17 Nisan 2010 Cumartesi

filan

düğümlü babayla tanıştım. aşkından eline geçen her şeye düğüm atan düğümlü baba. yok daha güzel bi tarifini buldum: ilahi meczub. bence bu harika bi tanımlama. kalbimde ayrı bir yeri var, anlatsam bozulacak, onun için işte işaretler listeme ekledim. sonra, divad beyin öğrettiği gibi, sıcak çikolata içtim ben. âlâsından. hatta portakallı. ve hatta galiba ben artık hep bunu yapıcam. hem  yan masadaki kız "pardon, adınız umut mu?" dedi. yok değil; ama hadi bunu da işaret listeme ekleyelim eflatunlu kız: adımın umut olma ihtimali.

yürüdüm yoruldum, lidyalılara uğradım, fonda su sesi olan sergi gezmek ne güzel şeymiş. alışveriş yaptım, yoruldum yoruldum. ama ferah içim. sokaklar ferah. evde durmak artık o kadar zul değil, duvarlar daralıyomuş gibi hissetmiyorum. şimdi aylar yıllar sonra, özhakiki boğaziçi gecesi. gerçi nergiz, hulusi, özge yok. ayşe yok, demet yok. olsun. biz işte ucundan kıyısından. ben hele, en kıyısından. geldiğim gibi dışarı. düğümlü baba, sen iyi ki varmışsın bir zamanlar. kahveci çırağı da.

üniversitelerde soruşturmalar giderek artıyo. salı günü küller geliyomuş, asit yağmuru bekleniyomuş. abantla dertleri otelmiş. artık yakalamak yetmiyor, polis itinayla öldürüyor. adli tıp, eski özel harekatçı ibrahim şahin'i aklıyor; "akli ehliyeti yok" diyerek. yarın emek sineması için yürüyüş var. bu kalp seni unutur mu dizisine, kıyısından "diyarbakır cezaevi" dendi diye dava açılmış. yok yok, işkenceci cezaevi müdürünün çocukları, "kişinin hatırasına hakaret" davası açmışlar. kendisi 1988'de otobüste kafasına sıkılan kurşunla ölmüş.

daha da var birer cümlelik şeyler ama işte, öyle.

1 yorum:

cansucuk dedi ki...

o davayı açan büroda çalışıyorum. Utanıyorum...

Powered by Blogger

eXTReMe Tracker