cuma günü sırf indirimli diye bi şişe şarap içip sonra sarhoş kafayla trene ucundan yetişen çift bizdik. ingiltere'de tren bileti alırken güya koltuk seçebiliyorsunuz. bizim de iki sabit isteğimiz var: düz oturalım ve masasız olsun. bu sistem sanırım "ne istemiyosa onu daya da terbiye olsun arsızlar" sistemi aslında. yine ters yolculuk. dönüşte de masalı ve tersti. henüz istediğimiz şekilde bi koltuğa hiç oturmadık ama seçmeye de devam ediyoruz inatla.
neyse, 2 saat sonra nottingham'daydık. çok büyük olmayan; ama kendine has yerleri ve tarihi olan bir üniversite şehri. "üniversite şehri" kalıbını da pek sevmem; aklıma eskişehir gelir. bir heves gittiğimiz eskişehirde yaşadığım hayalkırıklığı, daha önce bi post konusu olmuştu. yine de öyle sahiden. 2 tane üniversite var, çok büyük. biz ersininkine gittik haliyle. büyük, yeşil ve "sürdürülebilir" bi kampüs. içinde kuğu filan uçuyor, balıkçıl yandan sizi kesiyor, kendi enerjisini üreten binalar filan. kampüs neyse de, yurda gitmeyeli yıllar olmuş. yurt odasında kaldık, ortak mutfak filan. kendi payımı yaşadım bitti; ama nostaljik bir lezzet olarak iyiydi tabii. neyse, bir yurt gerçeği olarak geç yattık ve geç kalktık ve hep birlikte yemek yaptık. Edit: pitcher & piano'yu atlamışım! eski bir kilise, bara çevrilmiş. kocaman tavan, güzel müzik. öğrenciler tatilde olduğu için çok kalabalık da değildi. nottingham'da bi geceniz varsa, buraya gidin. ben nasıl atlamışım ya?!
şehir meydanını yapay kum, 2 karış derinlikte havuz, oyuncak vs ile doldurmuşlar, yaz bölgesi olmuş. çocuklar kuma bulanıp suda yıkanıyodu, fıskiye altında koşuyolardı filan, kendilerinden geçmişler. yetişkinler için de şezlong, içki-yemek standları vardı. hasır- ahşap kullanımıyla bi an için yazlık bi yermiş gibi oluyo sahiden. ilk gün şehrin kalesini gezdik, çocuklar için yapılmış robin hood bölümünde coştuk. nottingham = sherwood. haliyle robin'den kaçış yok. oradan sonra "ye old trip to jerusalem" isimli, 1189'dan beri aynı yerde olan güzel pub'a gittik. bir kısmı mağaraya oyulmuş tatlı bir yer. kudüse giden haçlı ordusu askerleri burada toplanırmış, adı oradan geliyormuş. minik minik odaları var birbirine bağlanan. kendi ale'leri meşhurmuş; ama hava çok sıcaktı ve çilekli-limonlu cider harika bir seçenekti.
oradan sonra miskinliğimizi de alıp yurda döndük, duble doğumgünü kutlaması için hazırlandık ve memsaab isimli bir hint restoranına gittik ki bence harikaydı. genelde pek bir geleneksel dekorasyon ve hindistanın dört bir köşesinden ortaya karışık olduğu için fazla karışık oluyor, öyle değildi. ayrıca mekan sahibi hanfendi de tüm gösterişiyle ordaydı. 3-5 dilde "iyi ki doğdun" dedik, yetmedi, yan masadaki 20-25 kişilik hintli grup da eşlik etti. sonra, 90lı yılların başına park etmiş bir DJ'in çaldığı minik bir mekana gittik. havasızdı; ama içkiler güzeldi ve duble koyuyolardı. bir takım danslar edildi, elbette.
ikinci günümüzü ise geyik koruma bölgesi olan bi parkta geçirdik. dark night rises'taki wayne malikanesi burdaydı, içini gezdik bi güzel. Park diyorum; ama kocaman, sonsuz bi yeşillik. biraz yürüdük, biraz uzandık, uyuduk filan. yakınında golf sahası da var. tüm ciddiyetiyle 8. deliğe doğru atış yapan adamlar ve diplerinden yürüyerek geçen koca geyik. böyle bir şeyler.
özet: nottingham güzel, öğrenciler daha güzel. şehir pek bir boştu, bi de doluyken görmek lazım ki öğrenci şehri olduğuna emin olalım.
1 yorum:
Aaa bir de koy tavugu hadisesi vardi hani su an "free range" olmazsa olmaz tamam tavuklar ozgur falan ama amca bi yem atiyor olay bitiyor ee bu yem nedir bugday misir karismi bir yem simdi gdo suz misir kaldi mi? Hayir nerde bizim free range tavugumuz solucanimi da yerim misirimi da...
Her seyi gectim bi sureden sonra sapitiyorsun bu isin sutu yogurdu derken sakin anne olmaaaaa hem yemeyen bir kizim var hem de gdo lu urunler napsam nasil yapsam ne yedirsem sasirdim?
Yorum Gönder