8 Nisan 2010 Perşembe

for those who wonder / tavanlar sözüm size

1) evet evet ben blogdan bakınca tam bi didaktik teyzeyim bence. halbuki hayatım, canım hayatım, o kadar çok saçmalama, hata, kavga, gürültü, kalp sancısı  ve kırıklıkla dolu ki, anca arıza hanım olabilirim. hiç sakin, munis, garfield biri değilim ben, olmadım. yani dışardan öyle görünmediğine eminim ama kimseden mükemmellik beklemedim ben şimdiye kadar. hatta bence arıza iyidir, yeğdir, dozunda. normal insanlar sıkıcı oluyor. pişman da değilim hiçbir şey için, böyleyken böyle, amor fati. bu konuda on yıldan fazla mesaim var. hani ben beni okusam hemen tahmin ederdim. en bi doğrucubaşı, mükemmel, carcar, dırdır bi havam var- kıçımın kenarı yani, belli ki bi şiler bi yerde ters gitmiş. bugün için söylemiyorum da şunca yıla bakınca, havam batsın, çok aptalca. bence bi havam da yok ya, öyle görünüyosa diye dedim. görünüyo kesin. ilkokul 1'de ve üniversite 4'te lakabım aynıydı: buzlar kraliçesi. kıçımın kenarı, bir kez daha. ne alakam var demiycem de yani, o kadar da yok be. ukala dümbelekleri sizi.

2) şu ara, az önce aldığı balon iki adım sonra elinden uçmuş veletler gibiyim. keşke biri patlatsaydı. yani patladı belki de bana uçmuş gibi geliyor. bilmiyorum. balonum yok neticede. balonumu isterim, balonumu isterim. ama o balonu, aynısını. benzerini değil, başkasını değil. uçup gideni. patladı demeyin sakın. baloncuya küserim baloncuya küserim (şiir gibi okuyup kitap olarak basıcam).

3) prison break'i deli gibi izliyodum. sebebini anladım: kaçmak, kaçma fikri en sevdiğim şey. kaçma planları en kolayı. kaç git ve her şey arkanda kalsın. artık tersi: kal ve gör. gözlerini kapa ve koş. ağaca toslarsan ağaç utansın.

4) kendime kan kusturmak istiyorum, sonra içimdeki didaktik teyze mrs.spock olarak bana listelerlerler yapıyo. dün yediğim hurmalar bugün bi tarafımı tırmalıyo. ay olur mu hiç öyle değil böyle. bıdıbıdı, sen de biliyosun. p ise q. kan yok kusmak yok. halbuki meri, anlamıyosun derdimi. seninle hiç ilgisi yok, sen her gün çiçeğine su verdin. her pazar meri, her pazar.

5) kendimi sadece benzetmelerle ifade edebiliyorum. neyin ne olduğunu sahiden söylersem ipler elimden kaçacak. kontrolsüz güç, güç değildir malum.

6) dişlerimi sıkarak uyanıyorum. bunu asla yapmamalıyım, dişlerimi sıkmamalıyım. dişçim söyledi. benim dişçimin kaplama ve hepsi birbirine benzer 32 dişi var, ve beyaz ötesi gülümser. kötü duruyo ama söylemedim; çok iyi dişçidir. terzi kendi söküğünü dikemez. zurnanın deliği de en çok didaktik teyzelere zortlar mesela. sakınan göze çöp batar ve siz muhtemelen gün aşırı salyangozlara basarsınız sırf yere bakmadığınız için, o kabuklar çıtırdar ve içi sümük sümüktür. utanmadan iğrenirsiniz, halbuki az önce o yaptığınız şey tam bir vahşetti.

7)halden anlamaz bi halim var bence. halbuki, benim halimi kimse bilmiyor (az önce ironi gibi bi şi oldu blog).

8) çok saçmalayabilirim. bıraksam kelimeler yuvarlanır, oynaşır, türer, ürer, birikiüçebelikgüç filan, bi şiler olur. yok ama. kontrolsüz güç bızrtzırtzort.

9) ben benden öyle şeyler bekledim ve yaptım ki başka hiç kimse beklememiş, herkes şaşmış. beni benim dışımda kalan onca insan nasıl görüyordu acep? bence ben bana en doğru geleni yaptım, çelişkisi yoktu. ağız tadıyla saçmaladım. halbuki öyle gibiymiş profilden. bence o kadar doğaldı ki hep, step by step. hep yani, yoksa şimdi acıdan delirmek üzereyim diye böyle söylemiyorum.ve yine bazı şeyler o kadar normal geliyor ki, gelebilir her an, kendime dışardan bakmam gerek. iki kere iki zört. dört değil zört, evet , nolcak ki? jim morrison kesin bununla ilgili bi şi demiştir, bakmak gerek.

10) bloguma o kadar çok sığınıyordum ki eskiden, şimdi kendimi bu sığınaktan mahrum bırakmak, uyanış gibi. hala tam ağlayamadım. kasılıp kalmak. şarkılar çalıyorum, şarkılar beni buluyor. öyle bir playlistim var ki, biri damarlarımı kesip birbirine düğümlüyor gibi, kirli kan, temiz kan, hepsi birbirine karışıyor.

11) nilü.fer turizmin biletleri.bazılarını biriktirdim ben kendime bile söylemeden. mesela 2009du, ocak ayının son günleriydi ve biletim tek yöndü. o bilete baka baka, gülümseyerek uyuyakalmıştım ben otobüste. şimdi yine bi bilet, nisandan. nisan ayından ölüm gibi korkarım ben, sevsem bile. barışmıştık, sonra yağdı nisan. çift yön biletlere bakmak çok fena. bi kişilik bilet dediğin anca tek yön olmalı blog.

12) bugün (dün) bi adama yalan söylemeyi öğrettim. acayip çirkin bi şilere bakıyodu mangoda, belli ki sevgilisine alacak. satıcıdan değiştirme kartı istedi hediyesine, "tarih yazıyo musunuz karta" diye sordu. evet yazıyolar. karalar bağladı, o hediyenin ctesi alınmış olması gerekiyomuş, öyle söylemiş, hayatta ÇARŞAMBA yazamazmış üstünde. ne yapsak ki, nolcak ki. "5 gün geçmiş hayvan herif" dedim içimden. satıcı da bi salak kız. bakışıp duruyolar. ay napsak nasıl yapsak. "'ctesi almıştım ama içime sinmedi, değiştirdim' dersiniz" dedim sakin sakin. hatta "senle tartıştıktan sonra" diye ekleyecektim de nerden bildiniz filan diycekler, o kadar bariz olduğunu anlatamiycam vs vs.  ikisinin de gözleri aydınlandı, satıcı defalarca teşekkür etti, "çok akıllıca! evet bakın işte bu çok masum, yalan bile sayılmaz!" dedi, adam da teşekkür etti. "merak etmeyin kadınlara söylenecek bi yalan illa ki bulunur" dedim. gülmedim. böyle tuna kirem.itçi lafı gibi geldi kulağıma, "ah azizim" diye bitmiş gibi sonu, sinir oldum kendime. yani bana habire yalanlar söylenmiş gibi bi hüzün çöktü, aksine, söylenmedi. canımı acıtan tam da bu. bu kadar kolay bir şeyi yapmamayı seçmek bi emektir bence, salaklık değil. ki bu adam salaktı ama işte, neyse, uzun hikaye. farklı vakalar. durumlar, neyse. kolaycı salak.
sonra aslında adamın battığı boku düşündüm. "almıştım bi hediye, değiştirdim" dediği an olacaklar. idare de edemez, başlar artık kız: niye? ne almıştın? o aldığın bana göre değil miydi? madem öyle niye almıştın? e madem aldın, niye değiştirdin? bana göre sence nedir?  kot gömlek ve şort muyum yani senin gözünde? niye değiştirdin ve neyle? önceki neydi? hmm bu muydu? güzelmiş bu, daha güzelmiş. yok bu da iyi ama yani. hmm ben bu değil öbürüyüm yani sence? niye ama peki niçün? bunu ilk seferde görmüş müydün yoksa sonradan mı gördün? hmm demek görmedin, görsen bunu mu alırdın yani ilk? hmm..
ne bilsin salak. "şunun yerine aldım demek için bi şi seçin ama çok da çirkin olmasın, yine patlar" diycektim, demedim. sürünsün yalancı eşşek. bi de aptal. kendi yalanını bile söylemiyo. bi de korkak.

13) sonra bi kız beğendiği şeyleri sevgilisine gösterdi, onay bekledi. taytın üstüne 80ler bol bulamaç kazaklarını giymenin sebeplerini saydı. hani taytım var ya, hani uzun çizmem var ya, işte kısa olmaz yaaaniii. çocuk ikna olmadı. çocuk istiyo ki kız çiçekli, hanım kız hırkası giysin, üste düzgün oturan, mülakat hırkalarından, çok dar da demedik. kız ağlamaklı bi şekilde "ne beğensem burun kıvırdın inanmıyorum ya! hiçbirini beğenmiyosun e ben ne alcaam! zevklerimiz bu kadar mı farklı yaa!" dedi. ilişki analizi eşiğinden döndü. çok üzüldüm. yanındaki moron, kızın bu çabasını anlamayıp "iyk inanmıyorum bu mu!" filan diyodu. göt lalesi. kız ondan "ne giysen gülümsün, a güzel" demesini bekliyo, adam "hmm ama beli büzgülü tunikler sence de orantı yanılgısı yaratmıyo mu" kıvamı rıfatözbeklikler yapıyo. hadi ordan. kız aferin değil sevgi istiyo.

14)şimdi bi tarafta o adam (no12), bi tarafta bu kız (no13), ikisi de "ya sevgilim beğenmezse" diyodu ya hani, bence o ikisi yemeğe gitsin. niyeyse sanki, öyle gibi. çünkü ben didaktik teyzeyim (no1).

15) ben sandviç yemeyi çok severim. her öğün yiyebilirim. artık yiyemiyorum. çok acı geldi başta, sonra çözüm bulunabilir gibi geldi, bakıcam. ekmeği yumuşak olsun.

16) bugün iki adam önümde yürüyodu, sonra ışıklar, karşıdan karşıya geçme filan, geçişip durduk. tabii ki üstlerine alındılar. yolda yürüyen ikili adamlar böyledir, duble galeyan. ben yürüyosam onlar içindir. kafam yerde değilse, öyle boş boş bakıyosam, onları görmek içindir. nebakıyonlan bakışım davettir. suratım mahkeme duvarı gibi, gözlerim şiş, dudaklarım çatlak ve saçlarım diken dikense, bu tamamen cilvedendir. sonra aksi yönde yürüdüler. gittiler ve ben müzik dinledim, müzik beni dinledi, sohbet ettik. sonra bi anda biri dibimde: "kulaklığı varmış lan!" dedi. zıplayarak döndüm, faltaşı gözlerle, kafalarına çanta indirebilirdim. insan böyle uyanmamalı gündüz düşlerinden. dibimden hızlı hızlı gittiler. "kulaklıklıymış olm" dedi yine moron, sanki kuyruğum var. yanındaki diğer moron "lan olm ama bak bizi duydu da zıpladı" diycek gibi oldu, sonra üşendi heralde, vazgeçti. bi hamle yaptı havada kaldı. sonra böyle haldır haldır basıp gittiler. onlara bile acıdım, düşün blog. nefret dolu bi acımayla.

17) hayaletim var artık. kulağıma bi şiler fısıldıyo, kendi kendime gülümsüyorum, bi şiler eriyip akıyo üstümden, bi şiler yapışıp kalıyo. ben hayaletmişim gibi. benden çıkmış bi bulut, buharlaşmış bi kısmım. düzenli aralıklarla arkadaşlarım yokluyo beni, yoklama alıyolar. kendi kendimle konuşiym diye arıyolar, biliyorum. göt beatles'ın her şeye bir şarkısı olduğu gibi, atilla atalayın da her şeye bir hikayesi var. insan 15inde neyse, 25, 45,105, öyle gider bence, hep aynı. kendimi teslim ettim, sırayla dövüyolar. boş bulursam biraz da ben girişiyorum. içim kıyılmış durumda. kıymak. kı. bi kelime seçiyorum, suyu çıkana, suyu gözümden akana dek.

18) hayatımdaki en tuhaf telefon konuşmalarından birini yaptım bugün (dün). bakalım ne çıkacak. güvenlik taramasından bile geçmişim, haberim yok. istemiyorum ki aslında. iş arıyorum ben bi de galiba artık resmen. net üzerinden brüt üzerinden, neyse ne- o kadar 4 işlem biliyorum, ucuzculuğa sinir oluyorum. salak değilim, değiliz. enayi hiç değilim. bunun kavgasını edicem, daha dur. hayaleti olan kişiye kimse bulaşmamalı.

19) i've got you under my skin ne güzel bi şarkıdır. ah ella, ma bella.

20) yine defnenin doğumgünü zamanı festival var, en güneşlisinden. halbuki defne bu doğumgününde mezun oluyor, gelemez. hem de 18 oluyor. ben de gidemem artık, hayaletim korkar. defneye bakınca içimde güneş doğuyor, ezelden beri. kardeş güzel şey, başka şey. oysa ben yürürken üstümden bi şiler dökülüyo gibi yere. sanki kurumuş kalmış bi ağaç, yaprakları bitmiş de kabuklarını döküyo. onun gibi. ya da yanmışım, derim eriyo, soyuluyo. çok tuhaf be blog. "görünmez bi şi, bu bi his" diycem yemin ederim, her adımımda görüyorum.

bunların hepsi 3 günde anca yazıldı. durursam düşücekmişim ve hatta daha da fenası, düşünecekmişim gibi geliyor. bugünler dün. dün dündür, bugün bim bam bom. klavye terapisi denedim, cık, bu da olmuyor. kafam dağılsın istiyorum, dağılmıyor ki. gerçekten, yazmamalıyım ben. bakınız, denedim, gördünüz. şimdi size verecek 3-5 link bile mevcut elimde ama içim istemiyo. içim kıyık.

portakal sularını posalı için, o posalara çok yazık. portakalın canı orda.

buraya kadar okuduysanız aklınıza şaşarım; ben bile okumadım. gidip kitap okuyun.

9 yorum:

Aleksi dedi ki...

ooouuw, deryik okuyucusunu paylıyor.

senin içine alx ruhu kaçmış deryik.

(bu arada sonuna kadar okudum, 17 dakika sürdü)

Adsız dedi ki...

nevet okudum.

tek kişilik bilet sadece tek yön olmalı.
işte koca yazıda tek yazsan yetecek olan cümlen.
*
dolaşıp gelmek yaramış, daha bir sek olmuşsun.
hiç de icequeen filan değilsin. sanki öyle geliyor bana işte.
okudum okudum! :) tahinli çörek eşliğinde.

Adsız dedi ki...

Ha bi de, merak etme balonun gelecek. Sadece zaman. İster patlasın ister çatlasın. Elin olduğu sürece balon da var.

Emir Bey dedi ki...

aklıma şaşın ayrıca başlık şunu andırmasın da ne yapsın?

"All that is gold does not glitter,
Not all those who wander are lost;
The old that is strong does not wither,
Deep roots are not reached by the frost."

sema dedi ki...

"gidip kitap okuyun"muş.
okuyucuna ne büyük kabalık.

deryik dedi ki...

alx: haşa daha o kadar olamadım. paylamıyorum ya, saçma geldi bana yazdıklarım, ondan.

a little penny: dolaşıp gelemedim ki. dolandım kaldım. yaşasın kelime oyunları.

emir bey: ah ne severim ben kendisini! andırsın sevet.


sema: aa doğru, kitap okumayın, beni okuyun. kitap niye okunsun ki yani, bende hepsi var. kitap okuyun demek de gerçekten müthiş bir kabalık.

benim okuyucum, çok şükür, bunun kabalık olmadığını, samimiyet olduğunu gayet iyi bilir- idi eskiden.

Adsız dedi ki...

evet okudum..nolmuss:))
kırık-dökük halerrin...ya bisilerr oluyor olmasına da ben anlamıyorum yada anladıgım seyler gercekte olan seyler mi bilmiyorum.
-mine-

Tugc dedi ki...

Aynen, ben de okudum. Dolanıp dolaşıp bakacağız artık.

beliz dedi ki...

okuyorum. sana ne olduğunu anlayamıyorum. üzülüyorum, neden olduğunu bile bilmiyorum. bu da blogun bokluğu olsa gerek. yakınız sanıyoruz, ama yok öyle bişey. öyle işte.

Powered by Blogger

eXTReMe Tracker