31 Ağustos 2010 Salı

simit

yollarlar sonrası sabah 7.10'da ofise gelmeyi sevmiyorum. kimse sevmez zaten, o yüzden çok üstünde durmuyorum. ankaraya gidince hep ıvır zıvır bi şiler atıyorum çantama. bolca da kitap. okuduğum kitabı götürüp onun yerine yeni bi taneye başlayıp sonra ikisiyle birden eve dönüyorum. eskiden aynı anda birkaç kitap okurdum, artık resmen beynim almıyor. hem sanırım, bi acelem de yok. aceleden yapılmadığının farkındayım da ben hayat yavaşlatma eylemindeyim bi süredir, ondan. bakınız ofis yavaşlamıyor, anca kitaplar. olsun varsın.

geleceğe dönüş: birileri çevresel soykırımlardan filan bahsediyor, terimler türetiyor filan. bizse çöpümüzü sit alanına döküyoruz. böyle basit bir gündem farkı. b destek vermeyi geçtim, gündem çeşitlliliği. yediğimiz şey miyiz bilmiyorum ama kesinlikle konuştuğumuz şeyiz. ben bu ara sadece çevre politikalarına gömüldüm, başka şeyle ilgilenmiyorum. arkadaşım tezini yazdığı çiftçi intiharları konusunda hala çalışabiliyor ve inanır mısınız, o intiharlar hala sürüyor. dünyanın bir yerinde çiftçiler, artık yeter diyerek ölüyor. çok mu uzak, çok mu yetersiz? ölüm haberlerinde sayaçların ötesine bakmak lazımdır belki.

bu arada  astral alemler mi nanik yapıyor bilinçaltım mı sürçtü bilemiyorum ama, sahiden heyheylerim üstümde, tüm düzenim bozuluyor, 1 ay öteyi bilemezken 1 yıl öteyi öngörmem lazım ve allah kahretsin ki ben birinden yardım isteyeceğime kendim halledene kadar debelenirim, daha iyi. onlar yardım etmek istese bile. dırdır ederim, bikbik kafa ütülerim; ama kendim çözerim. ben düğüm etmesem de; sadece kendime hesap veririm en azından. sonra işte allahtan insan sevgilisine sığınabiliyor, nefes alıp verme hızı düşüyor ve panik panik haller bi an için rahatlıyor. çözülemese bile, boğmuyor. yine de yokuş aşağı koşarken bi çığ tarafından kovalanıyormuş gibi hissediyorum, elimde değil.

istanbulun 3 hafta önceki hali gibi basık ve boğucuyum. yağamıyorum, çatliycam.

evet ve hayır kelimelerinden soğudum. bence esas mesele: daima. bazı şeyler HEP var. değişmiyor.
zaten iki ters bi düzün karşılığı da haraşo değilmiş. pof.
17 lira yurtdışı çıkış gaspı ödemem lazım bi bankaya. ciddiler bu konuda.
ekmeğe ve simite %40 zam geliyormuş.asgari ücreti başka bi şiyle ölçmeleri gerekecek.
bi de vardar ovası türküsünün en çok "al topuklu beyaz kızlar" kısmını severim ben. heidi gibi bi şi heralde.
saçar saçması cümleler. sıkıldım kendimden, susuyorum.

2 yorum:

Damlo dedi ki...

aklımdaken:
http://festival.sendika.org/

Adsız dedi ki...

terim (t)üretmenin güzel tarafı UNable gibi türetmelerle karşılıklı olması... Orjinal karikatürü 10.istanbul Bienalinde İstanbul Modernde görmüştüm...

Powered by Blogger

eXTReMe Tracker