26 Haziran 2010 Cumartesi

tarihte dün

yazmam lazım. çok kişisel, sıkıcı olabili, geçilebili. ama benim yazmam lazım.

hep söylediğim üzere, fabrika tipi bi liseden mezunum ben. mezuniyet törenimizde, 19 mayıs gösterisi gibi, elimizde renkli kartonlarla türkiye haritası, yaşasın atatürk filan gibi şekiller yapıp, bir stadyum dolusu veliye görsel şölen yaşatmıştık. gerçi uzaktan çoğu anlaşılmamış ama bozuntuya vermediler. yaz sıcağında cüppeli olarak yaptığımız bu sovyet tipi gösterinin hazırlık aşamasındaki provalarda mütemadiyen azar yemiş, "atatürkün burnu eksik, adam gibi tutun kartonu", "okulunuzun adını yazamıyosunuz bre densizler, kartonu kırmızı 2 yönünde kaldırın" gibi, hani hala arada bi beynimde yankılanan seslerle dolu 2 gün geçirmiştik. kepli, cüppeli ve terli 600 adet ergen mezun oluyodu, kolay değil. okulumuz da sağolsun, disiplin konusunda az buçuk hassas olduğundan, yemin ederim terbiye edilmiş vahşi hayvan şovu gibi bi şiydi halimiz. "bakınız ebeveynler, işte şimdiiii, doğanın en vahşi yaratıklarından berk ve alper, bize marş okuyacak" filan gibi. ay uzattım çok.

kardeşiminkiyse... bambaşka oldu. ufak bir salondaydı bi kere. avizeler, heykeller ve piyano vardı mesela. solumda, ilyada'dan "aşil'in ölümü" sahnesi resmedilmiş devasa bir duvar halısı vardı ki baya bi dikkatimi dağıttı. sandalyelerde adımız yazıyodu ve çocuklar çok süslü ve güzellerdi. sefir bey ellerini sıktı, adet yerini bulsun diye hocalarının beylik laflarını söyleyip dalga geçti çocuklar, müdür hepsini tebrik etti filan. ben fransızca anladım hem. diplomalarını alıp, kocaman bi bahçede şarap içtiler. kokteyl havasında. cüppesiz. 30 kişi. törensiz, marşsız ve ayyy o iğrenç panolardan eksik kalarak. hocalarıyla, aileleriyle, arkadaşlarıyla birlikte. acelesiz. ben galiba her türlü töreni kokteyl tadında seviyorum. hem o minik ikramlar çok zevkli. Sâbuş da vardı hem, en güzeli veli de oydu. sonra okullarına gittik, akşam yemeği, bahçede  mezunlar  için dikilmiş ağacın "açılış" töreni, havaifişekler ve ta-taa. biz döndük, onların gecesiyse sabaha sürdü.

ben de işte böyle, aralıksız çektiğim 150 fotoğraf, defne kıyafetine ve saçına yaptığım süsü beğendi diye içim rahat, belki bir iki gözyaşıyla, ortada dolandım. ne hüzünlü; ama mutlu, saçma bir hismiş o "büyüdü işte" gururu.  takdir alan 5 öğrenciden biriydi, çok şık ve güzel bir inekti kendisi. kelebek gibi bi şi. resmen duygu karmaşası, ben böyle saçma hissetmemiştim. o büyüdü, ben ağlamaklıyım, e ben de büyümüşüm. tuhaf bi uyanış hali. el kadar bıraktıklarım 18, "yeni doğdu" denenler 12 yaşına erişmiş. ben hepsine "sayılı gün çabuk geçer, 4 yılınız var iyi kullanın" tadında bi şiler geveledim işte. dinlediler de. o garip zaten. dinliyolar ve anlıyolar, çünkü artık 8 yaş farkın verdiği aynı dili konuşamama uçurumu kapandı. dehşetengiz. ve gidecek. 2 ay sonra, uzakta. bininci kez idrak ediyorum.

ankara dün o gri bulutlara rağmen çişini tutan çocuk gibi azmetti ve anca bugün yağmur yağdı. arada böyle hoşlukları oluyor hınzırın. bugün ve yarın, dolanmaca, düzenli olarak sıçana dönmece. anne yemeği. bi huzur ki çok güneşli.  kendi hayatım da düzene girse, daha ne isterim.

onun dışında, herrr dergiyi getirdiği için boğaziçi etiler kapının ordaki büfeyi seviyorum.
şu yaz güzel geçsin olur mu. bi de tatilime bir hafta kaldı, çabuk bitsin.
anneannemin nişan fotoğrafını buldum. yani o bulmuş, ben gördüm. siyah beyaz ve gencecik, dedemin elini tutmuş gülümsüyor. yemin ederim marilyn monroe gibi, az koyu saçlısı. bi fotoğraf daha var, Sabuş abisiyle bisiklet turunda, sahilde mola vermişler. fotoğraflar silah gibi bazen. bakınca hatırlamak hüzünlü olmalı. dijital bırakmayın fotoğrafları, bastırın.

10 kaplan gücünde bi duygu topuyum. az önce de minik bi pıtırtı haberi aldım ki, ona da pıt pıt.

3 yorum:

mermaid dedi ki...

güzel kalp deryik:)

deryik dedi ki...

ay resmen cüzdanımda taşıyorum fotoğrafını :)

mermaid dedi ki...

geleceği görebiliyorum. ananen kadar kokoş ve güzel takılı, zarif yaşlı bir derya. otobüste ya da trende -tren içimden geldi- seyahatte. yanında sohbet ettiği diğer yaşlı kadına "bak bu beni torunum" edasıyla; "bak bu benim kızkardeşim" diye fotoğrafını gösteriyor, anılar anlatıyor. muhatap gençse; "hey gidi biz böyleydik" diye de anlatabilir:)

Powered by Blogger

eXTReMe Tracker