efendim döndüm bendeniz.
2 günlük bergama gezisi, yukardaki de bakınız aklını seveyim narsis7ekho, asklepionda.
blogır buluşmasında bi tuhaflık yapalım dedik, istanbul ve ankaradan kalkıp izmir otogarında tanıştık. fena da olmadı. ben, n7e ve ablası ülkü olarak bi güzel bi güzel bergamaya gittik. kendileri hala izmirdeler, ben erken döndüm. şirincede şarap içme ihtimalleri bile var.
bergama, daha doğrusu bergamalılar çok enteresan. "Cemil Tekstil- benim adım cemil" mesela. "cafe&bar"da çay olmayışı gibi. bergamalıların nedense etraflarındaki onca tarihi yapıyla hiç ilgilenmiyor oluşları, örneğin bi tane bile hediyelik eşyacı olmayışı. bergama müzesine "allianoi" dediğinizde şehir merkezine uzaklığını bile bilmeyişi gibi. 18 km canımcım. o kadar 1zeus birahanesi" vb yapı arasında otelcimizin kendisine ad olarak gobi çölünü seçmiş olması, gösterdiği otantik türk halılarıyla bezeli odada bir de nedense disko topunun bulunması... son günün son saatlerinde ülkü'yü vurdu mesela bunlar birikip. gül gül gül gül gül bi yer.
efendim bi de soğuk ve rüzgarlı. hatta bergama safi rüzgardan ve rüzgarla oluşmuş bi yer sanırım. neymiş, kuzey ege bergamayla başlıyomuş. izmirle 4 derece fark var. neyse ilk gün, asklepion. narsis hanım daha detaylı anlatacaktır, kendisi efendim şifa merkezi, rüyalardan teşhis, kaynak sularıyla ve bitkilerle tedavi.
ikinci gün, bergama müzesi... "yangından ve vandallardan ilk kurtarılacaklar"ı bi çırpıda yan yana koymuşlar ve lakin açıklamalar genelde şöyle: "onur yazıtı" ve "adak yazıtı". yani kime, niye, noluyo.. merak yok, açıklama yok. olsun efendim, en azından seramikler yerindeydi, Nymph hanımlar gülümseyerek bakıyolardı. ama en acısı Zeus Sunağı... 130 yıl önce resmen sunağı parça parça söküp sonra berlin müzesinde birleştirip sergilemeye üşenmemişler... biz iki tabelaya üşeniyoruz. maketi kalmış geriye. bi de fotoğrafları var. diş gıcırtarak yürümek insanın çenesini ağrıtıyo. sonra minik minik heykel başları vs. hani bizim göre göre arsızca "taş lan bu, bu ne len yarısı kırık" yaptığımız şeyler.
efendim son hızla devam.. taksici amcamızın bölgedeki turizm yetkililerinden daha bilgili oluşu ve taksimetresiz öğrenci fiyatı biçmesi büyük şans oldu. yolumuzun üstü kızıl kilise. İlk yedi hıristiyan kilisesinden biri, mısır mimarisiyle inşa edilmiş. restorasyon sürüyo. herkesin yol arkadaşı bi arkeoloji meraklısı olsun, çok zevkli geçiyo.
Akropole çıktık. eh tabii, hong kong'tan rusyaya uzanan bir turist kafilesi de bizimleydi. yine rüzgar, hep rüzgar, hep bi muhtemel yüz felci. uçuş uçuş. beyaz mermer okşama. tepedeki tabelaların silinmiş olması yüzünden iki dilde okuyup parçaları birleştirme hali. Zeus Sunağından geriye kalan resmen 20 adet taş. dünyanın en dik amfi tiyatrosuna kıyısından oturabilip korkumla yüzleşme. tepelere tepelere çık çık. Traian tapınağı, Athena tapınağı, Demeter tapınağı, kütüphane, Gymnasion... daha gider bu. Narsis'in de önceden belirttiği üzere, Efes'in gölgesinde kalan ve bunu hiç haketmeyen bi yer.
sonra vınnn... Allianoi.
ve varış.
çoktan tabelalardan siyah sprey boyayla adı silinmiş, bi haltmış gibi "yortanlı barajı" şimdiden yazılmış. dikenli tellerle çevrilmiş, "GİRİLMEZ". hadi ordan. zaten bir biz değiliz belli ki, çünkü tel bükülmüş kenardan. gir çık koş bak. alandaki tabelalar da sökülmüş. bi tek planı kalmış allianoi'un. kazılar durmuş, donmuş, sanki birileri çok küskün kırgın gitmiş... seke seke yan taraftaki iki adet "ormaniye evi". duvarları "allianoi sular altında kalmasın" yazılarıyla dolu. içi dışı, sıvası bile dolu: kalmasın, kalmasın... arkeologların fotoğrafları çerçevelenmiş, duvara çakılmış. şimdi kimse yok, su tesisatı bile baltayla kırılmış. 3 adet ılıca hala duruyor, osmanlı dönemindendi sanırım. içinden 50 derecelik buhar yükseliyor. yükseklik korkusuna söverek ve narsis'in çevikliğine kapılıp iniyorum. içerisi lağım kokuyor. hayır hayır tesisat yüzündenmiş, sular karışmışmış. öyle olduğunu umuyorum. narsis'i de ikna ediyorum yoksa ona da sövecek ve biz geldiğimiz andan beri zaten sövüyoruz.
benim içimi acıttı o terk edilmiş yapılar. insanların bir umut, birbirinin elini tuta tuta, zorla, umut ederek kaldığı binalar. umuttan başka şansı da gücü de olmayanların "bak biz burdaydık, bak biz denedik, bak gör biz inat ettik" demiş olmak için en azından... o fotoğrafları sular altında kalacak binada niye bırakır ki yoksa insan? neden hala "Allianoi'u kurtarmak için aranması gereken numaralar" listesini duvarda bırakır ki? Umut kırılıyor, parçalanıyor ama inat ediyor.
aşağıdaki posteri görüyoruz.
"tarih, onu çamur altında bırakanları yargılayacak"
sonra dönüş yolu. baraj sulama için... sadece sulama içinmiş. ben enerji diye ummuştum, hani o zaman "rüzgar gücü pahalı" falan deseler, bi derece. ama su. kırsal sulamada %70'e varan kayıpları olan bir ülke, "tesisat yenileme"yi düşünmeden, yine aynı kayıpları vere vere kullanmak için baraj yapıyor tarihin üstüne. göbeğine. çöreklenerek. bunları söyleyenlere de reel politik üstü "düzen böyle bre salak haberin mi yok" kıvamı cevaplar veriliyor. allahtan iktisat okudum, yutmuyorum, yutturmuyorum. zavallı iktisadın da bunlara alet olması içimi sıkıyo.
sonra... baraj çalışmasının durduğunu söylüyor taksici amca.
16 şubata yetişemeyecekmiş.
öyle tuhaf bi şi ki umut, kırıntısı yetiyor.
4 yorum:
Ne güzel gezmiş tüm detaylara kadar aktarmışsın Deryik şekeri. Gezim geldi sıkıldım bunaldım bende ya :(
Sevgili Deryik,
Sen oralara gezmeye gittiğin günler ben merak edip osmanlı imparatorluğu(devleti) tarihi okudum. Senin gezinden bağımsız olarak.
İlkokuldan kalma bölük pörçük bir kaç önemli padişah ismi dışında (Fatih Sultan Mehmet, Kanuni sultan süleyman, o kadar stop)(ha bir de Cihan Ünal'ın oynadığı IV. Mehmet :)) net bir bilgim yoktu. Utanıyor muydum? Eh yani. Ama bugüne kadar kimseye çaktırmadım, ya da öyle sandım. İstanbul'da yaşıyor olup, bunca kilisenin Bizans'tan kalma olduğunu bu yaşında öğrenen bir benim herhalde. Daha beteri de var da onu hiç söylemesem artık. İki gün önce aydım duruma ve teyit için anneme sordum. Cevap olarak bana koca bir yuh çekti. Şimdi bu gezdiğin yerler var ya, oralar acaba ne zamandan kalma şimdi onu araştırıcam. Zira Bizans hakkındaki bilgim de oldukça (!) kısıtlı. Niye cahil kelimesinin önüne bazen kör konduğunu şimdi daha iyi anlıyorum.Türkçe'de çok sevdiğim ve hep sığındığım bir deyiş vardır: bilmemek ayıp değil öğrenmemek ayıp. Ama bugün o bile beni kurtaramaz. Söylemem lazımdı. Söyledim. Teşekkürler.
eda: eh madem iznik'e gidin, hem yakın hem de çinileri güzel. çare bol :)
ne yazdı ne yazamadı: estağfurullah.. bi de "geç olsun, güç olmasın" var, sanırım o iş görür :) maksat niyet. wikipedia sağolsun, giriş kısmını veriyor. gelişme ve sonuç için de kitaplar artık. bir de istiklal'de belediyenin kitapevi var, çok güzel yayınlar çıkıyor. ya da tarih dergileri... eğlenceli iş, kolay gelsin :)
dünyanın en sıcak abtik kentlerinden biri şimdi çamur içinde kalacak ne kadar acı ve bizim elimizden birşey gelmiyor...
Yorum Gönder