle bir şey yani: artık 35liklere takılma zamanı. 18 olduktan sonra 25liklere takılmak, takdir edersiniz ki 26 olunca 35liklerle takılmakla aynı şey değil. Eh şimdi 28'e doğru giderken, bunun bir paraleli olan "18. yaşgünümün üstünden 10 yıl geçmiş" gerçeği de 30'dan daha gerçek bir dert gibi duruyor. lise mezuniyetimin 10. yılı geçti mesela. üstelik ben buna anca "ya bikaç yıl oldu tabii de ON YIL olmamıştır be" dedim. ama olmuş. yok ya olmamıştır.

falan. oysa ben yaşa, yaşlanmaya pek takılmam. daha 2 hafta önce benden kimlik istediler. öyle "içki alacaksan 24 göstermelisin" filan değil, resmen 18 yaş üstü oluşumu ispat için istediler. zaten benden 8 yaş küçük kardeşimden daha küçük gösteriyorum. anlı şanlı bir bodur tavuğum yani, 28'i yemişim, göz kremime bir şey olmasın.

bu satırları pijamalı yazıyorum. bütün gün pijama çıkarmama ataletinden bildiriyorum hatta. buraya geleli 5 ay oldu ve sevgili blogcuğum, ben iş aramalıyım. arıyorum da aslında; ama gerçek bir iş arayan kadar azimle veya istekle değil. rahatlığıma tüküreyim. iş istiyorum, o başka. işim olmazsa bu ev beni yutar, kemiklerimi bile bırakmaz. ben sabah 7de uyanıp iş kıyafeti giymek ve şanslıysam 8 otobüsüne yetişmek filan istiyorum.

bak şimdi blog: üniversiteyi 4 yılda bitirdim, son senemde çalıştım, üstüne yüksek lisansa gittim, tezimi teslim ettiğimin ertesi günü part-time bir işte çalışıyodum. bi sene sonra sabit bir işe başladım, arada sadece bir haftasonu kadar es vardı. 3 yıl çalıştım, ilk yıl iznim yoktu, sonraki yıllarda da standart 2 haftaydı işte. onun da hepsini kullanmadım hiçbir zaman. pek ara vermedim, kafamı kaldırmadım ve bilen biliyor, canım çıkana kadar, yarı ölü bir tempoyla çalıştığım zamanlar oldu. sonra bir anda durdum ve londra'ya geldim. eh haliyle ilk 1-2-3 ay, ben tatildeydim. ben bir mola vermiştim ve molamı da londra'da vermiştim, rica ederim yani. şehirle tanıştım, evlilikle tanıştım, hatta evle bile yeniden tanıştım. niye böyle bir yaşam özeti yazıyorum bilmiyorum. aslında biliyorum: ev beni yuttu blog. çalışmamak beni yoruyor desem inanmazsın.

neyse, tanıştım. tanıştık yani tamam, bitti. bir insan ne kadar tanışabilir? sonra sıra "yeniden"e geldi: tüm o tempoya yeniden kavuşmaya. bir şey yapmam gerekirken yapmayışım beni öldürüyor. ben gailba, "lisenin yıldız çocuğuydum" sendromunu yeniden yaşıyorum. üniversitede olmuştu: ben lisenin yıldız çocuğuydum, derslerim iyiydi, kafam basıyordu, iyi gidiyordu. sonra üniversite geldi; gerçek yıldızların mekanı. vasat bir not ortalamam olacağı gerçeğiyle yüzleşmek biraz sertti. ineklikten veya hırstan değil. aksine, yeterince inek veya hırslı olsaydım, heralde daha yüksek bir not ortalamam olurdu. ben "oturduğum yerden" yapmaya alışmıştım galiba ve artık oturduğum yerden olmuyordu. olduğu kadarla idare ettim. sonradan açıldım. ana derslere takılmadım, seçmeli derslere gömüldüm. oldu bir şeyler. neyse işte, yeniden yaşıyorum bunu: ben iş yerimde joker elemandım. her şey benim elimden geçiyordu, oturduğum yerden yapıyordum. yorucuydu, ah çok da sıkıcıydı ve sevmiyordum; ama çok iyi yapıyordum. yıldız çalışandım inanınız, az ve öz çalışanlı yerin yıldızı.

o eski halimden eser yok şimdi. şimdi bilmediğim bir ülkede, çalışmadığım ama okuduğum bir alanda iş arıyorum. daha doğrusu, iş bulmak istiyorum; ikisi çok farklı şeyler. cover letter yaz diyolar. "vereceğiniz işleri iyi yaparım, zaten iyi olmazsa kendimi yiyip düzeltirim" filan yazmak istiyorum. kapıyı ben çalmayayım, aralık bıraksınlar istiyorum; kendim girer, arkamdan kaparım kapıyı. bunları neyime güvenerek istediğimi de bilmiyorum ve işin fenası, çok sinir olurum böyle hayal alemindeki insanlara. tek işi evde oturup iş aramak olan birinin halinden şikayet etmesi bana fazlasıyla "burjuva dert" geliyor. kendime fazlasıyla gıcığım bu ara yani. bu yazıyı yazıyorum ya, birkaç ay önce bundan bi tane daha yazdım ben. onu da hatırlıyorum, daha da kötü bir his.

şansım şu ki yanımda bana benden çok inanan biri(leri) var. iş bulmamı benden çok isteyen, şeytanın bacağını kıracağıma inanan biri var. az daha çabalasam, hemen kabuğuma çekilip küsüvermesem, azıcık hırslansam yapacağımdan emin biri. bana moral verdiğinde utandığım biri. şu durumda moral verilmeye ihtiyacımın olması bana çok boş geliyor. "lan evdesin, bütün bir gün evdesin! hayatındaki tek hareket çamaşır makinesi kurup bulaşık yıkamak. iki mail atıp bi cover letter yazmayacak kadar tembelsin ve buna varoluşsal kılıflar uyduruyosun! yemişim his dünyanı. ben de o sırada eşek gibi çalıştığım için varoluşumu damardan hissediyorum tabii, kılıf gerekmiyo; ama yok, eve gelip bi de olmayan acılar dinliyorum!" dese, o veya herhangi biri, ben iyi bi tokatlasam kendimi, sanki daha etkili olacak. ben bana diyorum bunları çünkü, ohoo neler diyorum hatta.

sonra n'oluyor? bir azim dalgası. aman allahım, agresifçe girişmeler. iş listeleri, günü saatlere bölmeler. hayatı boyunca bir tek ajanda kullanmamış bir plansızın parodisi. debelenmeler. koşarak denize atlamak gibi.

şimdi güneş gidiyor. hava bulutlu, gri ve yağmurlu olacak. sorun değil. çok şikayet etmeme rağmen aslında derdim yağmur değil. tek derdim kısa günler. ben, pijama halini almış sevgili kabuğuma sarılıp "ay yemek, çamaşır derken gün bitiveriyor" muhabbetinden zevk almaya, bu blogu da el işi göz nuru bloguna çevirmeye filan başlayınca da beni gelip vurursunuz, acıma son verirsiniz artık.

dürtülmeyi bekliyorum. dürtük de yetmez, iyi bi tekme.

7 yorum:

sherlotte holmes dedi ki...

ben bu anlattıklarını yaşadım. yani türkiye'de hatta ankara'da yaşadım ama yaşadım yani.

sonunda bir şekilde hayat beni dürtünce silkinebildim (mecburen) bana kalsa öyle devam ederdim herhalde... ama işte hayat dürtüyor ve sen yeniden eski temponla başlayabiliyorsun her şeye...

bu noktada en çok gerilim yaratan da sana inanan insanlar oluyor. yani onlar değil de... hem onları hayal kırıklığına uğratmamak istiyorsun hem de bir şey yapamıyorsun. elini kolunu bağlayan sensin ama bunun önüne de geçemiyorsun...

neyse umutsuz gibi yazdım ama aslında tam tersi. her şey yolunu buluyor deryik... kendini çok hırpalamadan azıcık daha akışına bırakmak en iyisi belki de...

mermaid dedi ki...

Bence tekmeyi kendin atıyorsun zaten ve çok sert olmus deryikim

Adsız dedi ki...

Bencede kimseye bir sey kanitlamak zorunda degilsin bosber sen o yildiz cocuk olma gercekten in bak bakalim sen ne istiyorsun? Tempo mu? Hayirrrrrr. Dur bakalim yeter durdugum deme bi sakin ol bakalim o seni gelir bulur emin ol bulur
BLK...

Emir Bey dedi ki...

Deryik benim yazmam gerekenleri yazmışsın sanırım, o zaman tembelliğimizi boşver de tüm şapşal işverenler için gelsin sıraaki eser bir kez daha: http://youtu.be/0ed-U1O_HBc

sakinn dedi ki...

Sondan bir önceki paragraf olmayacak, sen de biliyosun, ben de biliyorum.

Kendine çok kötü davranma, iş başlayacak ve yahu hayatta durduğum bir 5-6 ay vardı, onun da yarısı kendime işkence yaparak geçti diye hayıflanmamak için.

Sonuçta olan olmuştur, olacak olan da olmuştur. Hayat bana şu an çok komik bi parayla yaşamayı öğretmekle meşgul, sana da iş aramayı öğretmeyi kafaya koymuş olabilir. Derin bi nefes almak iyi gelebilir?

sakinn dedi ki...

Hay allahım üç cümleyi yazarken hata yapmışım, yazdığım yüzlerce sayfada neler dönüyor kim bilir =/

Adsız dedi ki...

veee üçüncü yorumumu yazıyorum. yapma bunu, yapma bunu deryik. çok az tanımama rağmen seni ahkamsa işte kesiyorum: süperin kızı olarak rol model gibi süper olmak zorunda sanıyosun sanki kendini gibi geldi bana. tatil ayıp bi şey senin için ya da eşinin sana destek olması, onun yorulması seninse onun kazancını suçluluk duymadan harcayabilmen imkansız. neden? süper olman gerektiğini sanıyosun, sırtında tepinen olmadığı içinde sen kendi sırtında tepiniyosun. sen kadınsın , evet çok güçlüsün donanımlısın başarılı olmuşsun olabilirsinde hala öylesin de hatta, başarı sadece işte sırtının sıvazlanması değildir. elinde bir mola fırsatı var, tekrar işe başlamak istesen gerçekten arardın azimle. belliki beynin iş istemiyor ve seni blokeliyor. haklıda, işyerinin yıldızı olmaya giden yol stresli ve sıkıcıdır, hengi beyin isterki bunu yaşamayı :o) istemediğin için utanma, isteme çalışmayı evet, zaten yeni yaşamaya başladığın yeni bir mahallede sevgili eşinle yapacak tonlarca şey varken bırak işe başlama, 5 ay uzun bi süre değil, 1 yıl da, bu senin hayatın, sizin hayatınız, neden çalışmadığının mazeretini bulman gereksinki. çık gez, yada istiyomusun yatmak yat tüm gün (ayrıca bence evet yaaa iş aramıcam bi süre, henüz beynim vücudum rahatlamadı yeterince dediğinde rehavetin geçecek ve sokağa çıkacaksın), farklı şeyler dene, farklı şeyler oku, farklı insanlarla tanış, zaten farklılığın ortasında yaşıyosun derdin ne senin kızım demek geldi içimden. imza: bilge kadın.

Powered by Blogger

eXTReMe Tracker