23 Nisan 2010 Cuma

fiyonk

zeycanım canım geliyor. sivasspor-beşiktaş maçı için gelen ahaliye hem de 23 nisan hava trafiğiyle birlikte eşlik edecek, umarım delirmeden gelir. zeycan benim ablam olur. benim ablalıklarımın yanında, oh ne iyi gelir. bugün yine istanbul benimle konuşmak istiyo gibi, tenhalardan denizini, morunu, yeşilini gözüme sokacak gibi. dinlerim ben. en güzel, en sakin. plan program aksiyon kahkaha.

narsis hanımcımla şaraplar. oyun biletini yaktık ama napalım, rövanşı olur. beyaz üstü kırmızı üstü- kediler. sebze ve sebzenin yazık komşusu. sebze parmak kadar, sıcaklık arayıp sokulan bir şey. yani termostat refleksi dışında, henüz doğmamış da bir iki günü daha varmış gibi. komşusu, başına gelenlerin aksine vıyıl vıyıl hareketli, sev beni sev beni bi kedi. bi de bonustan bir osmanufağı bulut da uğradı yanımıza. sebze o yumuk haliyle örtünün içine girdi ya kendi kendine, çok çok güçlü bi ufaklık kendisi. altı bağlı karbonlarımla orada, ne güzel hissettim.

yuvarlakçay'da güzel şeyler oluyor. uzaktan ama yakından takip etmeye çalıştığım yuvarlakçay. ağaç nöbetindeki inat yeni açan bahar dalı gibi bir şey. iyi bi haber midir bilmem ama, mevcut HESlerden can suyu bırakılması konusunda bakanlık uyarı vermiş.ona bile göz dikildiğini yeni idrak ediyolar galiba.

akbank, "bi daha yapmiycaz" dedi hasankeyf için. bu sefer yapacak ama. bi seferlik hevesini alsın ablası, içinde kalmasın çocuğun. aa tabi tabi yapsın, bi tarafı şişer sonra. cıs olur. zarar eder filan. ah akbank, keşke hayat kıytırık bir firma içi sürdürülebilirlik raporu çıkarmak kadar yüzeysel olsaydı. keşke inansaydım GRI raporlarınıza. şimdi bu saatten sonra, sahiden bu aptalca hareketinin o raporlarına giremeyecek etkilerini hiç mi hesaba katmadın yahu? hiç mi aklı başında biri çıkıp da "akbank kırmızısı diye reklam yaptık ama birileri bunda hasankeyfin kanını görüyor" demedi ekibinizden, binalarlarlarınızdan? demez. diyemez. çünkü insanlar yıllar boyunca hiç soru sormadan durur. tahammül edemiyorum.

yaban hayatı geliştirme sahalarında maden arama faslı başlayacak şimdi de. hani sinirden ülser olun diye. koruma altına alınması gereken onca yerden zaten azıcığı korunuyor, orada da maden arayacakmış. anlam kayması, kavram kargaşası. gözünü kulağınızı açık tutun. 

meteor yağmuru varmış bu 1-2 gün. ankaradakiler rasathaneden izlemiş. istanbulda şehir ışıkları el verirse görürüm belki. ne kadar fazla ışık var di mi? zaten iki gıdım sahil yolu, park filan olursa da otoban floresanından lamba dikiyolar. bebek parkı, emirgana kadar olan yol filan, beyaz ötesi parlak. sevmiyorum. loş ve sarı olsaydı da yakışsaydı sahile.

daldan dala. ağustos böceği dediler bana ofiste, dün böyle güneşi görüp de uyanmış gibiydim. tabii o güneşte ofiste olmak ayrı bir kahır bela, ama işte doğumgünü kutladık filan, happy hour tadında bitti ilk kez ofis günü.

hindistanın kuzeyindeki bir küçük dağ kasabasındaki arkadaşım, 2 yılın sonunda doktoraya karar verdi. google earth'de görülmeyen noktaların birindeydi. minicik mibinin yaptıklarını düşününce, doktorada sıkılmasından korkuyorum. neyse, bu vesileyle fark ettim ki kocaaa master sonrası elimde tek bir makale yok. tezim için olanlar duruyo; ama derste okutulanlar yok. tamam laptop yaktım, doğaldır. ama sonuç sıfır. acilen topliycam etraftan. "bulunsun teyze"yim çünkü.

bi de benim eteklerim olucak. dikemiyosam da dikebilenler yardım eder. uçuş uçuş bir yaz olucak sonra.

Hiç yorum yok:

Powered by Blogger

eXTReMe Tracker