crunch ne güzel cafemizdin sen. az biraz yürüsek de okula yakındın. 2.20 euroya bir çaydanlık gelirdi, yanında da güzel porselen fincan. istediğiniz aromayı denerdiniz. bi de blondie yerdim ben hep. o güzel, yoğun tadıyla, tatlı blondie. servisleri hep temiz, özenli ve inceydi. incelikler yüzünden, çok şey özleniyor.
günün çorbası vardı mesela, dudok kadar iyi olmasa da. ciabiatta çeşitleri ve kahvaltı. ah bir de çok gurur duydukları kahve çeşitleri; ama en çok, hepsinden çok, o çaydanlık ve fincan. kalın kazaklar, crunch'taki blondie kokusu ve uzun masada marisolün perilerini konuşmak veya ders çalışmak veya kafa dağıtmak. yağmurda sıçana dönmüşken veya akşamdan kalmışken veya makalelerle boğuşurken. tüm o uzun ve karanlık günlerde huzurluydu.

ya da bana öyle gelmiş, bilmiyorum. öyle gelmiş olması iyi gelmişti.
eh bi de tabii, öğrenciydik, avareydik. 9-18 saatleri arasında sokakta olabiliyorduk canım crunch. öğrencilik, gündüz vakti sokaklara sahip olabilmekle ilgili bir şey.
crunch'ın websitesini ve hatta menüsünü buldum şimdi.
o puntoyu görünce olmayan flamancam canlandığından, yazmasam olmazdı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder