türban konusunda yazmak bana düşmez; ama yazanlar arasında açık ara favorim gökhan özgün. radikal'e hoşgeldiğinden beri döktürüyor. ben bu konuya baktıkça aslında farklı islam okumalarının çatıştığını düşünüyordum, daha düzgün ifade eden çıkmış; hem de etmesi gereken şekilde. hats off to gökhan. katılırsınız katılmazsınız o başka; ama temelde ekstra-laik kesimin islam anlayışının pro-türban kesimle çatıştığı malum. türkçemin inceliğinden dökülüyorum.
neyse, geçiniz. ayrıca kadınlardan imam olmazken imam hatiplere kız öğrencilerin alınması gibi 80 sonrası enteresanlıklar konusunda da emre kongar dün ntv'de konuyu güzelce bağladı; ki her bağlanan konu gibi, dışarda bıraktığı şeyler var.
benim takıldığım konu başka... "hayat tarzlarına özgürlük" meselesi. şimdii.. ben mi yanlış anlıyorum, yoksa biz ciddi ciddi "muhafazakar hayat sürdürebilme özgürlüğü"nü mi tartışıyoruz? vay türkiyem vay. yani düşünün, bu aşamaya gelmiş olmamız bile bir şey. her şey bitmiş görmeyeli, muhafazakarlık korunmaya muhtaç azınlık olmuş. olabilirdi; eğer gerçek olsaydı. bu ülkede geçer akçe zaten muhafazakarlık; din, milliyetçilik, orta-sağ politikalar, vs vs... yani ben hangi ara uyuyakaldım da, muhafazakarlık korunması gereken bir azınlığın yaşam şekli oldu? burda söylemek istediğim şey kimsenin başörtüsüyle alakalı değil; konunun yanlış sunulması. bu konu için bir sürü başlık seçilebilir; kadın-erkek eşitliği (zira "türbanlı erkek" yok ve benzer görüştekiler üniversitede), temel vatandaşlık hakları (bkz. eğitim ve üniversitelerin zaten özerk ve politik olmasının gerekliliği) ve yaşam şekli (türban takan kadınlara yaşam alanı yaratmak). tayyip erdoğan bu üçü arasında savrulurken sonuncuda karar kıldı. ki benim üçüne de itirazım var.
öncelikle, eğer bu tartışma yukarda sayılan başlıklardan biri alanında reform olarak görülüyorsa insan ister istemez soruyor: peki aynı başlık altındaki reformlar neler? yani önceliği almasına bir itirazım yok, devamı gelecekse. bakalım bir: kadın-erkek eşitliği... hmmm... kadın sığınma evleri kapatılıyor, şirketler 150den fazla kadın çalışanı olursa kreş açması gerektiği için 149 kadın çalışıtırıyor ve devlet kendisi kreş açmıyor. çalışan kadın nüfusunun %70'i tarımda; ama toprak reformu yok, kadının tapusu yok, sigortası yok. çocuk ölümlerinde liste başına yakınız. daha gider bu. temel vatandaşlık haklarından eğitim: bu ülkede ruhban okulu hala açılmadı. kürtçe eğitim yasak. yani inandıkları uğruna eğitimden mahrum olmamaksa, buyrunuz ruhban okulu. anadili eğer inanç kadar mühim görmüyorsanız, o başka bir sorun tabii. halen yurt olmadığı için köyden kasabaya gidip okuyamayan çocuklar var ve hala boktan bir ÖSS belasına dolanmış vaziyetteyiz. üç: yaşam şekli... işte bunu seviyorum.
yaşam tarzlarının kabulü. konumuz bu. ve bizde herkes kabul görmüş ben buralarda yokken, konumuz türban olmuş. bu "başka mesele mi kalmadı" demek değildir; dediğim gibi, benim derdim bu yaratılan illüzyon. kabul görmeyen yaşam tarzları listemiz çin seddi kadarken, bunlar içinden o piti piti görece muhafazar olanı seçmek pek bir enteresan geliyor, dışardan bakınca. zira bence, tabii bu bence, diyelim ki çankaya'nın göbeğinde oturan türbanlı bir kadının yaşayacağı baskı benim kütüğüm sebebiyle gittiğim fatih'te yaşadığım baskıdan azdır. yoktur demiyorum; daha azdır. açıklamam da şudur: muhafazakarlık, muhafaza etmeyi temel alıyor. bu sadece türbanla da ilgili değil. ergenekoncuklar da türklüğü muhafaza ediyor, bakınız. yani muhafaza edilen değerlerin aksine, tersine, ötesine düşen her şey, değişime eşit oluyor: ikinehir'in çok güzel link verdiği üzere bakınız burhan kuzu hemen örnekliyor: "eşcinseller de eşit hak istiyor verecek miyiz?". vermeyecek. zira sanırım AKP hayal dünyasında ortalığı eşcinseller basmış, biz muhafazakar heteroseksüellerin yaşam şeklini korumaya çalışıyoruz. bu üstteki örneğimde kabul, çankayadaki nüfusun görece daha az muhafazakar olmasıdır. devamı aşağıda.
benim okuduğum gördüğüm şey, marjinalleşmiş, toplumun kıyısına atılmış yaşam tarzlarına veirlen güvencenin diğerlerininkini de güvence altına alacağıdır. varlığı reddedilenleri kabul görecek hale getirmektir hayat tarzlarına saygı. 5 yıl önce de muhafazakardık zaten. benim görmediğim bi cinsel devrim yaşanmadıysa... bekara ev vermiyoruz, hep diyorum ya. Kemer'deki heykelden nem kapmıştı mesela chp-akp her bir p. ben hala gece 12de tek başıma yolda yürüyemiyorum. ateistim diyebilenler hala ayıplanıyor. yani dünyanın tamamıyla beraber, bu aralar zaten muhafazakarlaşıyoruz, hep öyleydik. 80 darbesi öncesinde yaşayanlar da sevimli çiçek çocuklar değildi. şimdi zaten hızla içe kapanıp muhafazarlaşırken, başbakanım çıkıp "buuu hayat tarzlarına saygıdıırr" derse ben gülmiym de napiym?
bu kabaca "saygıyı hak eden hayat tarzı budur" demektir. öncelikle. ve dediğim gibi, bunun türbanla bir alakası yok, bu sadece bunu söyleme şekillerinden biri. oysa tayyip erdoğan bu gece otoban kenarında işe çıkacak travestilerin bırakın hayat tarzlarını, hayatta yaptıkları tercihi güvence altına alabilecek, bunu saygı duyulacak bir şey haline getirecek tek bir düzenleme yapsaydı, kendisini kaale alırdım. homofobik kabinesinin prensi burhan kuzu özür dileme gereği duysaydı, KAOS GL, Lambda kapatma davası yaşamasaydı... 301 mesela, vakıf malları... mesela, dullar mahalleye tehdit olmasaydı... ya da sulukule'ye buldozerler göndermeselerdi... adli sicil kaydı bulunan eski tutuklular yeniden suça bulaşmadan, temiz bir sayfa açabilseydi hayatta.. ya da bunlar için minik bir hamle yapılsaydı... ya da sahi, bu konuların varlığı tanınsaydı en azından. hani bütün o hayat tarzı sepetine bunlardan biri de, yalandan da olsa, atılsaydı. ya da muhalefetçik bu konuda adam olup hamle yapsaydı.
o zaman belki kabul ederdim, az bir ekstra-laik kesimin tükürür gibi baktığı türbanlı kadınların haklarının öncelikli olduğuna. ama acı gerçek şu ki, türbanlı türbansız, bıyıklı bıyıksız, herkesin elele verip buluştuğu tek bir "ortak payda" var: toplumun kıyısındakilere tükürür gibi bakmak, tükürükle boğmak. "tercih özgürlüğü" adı altında, sadece bir (1) tercihin varlığını tartışmaya kendini hapsetmiş iki kesim bunlar. diğerlerini korumayı geçtim, konuşmaya tenezzül etmiyoruz. zira laik kesimi de biraz kazıyın, göreceğiniz tek şey "mevcut muhafazarlık eksi türban"dır. yani muhafazakar kalma özgürlüğünüzü damardan mı, yoksa soft mu alırdınız, mesele bu. bakınız deniz baykal türbansız alıyor, ekstra buzlu. eh, bu türbansız muhafazakarlığın islam anlayışının nasıl laiklik diye tartışıldığını da buyrun bi zahmet yukardaki linkten okuyun; "zaten islam böyle bi şi değil ki" diye din tartışan laik kesim paradoksu.
yani türban üzerinden biz, kendimize şaka bir şekilde, muhafazakar olabilme ya da daha da muhafazakarlaşabilme özgürlüğünü tartışıyoruz. altın kaplamalı, pek bi nazenin değerlerimize sarıla sarıla. CHP'nin kendini neferi ilan ettiği, ekstra-laik kesim de hayat tarzına ters düştüğünü düşündüğü "türbana hayır"larken, örneğin Madımak yangını sonrası kıçını kaldırıp da protesto yürüyüşü yapmadı, anıtkabir'e doluşmadı. o zaman laiklik elden gitmiyor muydu? ya da devletin bir sürü homofobik hareketine göz yumdu, gerektiğinde destek oldu, eşcinselleri çürük ilan etti. her şeyi evet-hayırlayan yüksek bilirkişi ordu da mesela, madımak konusunda ağzını açmamıştı. ah sahi, bu ülkede herhangi bir vukuat çıktığında, tomar tomar telef edilenler ya öğrenci ya solcuydu: öylesine kabul görmüştü hayat tarzları... bu konularda eli kanlı MHP çıkıp "muhafazakarlaşma özgürlüğü"nden nemalanıyor şimdi... hayat tarzlarına saygısı sonsuzmuş zira. evet, bahçelievler'de de saygıda kusur etmemişlerdi. hadi onların "sicili bozuk" tüsiad'cım, sorarlar adama sen naptın diye... kenan evren'i ressam yaptınız anca.
üzgünüm leyla, evet bu işler çok zor gonca; toplumca boyunumuz bükük baktığımız, kendimizden utandıran kesimler dağlar kadar; biz yine muhafazakarlığımızı ne dozda alacağımıza kitlendik. light muhafazakar koyu muhafazakardan farklı okuyor islamı, eyvah dünyanın sonu.
hayat tarzlarına özgürlük: muhafazakar olsun da, türbanı olsun muuu olmasın mı.
gerisi üç maymun. konumuz bu kadar basit aslında.
yemişim tartışmalarını. hiçbiri bana yaranamıyor ve yaranamayacak. sebeplerim de belli. suni gündem yaratmanın da bi haysiyeti var yahu. GATA düğümüymüş! bu kafayı örtsen ne fark eder, örtmesen ne fark eder ki? içi halen ırkçı, hala homofobik, hala birilerine kinli. başı açık teyzelerden kaçı kızının lezbiyen olmasını kabullenebilir, parmak kaldırsın (bakınız oğlu konusuna girmiyorum bile). hadi AKP-MHP muhafazakar sağcı kanat, sen naaptın canım solcu türkiyem? aşure dağıtmakla merkez sol olunmuyor be kuzu. önce sen reddettiklerini fark et, sonra tartışalım bakalım, kimin hayat tarzı tehlike altında, kiminki hiç kabul görmüyor.
masallar aleminde türkiye, bu dediklerimi duyunca hep aynı cevabı veriyor sanki: o kadar da demedik ki amaaa. demediğiniz kadar muhafazakarsınız oysa canım türkiyem. özgürlükten başı dönmüş iki farklı muhafazakar sıkıntıdan birbirlerine hırlıyor, üstelik özgürlük adına.
kerizleniyor muyuz ne?
10 yorum:
kerizlenmenin alası hem de
şak şak şak deryik!
muhafazakar yaşam tarzının bir özgürlük sayılmasındaki ikircikli durum - tam olarak anlatmak isteyip de anlatamadığıma parmak basmışsın şeker.
hem muhafazakarlık, hem de faşist modernleşmeciler zaten kendi özgürlüğüne ve hayat alanına sahip - arada kalanların özgürlüğü nerede, gören yok.
eline salık. yannız ben bir türlü gökhan özgün'e ısınamadım - bir kere beni kıl eden bir yazı yazmıştı, öyle bir nefret ettim ki kendisinden şimdi kuş tutsa...cık.
ama seni sevioruz elbette :D
Biz özgürlükleri sek içemeyiz, ağır gelir. Buzlu bile alamıyoruz misal..
Kolayla filan karıştırmak gerek... Her şeye bir şey karıştırıyoruz ya.. O bakımdan..
Bu arada,Gökhan Özgün'ün yazılarından şu ana kadar beğenmediğim sanırım olmadı. Gökhan Özgün ve Yıldırım Türker'i 10 gözle falan bekliyorum..
Deryik, bu yazı çok güzel olmuş.
Ece Temelkuran' ın bazı yazılarında "oh bee söylemek istediklerimi ne güzel ifade etmiş, içim soğudu." diye düşünürüm.
Bu yazı da bana aynı hissi verdi. Çok çok güzel. Eline sağlık.
İnsanın hissiyatına tercüman ancak bu kadar olunabilir.
dide: :)
PBBC: mersi mersi :) gökhan özgün yeni yazıyo ablası, olur öyle arada.
tuğçe: felsefe mezunuymuş kendisi. galeyana gelmeden yazmasını seviyorum ben.
talismandiyette: teşekkür ederim, utandım :)
temel olarak, "e peki ya otekilerin ozgurlugu?" sorusu ekseninde bir yazi olmus. tabi ki cok makul bir soru. ama turkiye cumhuriyetinin "asri medeniyetler seviyesine cikma" projesinin elitist sivil-askeri burokrasi ile geri kalan az gelismis muhafazakar halk arasinda bir gerilime yol actigi da muhakkak. muhafazakar kalabilme ozgurlugunun sivil yasamda olmasa bile devlet duzeyinde kabul gormedigi ve engelledigi de muhakkak. mevcut sorun boylesi bir tarihsellige oturtuldugu vakit, o zaman halihazirdaki gerilimin hic de "suni" olmadigi, aksine cok reel, fazlasiyla yakici oldugu daha acik hale gelir.
devlet düzeyinde... benim bahsettiğim bunun "hayat tarzlarına özgürlük" olarak sunulması... ki devlet düzeyinde de sürdürebilirim bunu. bu konu ciddi bi sorun tabii ki, küçümsemiyorum; ama "reform" adı veriliyorsa eğer, insan o reformun neleri kapsadığını merak ediyor. hani samimiyet adına... ve bi bakıyoruz, reform pakedimiz tek madde. doğuştan sakat bi reform.
devletin isgal ettigi alanda ilgili kiyafetlerin yasaklanmasinin kaldirilmasi "hayat tarzina ozgurluk" olarak yorumlanabilir...yoksa devlet disi kamusal alanda yasak olmadigi asikar. zaten tartisma o eksende yurumuyor.
bir de su var, bir degisikligin reform olabilmesi icin birden cok madde icermesi zaten gerekmiyor ki..
QM:benim bahsettiğim şey de bu zaten... yani bu konunun samimiyetle tartışılacağına ve tartışılması gerektiğine inanıyorum; ama hayat tarzlarına saygı konusunda sicili bozuk bir hükümetin ve muhalefetin samimiyetini de sorgularım. zira bahsettiğim gibi, devlet içinde ve dışında yazılı olmayan yasaklar var ve bu konuda tek bir laf edilmiyor. bunlar nedense aynı başlık altına alınmıyor. eğer adı idia edildiği gibi "yaşam tarzlarına saygı reformu" olacaksa (dedim ya, böyle sunuluyor), evet birden fazla madde içermesi icap eder, zira zaten baskı gören bir sürü yaşam tarzı var. bir tekine el atıp diğerlerine "bir başka bahara" denemez. bu toplumun marjinalleşmiş kesimleri denince engellilerden eşcinsellere, bir sürü kalem çıkıyor. eh, bunların arasından tercihin türbandan yapılması da bana sadece kolaycı bir seçim olarak geliyor -- zira bunda bile "mütabakat" sağlayamayan bir meclisin diğer konulara el atmaması veya atamaması da beklenen bir şey. yoksa devlet kılık kıyafetten öte, üniversiteye de karışmamalı.
muhafazakar kalabilme özgürlüğü devlet düzeyinde de ne kadar kısıtlanıyor, o da ayrı bir soru. dedim ya, "muhafazakarlık eksi türban" olunca, all welcome, elitist askeri-sivil bürokrasi de onu tercih ediyo. adını da türk örf adet ananeleri koyuyolar. mesela yani.
Yorum Gönder