Beni bilen biliyo. Anneannemi bilmiyosunuz ama, kendisine ne bloglar yazılır...
17 yaşındayken çilleri sebebiyle "kınalı yapıncak" olarak anılan, 27 yaşındayken "Marilyn Sabite" diye bilinen, 77 yaşındayken yolda durdurulup "hanfendi size hayranım ben" diye eli öpülüp (hayır alna götürmeden) güller alınan Sabuş (Sabite). İstanbul iktisat'ın ilk mezunlarındandır, daima "1000 kişilik okulda 10 kızdık, kraliçeler gibi ağırlandık" diye nispet yapar. Kendisi "kolyeni çok sevdim, çıkar alıyorum" der. Takıya zaafı vardır- hele kırmızı boncuksa. Masmavi gözlerini kapatmasın da iltifat toplayabilsin diye güneş gözlüğü takmaz. Çın çın kahkahası vardır. "teyze" lafına sinirrrr olur, hele elini öpüp alnınıza koyarsanız-kara liste. Sinirlenirse susar, gözleri çakmak çakmak olur, resmen küser. Bu kızgınlık biraz saman alevi, biraz fil hafızası kıvamındadır.
Şu ana dek öylesine oturup ufka dalmışken ondan habersiz resmini çizen 3 ressam olmuştur, hiçbiri resmi vermemiştir. Gençlik anılarını ezbere bildiğimiz halde her seferinde "Büyükada gençlerinin hepsi nasıl da ona hayrandı"yı dinleriz. Bunlar içinde "İstanbul'un ilk kot pantolon giyen adamı" olan Orhan'ın yeri ayrıdır, falan filan. Dedemi ise "çok aşıktım efendim, abimin arkadaşı. Teknik Üniversite'nin en yakışıklılarından.. gençlik işte" diye anlatır, sonra kahkaha atar.
Evi sabahları kızarmış ekmek kokar. Briç oynar (ki dedem papazkaçtı diye dalga geçerdi); ama öncesinde altını çizerek briç kitabı çalışır. Son 5 yılda farklı dillere merak saldığından (fransızca, ingilizce, italyanca), evinde bir sürü yarım kalmış dil kitabı vardır. Peş peşe iki sessiz harfi söylemekte zorlandığından ingilizceden nefret eder. Pimpirik tanrıçasıdır- gazetelerin 3. sayfalarındaki manyak ölüm haberlerini ezbere bilir ve "yolda yürürken kamyon tekeri fırlamış, ezmiş", "fotokopi çekerken başına kaz düşmüş" gibi haberleri referans alıp bizi sürekli uyarır. "Paslı iskeleden denize girerken kesin bi yerin çizilir, doktor da yok yaz vakti, tetenoz olursun, ölürsün" gibi komplolarla gençleri iskeleye dizip denize sokmamışlığı vardır. Yemek yapmayı sevmez, örgüyü "eli oyalansın" diye örer. 3 beyazı çok sever, tatlı zaafı takıyla yarışır.
Has İstanbulludur, 40 yıldır Ankara'da yaşar. Düğün ya da cenaze dışında İstanbul'a gelmeye ikna olmaz (en son "Bolu tünelini bekliyorum Derya bak cidden, ışık görünmüş" dedi), sonra bütün gün vapur resimlerine bakar, hiç olmadı beni arayıp "İstanbul'da deniz bugün ne renk Derya" der, duygulandırır insanı.
Sabuş hakikaten nevi şahsına münhasır bir kişiliktir. Sabuş'un torunu olmaksa ona imrenerek büyümek, kızarmış ekmek yerken içlenmek ve denizin hakikaten her gün farklı renkte oluşuna şaşmak demektir.
4 yorum:
Ah Derya ben sizin ailenin kadınlarına hastayım zaten. 3 kuşaklık efsane!
merhaba,
okurken gözlerim doldu, yutkunamadım. son paragrafı da okuduktan sonra, koşup, birilerine sarılmak istedim ama şu an evde yalnızım.
birazdan sevgilim gelince ona sarılacağım, bir tuhaf oldu içim.
"istanbul'da denizbugün ne renk" cümlesini hiç unutmayacağım sanırım.
ah ah bi sabuş'u tanısan... ama deniz cidden her gün başka renk.
bu çok iyiydi, cidden ...
Yorum Gönder