31 Mayıs 2010 Pazartesi

kündem.

ne kadar enteresan bir milletiz. şahsen, israilin gemilere saldırısının tabii ki hitlere bağlanıyor olmasına şaşırmadım. yani bu 50 küsur yıldır olan bir şey. niye şaşırılıyor, onu da anlayamıyorum. "filistin" deyin, ikinci cümlede alman zulmü haklı kılınır, dandik gerekçeler bulunur. bu ülkede en yaygın laflardan biri  ermeni dölüyse, diğeri de yahudilerin hakkından hitlerin bile gelemediğidir. kendi faşizmiyle rötarlı tanışmak böyle bir şey olsa gerek. şaşmamamız gerekiyor artık. bunu yazdım diye de israiloğlu ilan edileceğim de yeni bir şey değil mesela. kısırdöngüler. kavgamı yalayıp yutan, masonluktan sabetaycılığa kadar tonla komplo teorisini bestseller yapan bir ülkeyiz, neye şaşıyoruz? yani yahudilerin gizli bir amacı yoksa en çok biz üzülücez resmen. çok belli kodlar, adeta açıl susam açıllar bunlar, adet yerini bulsun diye tekrarlanıyor. 11 eylülde de hiçbi yahudi işe gitmemişti hatırlarsanız. böyle bir şey yani. bir karıncalar, iki yahudiler. çok organize bir şekilde çalışıp sürekli biriktiren böcekler. bunu bile okudum ben.

aklı fikri yerinde olan kimse heralde yardım gemisine saldırılmasını mantıklı bulmayacaktır; ama şaşırmayacaktır da. tepkisiz kalmak değil bu. konu az buçuk diplomasi ise, misal, o israilli askere mektubu götürebilirlerdi. kapak olsun diye. yine bir şey değişmezdi ama diplomasi zaten bu demek.

onun dışında, devletin faturasının milletlere kesilmesini doğru bulmuyorum, hele ki nesiller boyunca. yazmak zorunda kalmak yine tuhaf tabii; ama özetleyeyim dedim. işin komik tarafı, konu filistin olunca hitlere bayılan kesim, konu türk işçiler olunca "bunlar zaten yahudileri de sabun yaptı" diyebiliyor. birinin zulmünü diğerine tercih etmek zorunda olmadığımızı hala anlamadık. resmen pal sokağı çocukları gibiyiz. osmanlının son 200 yılındaki "taştan taşa atla, aman boka basma" düsturlu dış politikasını hatırlatıyor. tam da böyle günlerde insanların neden vicdani retçi olduğunu idrak etmeli aslında intikamkuşları. ama tabii ki olmuyor, olamıyor.

şu saatten sonra faşizm neden kötüdür, konuya bence nasıl bakılmalıdır filan, anlatacak değilim. çok şükür hiçbir ırkla, dinle ilgili önyargım yok. ayrıca bildiğimiz sularda cak cak yapmayı da komik buluyorum. afrika, asya, latin amerikanın benzer faşist yönetimlerini, soykırımlarını, davalarını bilmediği için oradan örnek veremeyen hem sağ hem sol cephe bana gülünç geliyor. misal, pakistanın milyonlarca bangladeşliyi urdu dili konuşmaya itiraz ettiler diye katlettiğini bilen pek yoktur. pakistanın müslüman nüfus olduğu gerekçesiyle bi dönem bangladeşi yönettiğini de. caddelere adını verdiğimiz yöneticilerinin aslında o ülkelerde diktatör olarak anıldığını da bilmemize gerek yoktur keza. oralar uzak diyarlar çünkü. buna paralel olarak, üç beş gram tarih bilgisi edinmemiş insanların, yakın diyarlar hakkında lise ders kitapları üzerinden şiir okumasına itiraz etmeye de takatim yok. kalmadı. saçmalığa saçmalık demem gerekmesin.

benim tek derdim, yeni bir 6-7 eylül vakası yaşanmasın. 6-7 eylülün çok önemli bir dönüm noktası olduğunu düşünüyorum ben. benzerlerinin mümkün olduğunu gözümüze sokan bir olay. ayda bir kez telefonlaşıp bazı bilgileri değiş-tokuş yaptığım bir yer var. konuştuğum kişi türkiye yahudisi. suni bayramlaşmalarımız da olmaz mesela, işimizi yaparız işte. işin komik yanı, başkalarına bu kişiden bahsettiğimde, mesela telefon etmeleri gerektiğinde filan, "nası yani türkiyede yaşayan bi yabancı mı, benim ingilizcem iyi değil, siz konuşsanız?" diyolar. o kadar uzak yani isimler bile, ihtimaller bile. adını bile bilmiyoruz bu nifak tohumlarının yani. üstelik, yahudi isimleri bellidir, hemen ayırtedilebilir. şimdi bu zararsız yabancılık bana acı gelirken, zararlısından nasıl korkmam? harala gürele tansiyon yükseltmeye resmen eğilimimiz var. ben protesto edilmesin filan da demiyorum; ama itiraz edilecek şey, müdahaledir, savaştır, devlet terörüdür. bunun israilden geliyor olması değil. bilmem anlatabiliyor muyum? tutarlılık mühim şey. yoksa, sahiden, herkes başkasına faşist.

*

bu konuya paralel olarak, FKÖ'nün altın zamanlarında, 70lerde, türkiyedeki solcu kesimin bayraktarlığını yaptığı bir meseleydi filistin. deniz gezmiş, filistinde kampa gitmişti. hamastan mı oldu, türkiyede hızla yükselen yeni-osmanlı ümmetçiliğinden mi tam bilemiyorum, konu şu an soldan tamamen kopuk duruyor. müslüman din kardeşlerimiz üzerinden yapılan itirazlar, sudandaki müslüman din kardeşimizin elindeki kana zaten suskun. sol cenahın da herhangi bir itirazda "vanminitleyen" konumuna düşmek istemediği için sustuğunu düşünüyorum. genelliyorum evet, mutluyum da. bir taraf yalnızca ve sadece gazzedeki acıları görüyor. günün moda vakası sanki. daha önce bosnaya giden yardımların akibeti zaten bu tek taraflılığı yeterince düşündürücü kılıyor. yok hayır, dini motivasyonla yardımın hepsi kötüdür filan demiyorum. kızılhaç'a da laf ederdim o zaman. celallenilmesin. sadece bir referans. vurulmalarına da bahane aramıyorum, insaf etmezseniz diye açık açık yazayım.

diğer taraf, yani sol, uluslararası ambargo uygulamalarına pek ses çıkarmaz oldu.  türkiyedeki sol bence sadece, kendi işçisini, kendi etnik sorunlarını, kendi meselelerinin solunu tutmuş durumda; oysa  gerçek sol, sınırlar üstü olmalıdır. bu temel bir eksilik gibi geliyor bana. enternasyonel şalala meselesidir çünkü. bakınız şu sitede, resmen bölge-ülke detayında işçi meseleleri takip ediliyor. kalem oynatan üç-beş akademisyen dışında, sosyalizm isteyen de komünizm isteyen de bu sistemlerin geçerli olduğu ülkelerin bugünkü durumuna hakim mi, emin değilim. hani uluslararası politikayı bir kenara bıraksak bile, diyorum. 70-80 hareketlerinden miras kalan bir algı var, çok eski ve kemikleşmiş. anne-babalarının devirdiği kitaplarla aktarılan bilginin güncellenmemesiyle ilgili bir sorun. düşünür, akademisyen, filozof, "düşünce" tartışamamakla ilgili... ya da bana öyle geliyor. ama bana baya bi öyle geliyor. alacağı pozisyonu, kendi karşı kutbunun pozisyonuna göre belirleyen bir sol zaten eksiktir. hele ki bunu milliyetçi sol gibi, bence gayet nasyonel sosyalizm tınılı kılıflara yontmak, tamamen amorf. bu arada sağ taraf neler yapıyor, ne yapmalı, o başka mesele.

3 yorum:

axel dedi ki...

Türkiye'de islami kesimin Filistin algısı, 12 eylül kırılmasından sonra daha bi belirginleşti. Solun doldurduğu boşluğun İslamcılarla doldurulması diyelim buna. Milli selametle ivme kazanıp, milli görüşün bayrak meselelerinden birisi olması sürecine kadar gider. Şehir dindarlığıyla birlikte artan süreç yani. Altında yatan dini referansların yanında, eter gibi havada kaybolmaması için çabalanan neo-osmanlıcık gibi unsurlar bu sahiplenmenin temel dürtüleri bence.

Bu algılama biçiminde Sudan elbetteki hiç bir zaman bir Filistin olamaz. Mevzu bahis ihh nın sudan da ciddi çalışmaları var bildiğim kadarıyla. ihh da bildiğim kadarıyla siyasi düzlemde bi denizfeneri değil.

Bu filistin meselesinde türk solunun tavır yada tavırsızlığı meselesinin çok bir ederi olduğu kanısında değilim. Açık yazayım, türkiye de sol yok, solculuk oynayanlar var. Türkiye de merkez solu oynayan partinin ve mensuplarının söylem ve eylem bütünlüğünün türkiye nin en sağ partisiyle birebir uyuşuyor olması anlattığım durumun özeti. Chp ve chp üyeleri kendilerini sol olarak ifade ederken herhangi bi tereddüt yaşamıyorlar. Türkiye de merkez sağın karşısına rakip olarak konumlandırılan chp akp den daha sağ söylemlere sahip. etrafınızda kürt meselesine özgürlükçü yaklaşan kaç chpli görebiliyorsunuz? Kendini aslında biz solcu değiliz diyebilen chpli gördünüz mü hiç mesela?

Geri kalan solda küsüratlara oynayan, teferruat diyebileğimiz kısımlar. Radikal sosyalistler, liberal solcular falan. Radikal 2 tayfası ahmet inseller, fuat keymanlar da havanda su dövenler tayfasından, solculuk reflekslerini sadece anti sağcılığa yontanlar diyeyim. Son kılıçdaroğlu heyezanı da gösterdi ki bunların babadan kalma bi chp meyli söz konusu, ilk rüzgarda baba ocağına dönecek gibiler.

Filistin meselesinde sol duruşta, ergenekon olayında birgün'ün dediği gibi 'yiyin birbirinizi' kıvamından öte gelebilir. Ya da İslamcılar aynı düzlemde takılmama gayreti de olabilir. Olsa bile kim tınlar bunun hesabını da olmayan sola ve solculara fatura edelim. Yani Birgün ün derdini 5000 kişiye anlatabiliyor olması gibi. Az ama öz diyende kendini kandırmasınlar. Hem az hemde iş yok.

uzattım sanırım. nokta.

Adsız dedi ki...

güzel yazı

deryik dedi ki...

axel: yoruma aynen katılıyorum. ben aslında o minik yüzdelerden bahsetmiştim, chp'den değil. gençler özellikle, üniversitede kendini solcu gören, gerekli gruplara dahil olup haftalık toplantılar yapanlardan. ama aynen yazdığın gibi durum. umudum yeni nesildeydi, o da kalmadı pek. ben de eski değilim; ama ara nesilim heralde :)

adsız: teşekkürler.

Powered by Blogger

eXTReMe Tracker