23 Ocak 2011 Pazar

uzunzun

biz büyüdük ve yaşlandı deryik - boş zamanlarımda sıkılıyorum blog.
pikselli yatak örtüsü aldım en son kendime, renk renk, piksel piksel. o kadar çalışıyorum ki ve o kadar yoruluyorum ki iş sonrası gözüm sadece uyku istiyor. zaten en nemrut halimle mütemadiyen söyleniyorum - bu az bile. başka kadınlar şık bir gece bluzu, ne bileyim şıkırdak bir ayakkabı filan alabilir, ihtiyaç meselesi. bense işte: yatak örtüsü, yastık, yorgan filan. pijama da aldım. durum bu derece fena. aldığım filmler ve kitaplar bi kenarda.. rosa beni bekliyo mesela, bi göz uykudan sonra ilgilenebilicem.

aslında, son 2 yıldır benim boş zamanlarım olmadı pek blog, bizim oldu. güzel bi şiydi bu. şimdi bu boş vakitler sadece benim ve tuhaf şekilde giderek daralıyola, daraltıyorum. "paylaştıkça artan tat" olabilsin diye arkadaşlarımı görmek istiyorum, iyi gelsin diye. hafta içi hiç halim yok, az biraz ezilmiş çeçe sineği gibi oluyorum.  haftasonu ise alt tarafı 48 saat, ctesi sabah 7'de başlıyor geri sayım paniği - pof, bitmiş. böyle bi ev-iş-ev-iş: evişiyorum resmen. daha çok bile olmadı oysa. kaç gündür akşam yemeği yemiyorum? galiba 3-4 gün oldu. acıkmıyorum, yorgunlukla besleniyorum. dün yedim nihayet.

çünkü en nihayetinde: çok özlüyorum.
bunu da yazabilirim uzun uzun; ama sana ne blog, di mi? özlemek nedir bilmeyen insanlardan tavsiyeler dinliyorum, hı hı evet, çok derin tespitler, geçiniz. çoğu insan susup dinliyor, onu seviyorum. koza gibi bir şey işte özlem; tek kişilik. kimi girmeyi kimi de çıkmayı beceremiyor, ince iş (tespitlerimle varım). ayh neyse, bu ve benzeri saçma benzetmeler geliyo aklıma ama yapmiycam.

*

ay ben nihayet dün, 4. saatinden sonra 80. günü yakınlarında küçükbeyfendi ziyaretine gittim. adam olmuş, adam adam bakıyor, olmayan dişleriyle gülüyor. bi tuhaf, el kadar; ama kocaman. evin, evrenin merkezi; ama umru değil. sürekli tek el havada, süpermen pozisyonunda yatıyor. seyretmesi ve oynaması zevkli ama o el kadar haliyle ciddi bir mesai gerektiriyor beyfendi, farkında değil. bulutlar üstünde gülhane parkı.

sonra hop vapur, hop trafik, hop: yurttan sesler kadınlar korosu. toplaşmalar iyidir. pizzanın ince hamurlusu makbuldür ve bazen 10 kişilik oturma grubu olsa bile insan kapı eşiğinde sohbet etmeyi tercih eder. kahvaltı, yürüyüş, yat limanı, saatlerce. iyi gelir, hep iyi gelir. sonra yine vapur. ben prensip gereği karşıya geçerken hep vapura binerim. ne bileyim, karayoluyla gitmek sahiden azap geliyor, metrobüse binmişliğim hiç yok. 30 dakika değil 90 dakika sürebilir ama vapura binerim. iş-ev farklı yakalar olsa değişebilir bu; ama şu durumda karşıya geçmek benim için hala küçüklüğümdeki gibi, vapurlu bir "gezmece". bozmaya niyetim yok. şimdi yorgun, çürük ve mayışığım.

*

arınç ve tespitleri, ve tüm diğer tespitler -- takılmıyorum. yapamıyorum. ciddiye almamak değil - dikkatimi veremiyorum. genel olarak dertlerinin aslında " dünyevi zevk veren" şeyler olması bana hazin geliyor.  "içki" mesela, dert dağıtan-efkar savan bir şey olduğundan kötülenmiyor, gereksiz bir eğlence taşkınlığı olduğu için tü kaka - içkisiz de eğlenebilirsiniz. sevişmek de keza üremek için değil, azgınlıktan yapılıyor. bi arkadaşımın dediği gibi: "herkesin canı sabah omlet çekebilir, ama türkiye bir hukuk devleti". bu yani - sonu yok. omlet mi zevk veriyor? tavukları öldürün. yumurtaya saygımız sonsuz.

içki içmek tü kakaysa, kadınların içki içmesi, a) yanında akrabası olmayan bi erkekle içmesi, b) bi kadın grubunun topluca içmesi ve c) yalnız içmesi şeklinde 3 türlü birbirinden felaket durum üzerinden, ayrı ayrı bela demek. tü tü tü kaka yani. sevişmek derseniz, biliyosunuz bu bizim yine toplumca saygı duyduğumuz bir konu. "tabii insanların tercihlerine saygı duyuyorum ama evinde yaşasın". kimin kimle seviştiği de bir mesele, mesela bi adam karısıyla zorla sevişince pek sorun değil ama iki adam gönüllü olarak sevişirse sorun. bunun da ayrı bir çarpım tablosu hazırlanabilir. sonsuz dehliz.

ayh işte. nefesim sıkışıyor.
şöyle bir haber var. başka bir kaynaktan bambaşka bir şekilde verilebilirdi. olsun, yine de.
bir de.
yarın 24 ocak, maalesef ki 19 ocak'ın abisi. uğur mumcu paramparça edilerek, gaffar okkan ise çapraz ateş yetmezse diye bir de bir silah dolusu kurşun kafasına boşaltılarak öldürüldü. suikastın az kaldığı bir yok etme töreniyle, söndürüldüler.
siz şimdi,  tüm bunlar varken, arınçı ciddiye almayı yorucu bulmuyo musunuz?
algıda seçicilik mümkün. bulandırmalarına izin vermeyin.

1 yorum:

AidaSalem dedi ki...

ben de çok özlüyorum. bazen kendi nefesimde boğuluyorum sanıyorum. aslında bazen nefes almıyorum.

Powered by Blogger

eXTReMe Tracker